Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

BAZI insanlar vardır; çok neşeli ve iyi de görünseler iki cümlelerinden çok çalıştıkları, yoruldukları anlaşılır. Çıkan ürüne öyle bir emek harcamışlar, öyle yorulmuşlardır ki biraz fazla savunmacı hale gelirler; işleriyle ilgili en ufak, iyi niyetli bir eleştiriye bile "Ama..." diyerek, içerleyerek, hatta belki biraz da kızarak yanıt verirler. Belki de onun için bazı ürünlerin pazarlamasını hazırlayanlarla ortak bir akılda "başkaları" yapmalıdır.

Birkaç hafta önce "İstanbul Shopping Fest" nedeniyle buluştuğumuz 3 hoş hanım da yaptıkları işe çok kafa yormuş, çok inanmıştı; bu yüzden de eleştirilere biraz kapalılardı.

KÜÇÜK PRENS SEVEN PRENS: KIVANÇ

Oysa başlangıç bile iyiydi. Bir kere yemek yediğimiz restorandaki ilgiden bile belliydi ki Kıvanç Tatlıtuğ festival için çok uygun bir yüz, uygun bir kimlikti. Tatlıtuğ, bazı Ortadoğu ülkelerinde festivali tanıtırken gördüğü ilgiyi, çıktığı TV programlarını anlatırken İstanbul'u ve alışveriş festivalini gönülden inanarak tanıtıyordu.

Tatlıtuğ, önce bize festivali anlattı; "sezon ürünlerindeki yüzde 30 indirimden", festivalin ülkemize getireceği turistlerden bahsetti...

Sonra gazeteciyiz ya, hakkındaki haberlere değindi. Spordan muhabbet açıldı; dalış ve snowboard yaptığını anlattı. Ama beni şaşırtan şey, "Küçük Prens" yüzüğüme bakıp "Sen de mi hastasısın? En sevdiğim kitaplardan biridir (yazarı Antoine de Saint -Exupery)" demesi oldu.

Sanırım yemek yediğimiz mekânda pek çok hatunun "prens" gözüyle baktığı adamın Küçük Prens'i sevmesi farklı geldi, hoşuma gitti.

Her şey bir yana şimdi, 18 Mart'ta başlayan, 3 gün içinde sona erecek "İstanbul Alışveriş Festivali"ne baktığımda en büyük hatanın festivalin 40 gün sürmesi olduğunu düşünüyorum.

Bu tür "zaman aralıklı" şeyler uzatıldıkça etkisini kaybediyor çünkü. "Bugün olmadı yarın gideriz" savsaklamasının yanı sıra "algınız ona alışıyor ve sıradanlaşıyor". Tabii umarım rakamlar aksini söylüyordur, o ayrı.

HankMoody'nin eşiyle Van kahvaltısı!

VAN'da nasıl kahvaltı ediliyor bilmem ama biz İstanbullular, sayıları gittikçe artan mekânlar sayesinde Van kahvaltısına doyuyoruz sanki. Cihangir'deki Van Kahvaltı Salonu da en

sevdiğim yerlerden biri.

Şansımızdan olsa gerek, asla gider gitmez yer bulamıyoruz; çoğunlukla bir grup turistle

birlikte kapıda, içeride yer boşalmasını bekliyor, kahvaltısı bittiği halde çay-gazete keyfi yapanlara tacizkâr gözlerle bakıyoruz. Ama bir oturduk mu... Gelsin peynirler, ilginç isimli mezeler (jaji favorim), en lezzetlisinden kahvaltılıklar, ekmekler (kete ve lavaş), yumurtalar,

gözlemeler, sınırsız çay...

Geçtiğimiz pazar da yine kapıda bekler, dışarıdan içeriyi gözetlerken kapının hemen arkasındaki yüzün fazla tanıdık olduğunu fark ettim. Ve o anda gelen bir arkadaşımla aynı anda çığlık attık: "Aaaa bu Hank Moody'nin karısı".

ARA SOKAK TURİSTİ

Bilen bilir; Hank Moody, Californication adlı dizi ile hayatımıza girmiş, hayran olunan bir anti kahraman. Yetenekli ama tembel, sorumsuz bir yazar. Ünlü, gamsız, dürüst, iyi kalpli.

Evli olup da başka kadınlarla birlikte olmak isteyen erkeklerin aksine, o sürekli farklı kadınlarla birlikte olup da daima eski karısıyla yaşamanın hayalini kuran biri. David Duchovny'nin can verdiği Hank karakterinin âşık olduğu eski eşi Karen'ı da Natascha McElhone canlandırıyor. Kırmızı deri ceket ve kot pantalonuyla dizideki kadar hoş görünen McElhone'u, Van kahvaltısı yerken görmenin şaşkınlığıyla da olsa, yanına gittim Hank'i sordum -ne yapacaksam-!

Gülümsedi, burada dizinin bu kadar popüler olmasına şaşırdığını söyledi; ara sokakları

ve küçük, lezzetli şeyler sunan mekânları sevdiğini belirtti. Bizse belki de tanıdığımızı belli ederek rahatsız ettiğimiz aktrisin boşalttığı yere oturup ıspanaklı gözleme sipariş ettik...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar