Canan ki Balıkpazarı'na hiç gelmez
CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında kopartılan fırtına muhalif kesimlerin çaresizliğini gösteriyor. 1915’i anan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küfür etmek için toplumsal bir hareket organize etmeye çalışan meşhur tweet’lerini okuduğumda “CHP bu ismi özellikle arayıp mı bulmuş” diye düşündüm.
Ama, hayır, ondan çok var. Evde çekirdek çitleyip televizyona laf yetiştirmekten farkı yok Twitter’da ağzına geleni söylemenin. Ekranın önünde birinin bu saçmalıkları ve kendi kendini gaza getirmesini kimse duymuyor; sosyal medyada kendisi gibi bir grup insanın doluşturduğu yankı odasında alkıştan gözü dönüyor, büyüleniyor.
İçeriğinde bile değilim, sosyal medyanın bir bağımlılık olduğunu ve Canan Kaftancıoğlu’nun fena halde bu hastalığın içine düştüğünden endişeliyim. Eski tweet’lerini gündeme getirenlere karşı hâlâ Twitter’dan laf yetiştiriyor. “Birileri tweet çöplüğünde boğulurken” diyor, İstanbul’u “ilmik ilmik örmekten” bahsediyor. Bunu Twitter’da mı yapacağını merak ediyorum doğrusu. Öngörüsü kuvvetli bir siyasetçi bugün ağlayıp özürlerle kendini kurtarmak yerine “tweet çöplüğü”ne düşmeden düşünecekti.
RP NASIL KAZANDI?
Bir partinin İstanbul il başkanlığı küçümsenecek bir konum değil. 1994’te Refah Partisi’nin İstanbul zaferi, teşkilatın örgütlenmesi sayesinde geldi. Belediye başkanlığı sırasında Tayyip Erdoğan’ın basın danışmanlığını yapan Hüseyin Besli onun teşkilatçılığının il başkanlığı günlerinden kaldığını anlatıyor. O dönem toplumda şüpheyle bakılan Refah Partisi görevlileri (özellikle de kadın kolları) kapı kapı dolaşarak kendilerini anlattı ve “marjinal bir parti” görüntüsünü yıktı.
Ana akım medya Refah Partisi’nin yükselişini göremedi. Hatta hiçbir medya platformu Refahlılara açık bile değildi. Televizyon programları ya da köşe yazarlarını memnun etmek yerine sokağa konsantre olup sonucunu aldılar.
“Biz onların ayağına gideceğimize onlar bize gelsin” diyen CHP ise sokağı küçümsemekten hiç ders almadı. Ekmeleddin Bey’i dayatan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Tıpış tıpış oy vereceksiniz” demesi siyasi terbiyesizliğin ötesinde partinin kendisini seçmenden yukarıda görme alışkanlığının sonucuydu.
Bugün de sadece Ahmet Hakan’ın “Bu iyi, bu yanlış” demesine göre siyasetini belirleyen bir genel başkanı var CHP’nin. Ahmet Hakan’ın siyasi öngörüleriyle (“AK Parti ve Cemaat asla kavga etmez”) Kılıçdaroğlu’nun siyasi başarıları arasında bir paralellik kurulabilir.
ALTERNATİF DÜNYA
Daha da korkutucu olan Canan Kaftancıoğlu’nun tekil bir karakter olmaması. Neredeyse bütün CHP’li milletvekilleri de sosyal medyada on kaplan gücünde ve siyasetteki başarısızlıklarını Twitter alkışlarıyla bastırmaya çalışıyorlar.
Sosyal medyanın yanıltıcı havasının günümüz gerçeklerine alternatif bir dünya olarak rahatlatıcı olduğu kesin. Ekmeleddin Bey’in Cumhurbaşkanı olduğu, Mustafa Sarıgül’ün İstanbul’u yönettiği, Reza Zarrab’ın Türkiye’yi mahkûm ettirdiği, 15 Temmuz’un başarılı olduğu (O gece CHP Milletvekili Eren Erdem pek bir gaza gelmişti) bir alternatif dünya bu.
En iyisi bildikleri işi yapmaları. Bir dönem Facebook’ta popüler olan Farmville tipi oyunlarla “siyasetçilik” oynayabilirler; karşılıklı birbirlerine arkadaşlık teklifleri gönderip puan (ya da oy) toplarlar, birbirlerini başkan seçip inşa ettikleri sanal ülkeyi yönetirler.
***********
BURASI TÜRKİYE
TÜRKİYE’yi yeteri kadar takip edince insan Seren Serengil’in basın özgürlüğünün simgesi, futbolcu Selçuk İnan’ın da yaşam tarzına müdahale tartışmalarının kahramanı olduğunu görüyor; şaşırmıyor.
***********
#DüzeltmeServisi
NEW YORK’TAKİ İNGİLİZ
ÖMÜR Gedik’in cehaletinden ansiklopedi olur. Şimdi o ansiklopediye yeni bir madde ekleyelim.
Grammy Ödülleri’nde Sting’in sahnede “Englishman in New York”u söylemesi üzerine “Şarkının sözlerinin hakkını bir kez daha verdi” diye yazıyor.
Herhalde ödül töreni New York’ta, Sting de İngiliz olduğu için bu bağlantıyı kurmuş.
1987’de çıkan şarkının sözlerini bunca sene hiç dinlememiş belli ki.
Şarkının Sting’in İngiliz olmasıyla ya da New York’a gelmesiyle ilgisi yok. New York’taki İngiliz dediği ilk toplumsal eşcinsel figürlerden Quentin Crisp. Şarkı da onun hikâyesini anlatıyor. Crisp hakkında yapılan filmler de var.
Pazar gününden beri Grammy organizatörleri Bono ve Sting yüzünden hem sosyal medyada hem yabancı basında alay konusu. Bizde de Türk magazin basını.
***********
EN YENİ NUSRET DEDİKODULARI
- MEĞERSE Puff Daddy, DJ Khaled, Drake’li selfie’ler, karşılıklı birbirlerine gönderdikleri selamlar, Instagram’daki hikâyeler falan epey yüksek bütçeli bir PR çalışmasıymış. Önceki gün Miami’de restoran halkla ilişkilerinde çalışan bir tanıdığım bu ünlülere 400’er bin dolar saçıldığını iddia ediyor. “Durduk yere gelen 400 bin dolar fena mı, ayrıca P. Diddy hemen kendi vodka markasını da araya sıkıştırdı ve bir taşla iki kuş vurdu” dedi. Kendi saflığımdan utandım, sosyal medya çağında kimse kimseyi bedavaya “like”lamıyor.
- Nusret sonunda Time’a da haber oldu, ama bu sefer tatsız bir şekilde. Dergi, New York’taki lokantaya eleştirmenlerin arka arkaya yazdığı sert yazıları haber yaptı önceki gün. Türkiye’de de bol bol haber olan New York Post eleştirisinin dışında Eater’da etlerin “kayış gibi” olduğu yazılmıştı. GQ eleştirmeni de Nusret’i beğenmedi. New York için biraz acele mi edildi acaba?
- Nusret olmadığında lokantalar iş yapmıyor. Miami şubesi boştu mesela; geçen perşembe gecesi saat 20.42’de gözlerimle gördüm. Bir PR’cı tanıdığımdan Nusret’e öneri: “İş modeli bir kabare gibi tuz atışını izlemek ve selfie çektirmek isteyenler üzerine kuruluysa lokantayı da buna göre organize etmek gerek. Bütün garsonları Nusret gibi giydirip, aynı gözlükleri taktırıp, aynı hareketleri yaptırarak adeta Disneyland’de bir şov gibi insanları çekmeli.”