Arda
Arda Turan’ın ne olmak istediği ve istemediğini çok iyi biliyorum. Ali Sami Yen’de top toplarken bile hedefi sadece futbolcu olmak değildi, bir şeyleri değiştiren bir devrimci olarak anılmak istiyordu. Sistemin bir ürünü değil de sistemi dönüştüren bir güç gibi. Altyapıdaki totaliter düzene son veren, gençlerin sesini duyurabildiği bir futbol kültürünün kapısını açan bir ikon mesela. Olmak istemediği ise Emre Belözoğlu’ydu; bunu bana bizzat söyledi. Bir gün alaycı bir şekilde “Benden bir Emre Belözoğlu yaratamayacaksın” demişti ve ben bu sözlerini Arda’nın eşsiz, nevi şahsına münhasır, kimseyle kıyaslanmayacak kadar özgün, tekil biri olarak tarihe geçmek istediğine yorumlamıştım.
Peki buna ne demeli: Arda Turan’la bir gece kulübünde tanıştığım kim olduğumu bilmiyormuş gibi davrandı; tanımasını da beklemiyordum aslında. Ama beşinci dakikadan sonra hakkında yazdığım tek bir köşe yazısına ezberden satır satır itiraz etmeye başladı ve onunla ilgili en doğru tespitin o güne kadar tek bir kişi tarafından yapıldığını söyledi. Kastettiği hayatta ilk aşık olduğum ve bugüne kadar telefonunu ezberleyebildiğim tek kişiydi.
Gece kulübündeki herkes zil zurna sarhoştu ve çıkışta önünü bile göremeyecek kadar kendinden geçmiş bir adam yanındaki kadına sarktığımı düşünerek üzerime yürümeye kalktı. Gece hayatında sonradan gurur duymadığım pek çok şey yapmışımdır herhalde, ama bir gece kulübünde bir kadına sarkmış olabileceğim epey uzak bir ihtimal. Bu tuhaf ve saçma durum karşısında ben güleceğimi düşünürken olay büyümeye başladı, ama kulübün güvenliği tam zamanında müdahale edip engelledi.
Ertesi gün Arda Turan arayarak gece çıkışta yaşananları sordu; bir önceki geceyi tek hatırlayan oydu çünkü bütün gece sadece Red Bull içmişti. Birkaç ay sonra benim evimdeki bir doğum günü partisinde de geceyi sadece Red Bull içerek geçirmiş, Reha Muhtar’ın yüzüne karşı Reha Muhtar taklidini en iyi komedyenlerden daha başarılı yapmıştı. (Reha Muhtar komik bulmamıştı.)
Evin tek sessiz yeri yatak odam olduğu için bir ara telefonla konuşmak için oraya çekildiğinde yatağın üstüne oturmuş sohbet ederken ben ezberleyebildiğim tek telefon numarasının sahibini aramasını önermiştim. Kötü bir fikirdi ve yapmadı neyse ki, ama ikimiz de aynı anda ezberden o telefonunu aynı anda söyledik: 532...
Sonradan da hata bendeydi. Arda’nın aslında benimle dalga geçmek için söylediği “Benden bir Emre yaratamayacaksın” sözünü MSN Messenger’da Emre’ye aktarmamalıydım; ironi yan yana gelen iki nokta üstüste ve parantezlere rağmen yazışmada kaybolmuştu.
Birkaç gün sonra, gece 2:30 gibi Arda telefonla aramış “Sana söylediğim şeyleri neden gazetecilerden duyuyorum?” diye haklı olarak sitem etmişti. Yanımdaki arkadaşımın bana yönelik şaşkınlığının bir benzerine babamın cenazesine gitmek için Türkiye’ye gelip bir hakaret davasında ifade vermediğim için beni nöbetçi mahkemeye götüren memur taziye için arayan Hülya Avşar’ın adını telefonumda görünce tanık olmuştum. “Kim bu ve bu insanlarla ne işi var” merakı.
Aslında daha önceden fark etmem gerekiyordu. Emre Belözoğlu’na bir keresinde “Bazen seni sahada tanıyamıyorum” dediğimde, “Bırak seni, annem bile tanıyamıyor çoğu zaman” diye kendini savunmuştu. Çok sonra, o telefon konuşmasında, çirkef bir futbolcu olmanın hayattaki duruştan bağımsız olmadığını, Camus’ye atfedilen “Ahlak adına ne öğrendiysem futboldan öğrendim” lafının doğruluğunu öğrendim. George Orwell’in dediği gibi futbol “nefret, kıskançlık, kibir, her türlü kuralı tanımazlık ve şiddete şahit olmaktan alınan sadistçe zevki içinde barındıran, diğer bir tabirle ateş edilmeyen bir savaş”tı ve bizzat yaşamıştım.
Arda Turan’ın forma numarası olan 66’nın 6’larından biri Arif Erdem’e gönderme. Sahadaki kariyeri boyunca kendini habire yere atarak hakemi kandırmaya çalışmakla ünlenen futbolcu bugün FETÖ’cülükten yurtdışında. Ama aynı Arif Erdem eğer böyle bir müsabaka düzenlenirse dünyanın en sempatik insanı ödülünü alabilir. Gecenin bir yarısı (futbolcular hayatın boşluğunu genelde gece telefonla konuşarak dolduruyor) çok önemli bir yurtdışı maçı öncesi arayıp Kur’an mucizeleri ve peygamber hadislerini anlattığında da ilgilendiğim içeriktense yakınlığıydı. Yıllar sonra FETÖ beni hapse atmak için kumpas düzenlerken ise konudan hiç bahsetmeden sık sık öylesine arıyormuş gibi gözüküp halimi hatırımı soransa Arda Turan’dı.
Bütün bu olaylar silsilesi ve tesadüfler ne kadar anlam ifade ediyorsa, Arda Turan’ın bu dönüştüğü karakter de o kadar anlam ifade ediyor benim için. Üzerinde uzun uzun konuşulabilir; konuşuluyor da. Ama sonuçta herkes bir aşamada hepimizi yarı yolda bırakıyor, kime dokunsak elimizde kalıyor. İşte insanların böyle böyle heykelleri yıkılıyor, sokaklara verilen adları geri alınıyor, ya da günümüzün en sert tepkisi verilerek Facebook’ta arkadaşlıktan çıkarılıyor. Yerle bir olan bir başka ikonun dediği gibi, düzen bozulmuşsa ben mi yarattım…