Eski devlet başkanlarının tek işi emekli olup bulmaca çözmek mi?
Bugün ABD’de seçim var. Leonardo DiCaprio’dan Brad Pitt’e aklınıza gelen bütün Hollywood şöhretleri gençleri sandığa gitmeye çağırıyor. “Creed” filminin yıldızı Michael B. Jordan önceki gün kapı kapı dolaşarak Georgia’daki siyah seçmeni oy vermek için ikna etmeye çalışıyordu. Über, Lyft gibi şirketler indirimli ya da bedava taşımacılık sunuyor sandığa doğru. New York’taki bisiklet programı Citi Bike da bugün bedava, oy verenlere kimi restoranlarda indirim de var. Kimi şirketler çalışanlarına oy kullansınlar diye izin verdiler.
Oy verme oranının epey düşük olduğu ABD’de sandığa gitmeye pek gönüllü olmayan, gitseler de bir şeyin değişmeyeceğini düşünceleri oy vermek için ikna etmeye çalışan en popüler figür ise Barack Obama. ABD’nin bir önceki başkanı Beyaz Saray’ı Donald Trump’a teslim ettikten sonra Richard Branson’la tatile çıkmış, yapım şirketi kurup Netflix’le ortak proje hazırlamaya koyulmuştu. Kızının okulu yüzünden Washington’da yaşayacaktı ama siyasette hala bir rolü olup olmayacağına karar vermemişti.
İlk günlerde çıkan dedikodular Obama’nın kenarda kalıp emekliliğini ücretli konuşmalar yaparak geçirmeyeceğini, Trump döneminde de bir şekilde aktif rol alacağı yönündeydi. Yasalara göre Amerikan başkanları iki dönemden daha fazla görevde kalamıyor, tekrar seçime giremiyor.
EN POPÜLER MUHALEFET LİDERİ
Obama bu yaz sonunda sahneye çıktı ve Trump yönetimine sert eleştiriler getiren konuşmalar yapmaya başladı. Ara seçim kampanyasında da ülkeyi dolaşarak Demokrat adayları destekledi.
Demokratlar bu ara seçimi çok önemsiyor, çünkü Kongre’de çoğunluğu ele geçirerek Başkan Trump’ın azledilme yolunu açabilecekler.
Bu hesap tutacak mı, emin değilim. Zira Obama’nın çabalarına rağmen genç seçmen hala sandığa gitmekte tereddüt ediyor.
Barack ObamaAncak popülerliği hiç azalmayan, hala özlemle anılan 57 yaşındaki Barack Obama’nın bir iddiası olmamasına rağmen aktif siyasette etkili olması birkaç açıdan önemli. Öncelikle, Obama siyaseti bir vatan görevi olarak görüyor ve kendisini ülkenin geleceğine dair bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor.
Bir diğer nedeni de Demokrat Parti’nin tıpkı bizdeki sosyal demokratlar gibi, parıltılı yeni bir yıldız bulamamaları. Türkiye’de sosyal demokrat hareket Bülent Ecevit’ten beri böyle bir boşlukta, ABD’de Demokrat Parti’nin 2020’deki Başkanlık seçimine hazırlıksızlığı da böyle çaresiz bir dehlize düşebileceklerini gösteriyor.
Obama’nın asıl altını çizdiği ise siyasetçilerin emekli olduktan sonra vatani görevlerinin bitmediği. Bill Clinton kendini vakfına adamıştı başkanlıktan sonra, başkan adayı Al Gore ise küresel iklim değişimi konusunda bilinç oluşturan toplumsal bir figür oldu. Barack Obama ise şimdi defacto muhalefet lideri.
AHMET NECDET SEZER PEKİ?
İster istemez eski devlet başkanlarının görev süreleri bittikten sonra ne yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Süleyman Demirel yaşı epey ilerlemesine rağmen emekliliğini evde kamuoyundan uzaktan geçiriyor, ama ülkede yaşananlara karşı yakın dostlarına hala analizler yapıyordu mesela. Kayıtsız değildi, zaman zaman endişelerini de yeteri kadar şiddetli olmasa da seslendiriyordu.
Abdullah Gül bir tek açık açık 15 Temmuz’a karşı gürledi, ama yine de bir şekilde siyasetin içinde.
Ulusalcılar arasında neredeyse mitolojik bir figür mertebesine yükseltilen ve görev yaptığı sürede de, sonrasında kıymetini pek anlayamadığım Ahmet Necdet Sezer peki? Devletin şeffaflığını yerle bir ederek görev yaptığında kamuoyundan, basından kaçmıştı. Enerjisini elektrik faturasına harcayıp hep sustu. Görevden ayrıldıktan sonra, devlet ve rejim tehdit altındayken, FETÖ terörü kurumları ele geçirmeye çalışırken hiç ağzını açıp konuşmadı.
Ahmet Necdet SezerEn basitinden Ergenekon, Balyoz sürecinde devleti yönetenleri uyarabilir, kamuoyunun önüne çıkabilir, emekli olsa da işgal ettiği o koltuğun sorumluluğunu hissedebilirdi. Onun yerine bir emekli gazete okuru gibi davranıyor, zaman zaman Babıali döneminde gazetelere mektup yazanlar gibi köşe yazarlarını arayıp sohbet ediyor. Hep gizli kapaklı, hep sessizce, hep elini taşının altına koymadan.
Başkanlığında koltuğun değerini artıran Barack Obama emekliliğinde bile çıtayı yükseltiyor.
***
En sevdiğim ayakkabılarımı Drake giyiyor
Önceki gün Drake’in Instagram sayfasında giydiği bir çift ayakkabı gözüme çarptı. Yakında bir spor ayakkabı firmasıyla ortak ürün üretmesi beklenen Kanadalı şarkıcı bazen Nike giyiyor, bazen Adidas. Bilerek kafa karıştırmak için…
Bu sefer Nike’nin 2000 yılında çıkan Shox R4 modelini giymişti. Spor ayakkabı söz konusu olduğunda herhalde son büyük yenilik bu modelle geldi. İlk çıktığında nasıl deliler gibi aradığımı, sonunda New York’ta bir tane zar zor bulabildiğimi hatırlıyorum. Bir arkadaşım da benim gibi kafayı takmış, yurtdışından getirtmişti.
O yıllarda çok gece kulübüne giderdim, çoğu zaman da içeri girmek için korumalarla pazarlık yapmak zorunda kalırdık. Bir seferinde hiç sorun olmadan içeri almışlardı. Yanımdaki arkadaşım “İçeri alınmamızın tek nedeni spor ayakkabıların” demişti. Spor ayakkabı düşkünü “sneakerhead”lere edilebilecek en güzel iltifattı herhalde.
Shox’lar 2015’te yeniden piyasa çıktı, nostaljik değeri için almak istedim ama son anda vazgeçtim. Jerry Seinfeld giymeye başlamış ve günümüzde biraz komik duruyordu.
Ama Drake giyince birden bambaşka bir anlam kazandı, birden yeniden “cool” oldu. Keşke alsaydım, diye hayıflandım… Neyse ki bir arkadaşımda hala duruyormuş, bana verecekmiş. Günümün en güzel haberi bu oldu.
Kendi orijinal Shox’larıma ne olduğunu hatırlamaya çalışıyorum.
Bir ara evime hırsız girmiş ve birçok şeyle beraber çok değer verdiğim spor ayakkabılarımı da çalmıştı. Shox’larım ayağımda olduğu için kurtulmuş muydu, yoksa onlar da hırsıza mı yar olmuştu tam hatırlamıyorum.
Ama her halükarda artık bende değiller. Tıpkı 90’larda giydiğim Air Flight’larım gibi. Onları da önceki gün metroda bir başkasının ayağında gördüm, epey kıskandım.
Kıssadan hisse, artık çok bağlandığım hiçbir spor ayakkabımı atmamaya karar verdim.
***
İyi gazetecilik para ödemeye değer
Dün Boston Globe gazetesine olan aboneliğimi bitirmek için müşteri hizmetlerini aradım. Düzenli okuduğum bir gazete değildi zaten, tek bir haber dosyasını okumak için abone olmuştum.
Gazetenin hikayeleri Oscar alan “Spotlight” filminde anlatılan soruşturmacı gazeteci ekibinin son yazı dizisi için...
Spotlight ekibi hapiste intihar eden eski futbol yıldızı Aaron Hernandez’in hikayesini araştırdı. İçinde uyuşturucu, eşcinsellik, silahların olduğu karmaşık ve kapkara bir yazı dizisi çıktı.
Ancak ilk bölümden sonrası ödeme duvarına takıldığı için çaresizce abone oldum.
Dün müşteri hizmetleri yetkilisi “Bir kereliğine mi abone olmuştunuz” deyince telefonda kısa bir sohbet ettik.
“Evet, Spotlight ekibinin Aaron Hernandez yazı dizisi için” dedim.
“Böyle abone olan birçok kişi var” dedi. “Tahmin etmiştim. Çünkü herkes bu diziyi okumak istiyordu.” Globe bu haber sayesinde geçici bir abone artışı yaşamış, birçoğu da sonradan benim gibi iptal ettirmek için telefona sarılmış.
Ama bu kötü bir haber değil!
İyi gazeteciliğe hala para vermeye razı insanlar olduğunu gösteriyor. Tereddüt etmeden abone olmaya razı bir okur hala bir yerlerde var. Gazetecilik masraflı bir iş, ama karşılığını vermek isteyen bir okur da hala var. Bu işi yapanlar olarak aslında sevinmeliyiz.
Tabii böyle yazı dizileri yılda bir, bilemediniz iki defa yayımlanıyor. Daha sık olsa bütçemden az bir miktar ayırırdım gazeteye aboneliğimi sürdürmek için. Zaten New Yorker, New York Review of Books gibi yerlere abone olmamın nedeni de bu: İlgiyi canlı tutacak içerik konusunda çok çalışıyorlar.
Artık Türk basınını da yavaş yavaş para vermeye razı okura yönelmesi gerekiyor. Daha iyi içerik sunmak, daha fazla gazetecilik yapmak bu mesleğin ayakta kalmasının tek seçeneği. Bizde de bir yerlerde iyi gazeteciliğe para verecek birileri mutlaka vardır.