Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen haftanın tık avcılığı kokan haberleri arasında Vedat Milor’un Instagram’daki bir takipçisine verdiği bir yanıt vardı. Eşiyle fotoğrafını paylaşan Milor’a yakışıksız bir yorum yapmış birisi, o da “Neden bu kadar kötüsünüz” diye yanıt veriyor. Bunun üzerine Milor’a destek yağıyor, eşiyle fotoğrafı 67 bin kereden fazla beğenilmiş.

        Fazla alınganlık mı?

        Daha evvel sosyal medyadaki takipçilerinin olumsuz yorumları yüzünden Türk restoranlarından video paylaşmayacağını duyurmuştu. Ayrıca Twitter, Instagram gibi forumlardaki troll istilasını irdeleyen ve son derece yerinde tespitlerde bulunan bir yazı da yazdı. Belli ki bu konuya kafayı takmış, zaten bu yüzden de dün Ahmet Hakan köşesinde “Vedat Milor yakında delirecek” demişti.

        Sosyal medyanın delirtici etkisinden korunmanın çok basit bir yöntemi var halbuki. Bu işe hiç bulaşmamak. Amerika’nın ünlü romancılarından Jonathan Franzen aynı zamanda en yüksek sesli sosyal medya karşıtlarından biri. Yıllardır Twitter gibi platformlarda en aşırı davranış biçimlerinin ödüllendirildiğine, bunun da insan ilişkilerindeki yıpratıcı etkisine dikkat çekiyor. Bu platformlarda yer almıyor.

        DÜZEN BÖYLE

        En abartılı yorumları yapanlar da medyada haberleştirilerek ödüllendiriliyorlar. Sonuçta sokağa çıkıp haber yapmaktan daha kolay masa başında tık'a davet etmek. Birbirini besleyen çarpık bir sistem söz konusu.

        Ne kadar çirkin ve yakışıksız “laf sokma” olursa etkisi de o kadar büyüyor; kınamak için bile olsa troll’e dikkat çekilmesi onun oksijeni. İnsanın yüzüne söyleyemeyeceği lafları sosyal medyada kolaylıkla dile getirmek kolay. Vedat Milor bunun farkında değil mi?

        Vedat Milor
        Vedat Milor

        Sanırım o da sosyal medyaya 50 yaşından sonra girenlerin başına gelen bir dertten mustarip. Instagram’da, Twitter yorumcularında asgari medeniyet ölçülerinin geçerli olduğunu sanıyor, bunu da takipçilerinden bekliyor. Halbuki ilk başlarda belki haber almak, arkadaşlarıyla kısa yoldan paylaşmak, hayatlarına ortak olmak için sosyal medyada hesaplar koyan makul takipçiler kendilerini çoktan geri çektiler ve ortam troll’lere kaldı. Takipçi sayısına, like’a dayalı bir fetişizmi platformlar dayattı, tık haberciliği canavarı büyüttü ve ünlüler de bu düzene teslim oldu.

        Instagram da bu durumun çığırından çıkmaya başladığını görmüş olacak ki geçen hafta takipçi sayısının daha küçük yazıldığı, ön planda olmadığı yeni profil sayfalarını test etmeye başladı.

        Ünülerin Instagram’da yer alıp nasıl kendilerini koruyabileceklerine dair Digiturk’te gösterilen “Instinct” dizisinin başrol oyuncularından Bojana Novakovic’in geçen hafta bir yuvarlak masa toplantsında bana söyledikleri yol gösterici olabilir. İşi gereği Instagram’da olduğunu ama hesabını asistanlarının yönettiğini söyledi. Herhangi bir yorumu okumuyor, kendi özel hayatından bir fotoğraf paylaşmıyor. Ama artık şöhret oyununun bir parçası olduğundan hesabı olması kaçınılmaz.

        MEDENİYET BEKLEMEK ANLAMSIZ

        Vedat Milor neden bütün yorumları teker teker okur, rencide olur, hatta yanıt yetiştirmeye kalkar? Tanımadığı yüzbizlerce insana eşiyle özel bir fotoğrafını neden paylaşıyorsa ondan. İşte kuşak farkı dediğim de burada devreye giriyor zaten: Bu mayınlı tarlaya bile bile adım atmak gerekiyor, medeniyetin işlemediği bu vahşi alanda saygı beklemek anlamsız.

        Hem özel anlarını paylaşıp hem de insanların saygı duymasını beklemek bir çelişki sosyal medyanın kendi kuralları içinde. Ya da kendi özel hayatını paylaşıp, platformların sunduğu imkanları nakde döndürmek de mümkün. Kardashian ailesi böyle yapıyor mesela; Kim Kardashian kendi çıplak bedenini sergilemekten bile çekinmiyor. Ancak karşılığında aldıkları ödül o kadar büyük ki, kimin ne laf ettiğini de umursamayıp paralarına bakıyorlar. Milyonlarca takipçisi olan insanların fotoğraflarının altına yazılan bazı yorumları okuyun, insanın yüzü kızarır.

        Kimi ünlüler ise takipçilerine laf sokarak kolay yoldan haber olma peşinde. Sonuçta sistemin nasıl işlediğini biliyorlar ve özellikle fırsat kollayıp bir-iki aptal troll’e lafı yapıştırıveriyorlar.

        Bir oyun bu, herkes istediği şekilde kendi çıkarına geleni yapıyor.

        Vedat Milor’un “Neden bu kadar kötüsünüz” yazarken haber olmak, konuşturmak gibi bir planı olmadığı ortada. Daha evvel de bir takipçisine “Doblo ne?” diye sormuştu gayet samimi bir şekilde. Ama bu da son isyanı gibi o masum soru da hemen haberleştirildi, kendisi de farkında olmadan bu çarkın bir parçasına dönüşüverdi. Kim bilir, belki de hoşuna gitmiştir. Çünkü bu platformların bir özelliği de insanları kolaylıkla yoldan çıkardığı, dikkat manyağı yaptığı.

        Milor’un anlamadığı bu platformların kamusal figürleri bir tercih yapmaya zorladığı: Ya bu çarkın parçası olacaksın, ya da bu diyardan gideceksin.

        ***

        Aşk acısı hakkında yapılmış en güzel albüm 10 yaşında

        Bundan 10 sene önce Kanye West annesini kaybetmiş, kız arkadaşından ayrılmış ve bugünkünden biraz farklı olsa da varoluşsal bir sorgulamaya girişmişti. “Hip-hop benim için bitti, artık beni Jimi Hendrix gibi siyah-beyaz fotoğraflarından hatırladığınız müzisyenler gibi göreceksiniz” gibi laflar ediyordu.

        Sırt çantasını, polo t-shirt’lerini attı, saçlarını uzattı ve takım elbisesi giyip rap tarihinin ilk duygusal ama aynı zamanda egomanyak albümünü hazırladı.

        “808s & Heartbreaks” o zamanlar bir hit makinası olan Kanye West’ten beklenmeyecek bir işte. Phil Collins’in “In the Air Tonight”ından fazlaca etkilenmiş, auto-tune’ü abartılı derecede kullanıp sesini efekte döndürmüştü. Roland’ın asla gerçek davulun yerine geçmeyen 808 modeli yapay davul makinesinin ürettiği sesler albümün adına damga vuracak kadar baskındı.

        Ve 10 sene önce hemen herkesin üzerinde uzlaştığı “808”in zamanının ilerisinde bir albüm olduğuydu.

        Hayranları nefret etti, eleştirmenler bağrına bastı.

        Kanye West
        Kanye West

        İlk kez bir rap yıldızı duygularından bahsediyordu ama kendi kıymetini de vurgulamaktan geri durmuyordu. Arkasından ağıt yaktığı, kalpsizlikle suçladığı sevgilisinin ardından “Benden daha iyisini bulamazsın” diye hatırlatmayı ihmal etmiyordu. Estetik ameliyat olurken masada can veren annesini kaybetmesi bugün bile atlamadığı “En soğuk kış”ın başlangıcıydı.

        “Say You Will” ise kararsızlığın ilişkileri gölgelemesinin en net özetiydi. Ego patlamasının tavana vurduğu “Amazing”de kendisinin ne kadar şaşırtıcı derecede mükemmel olduğunu ama bu hayattan yorulduğunu da anlatıyordu.

        “808” pek çoklarınca bekleneni vermedi belki ama tarihin bakış açısını değiştirdi. O zamana kadar Kanye West uyuşturucu ve seks dışında bambaşka konularda da rap yapılabileceğini göstermişti. Erkek egemen hip-hop’ta hiper-maskülenliğe karşı kalbini açtı, duygularından söz etmekten çekinmedi, kırılganlığını sergilediği ve acılı bir egomanyak başyapıt ortaya çıktı.

        “808” hiç hayata geçmeseydi ne olurdu?

        Bir kere Drake, the Weeknd ve J. Cole gibi bugünün dev isimleri kendi müziklerini yapma cesaretini bulamazdı, belki de adlarını bulamazdık. Hip-hop duygulara yer olmayan bir erkekler kulübü olurdu ve hislerden bahsetmek ayıplanırdı. Açtığı kapıdan onlarca insan girdi, tabii kendisi de “Yeezus” ve “The Life of Pablo” albümlerini yapabildi.

        Albüm kadar acıklı olan Kanye West’in bir 10 senede uğradığı mutasyon, kendi kendinin bir parodisine dönüşmesi. Normal şartlarda bir başkası olsa karakteri ürettiği işleri algılama biçimimizi de değiştirebilirdi, ama şu ana kadar müzikal mirasını korumayı başardı. Bugün onu eleştiren herkesin lafa “Kanye bir müzikal deha ama…” söze girmesi boşuna değil.

        “808” benim için hala bir başyapıt, onun en sevdiğim albümü.

        10. yıldönümünde hepinizi bu albümü dinlemeye teklif ediyorum. Mümkünse kulaklıktan veya pikaptan.

        Diğer Yazılar