Washington'da yargıçlar var
Pazartesi günü Amerika’nın en yüksek mahkemesi, bizdeki Anayasa Mahkemesi’nin muadili “Supreme Court” tarihi bir karara imza attı: Bundan böyle işverenler çalışanlarını cinsel kimliklerinden dolayı işten atamayacaklar. Birçok eyalet bu ayrımcılığı engelleyen yasalar geçirmişti, ama Mahkeme’nin kararıyla ülke genelinde kabul gördü kanun.
Beş sene önce evlilik eşitliği kanununu tanımasından sonraki en büyük, hatta belki de etkisi çok daha büyük olabilecek devrim niteliğindeki kararı bu. Üstelik yine Haziran’da, “pride” ayında verildi.
MUHAFAZAKAR YARGICIN KARARIYLA
Hukuki tartışma 60’lı yıllardan kanundaki “Hiç kimse cinsiyetinden dolayı işinden atılamaz,” ifadesine odaklanmıştı. İkisi eşcinsel, biri trans üç kişinin başvurusunu kabul eden Mahkeme’nin de amacı “cinsiyet” (sex) ifadesinin LGBT+ bireyleri kapsayıp kapsamadığını yönünde karar vermekti..
Başta Trump yönetimi olmak üzere Mahkeme’nin muhafazakar kanadı ve ülkedeki sağ siyasetçiler cinsiyet ifadesinden kastın sadece kadın veya erkek olduğunu, LGBT+ bireylerin korunması için gerekirse Kongre’nin kanun yapabileceğini iddia ediyordu.
Dokuz üyeli Mahkeme’de muhafazakar yargıçların ağırlığı varken hiç kimse “cinsiyet” ifadesinin LGBT+ bireyleri kapsayabileceğine ihtimal vermiyordu. Beklenilen sonuç her zamanki gibi dört liberal yargıcın 'evet', beş muhafazakarınsa 'hayır' diyeceği yönündeydi.
Ama Pazartesi günü sürpriz karar 6’ya 3 çoğunlukla çıktı. Çoğunluk kararını kaleme alan yargıç Neil Gorsuch karmaşık hukuki terimleri gündelik, anlaşılabilir bir dille yazmasıyla tanınıyor. “İki çalışanı olan bir işveren düşünün, bu iki çalışanın da ortak özelliği erkeklerden hoşlanmaları,” diye yazdı. “İşverenin gözünde her açıdan eşit olan bu iki çalışandan biri erkek, diğeri kadınsa ve erkek olan sadece bir bir başka erkekten hoşlandığı için işten atılıyorsa bu ayrımcılıktır.”
Karar başlı başına tarihi önemde zaten. Ama şaşırtıcı olan Gorsuch’un Mahkeme’nin muhafazakar kanadında yer alması, “Supreme Court”u gelecek nesiller için daha da muhafazakar bir çizgiye çekeceğini söyleyen Donald Trump’ın atadığı iki yargıçtan biri olması. Amerikan sağı bugüne kadar Donald Trump’ın türlü tuhaflıklarını “Ama Gorsuch’u mahkemeye atadı,” diye görmezden geliyordu.
Amerikan siyasetindeki en önemli savaşlardan biri Mahkeme’ye atanacak yargıçlar; Mahkeme’nin dengesi bu yüzden siyasete göre kolaylıkla bozulabiliyor. “Supreme Court” üyeleri Başkan tarafından aday gösteriliyor, Senato’da onaylanıyor ve ömür boyu (veya kendileri emekli olana kadar) görevde yapıyorlar. Gorsuch şimdi bir anlamda kendi kalesine gol attı denebilir.
Anayasa’nın orijinal metne sadık yorumlanması gerektiğini düşünen Gorsuch, sırf metne bakarak, sosyal şartların, kanunu yazanların niyetini, yasanın günümüzde nasıl uygulanacağı gibi faktörleri göz önünde bulundurmadan bile “cinsiyet” ifadesinin “cinsel yönelimden” ayrı düşünülmeyeceğini belirtti. Bu kararın hukuki açıklaması.
Bir de siyaset ne kadar ele geçirmeye çalışırsa çalışsın sistemin oturduğu ülkelerde kurumların öyle kolay kolay çürüyememesi, atanan yeni isimlerin bile kurumun tarihine ve itibarına sahip çıkmaları. Trump’ın Mahkeme’ye atadığı diğer yargıç Brett Kavanaugh da karara itiraz ederken çıkan sonuçtan dolayı LGBT+ bireylerini kutladı, mücadelelerini tebrik etti. Trump’ı kullanan aşırı sağ Mahkeme’nin de politize olmasını bekliyordu, ama, Washington’da yargıçlar varmış işte.
Ancak “Supreme Court” savaşı da bitmiş değil; zira mahkemenin liberal kanadını temsil eden yargıçların yaşı epey ileri ve önümüzdeki dört sene içinde -ikinci Trump dönemi ihtimalinde- hayatlarını kaybederlerse büyük bir kaos yaşanacak.
ZAMANIN RUHU KAZANDI
Bütün bunların ötesinde Anayasa Mahkemesi kararını toplumda değişen şartlardan bağımsız düşünmek de mümkün değil.
“Supreme Court”un Pazartesi günü verdiği karardan önce de kamuoyunda rüzgar çoktandır değişmişti. Araştırmalar toplumun çoğunluğunun çalışanların cinsel kimliğiyle ilgilenmiyor, kimin kiminle evlendiğini ya da iş yerinde çalışanın cinsel kimliğini kendi meselesi haline getirmemeyi öğrendi. Sonuçta iş yerindeki performansın ölçüsünün bacak arasında olmadığını anladılar. Mahkeme de ister istemez zamanın ruhunu yansıttı. Tıpkı evlilik eşitliği kanununda olduğu gibi.
Bu geçiş sancısız olmadı, ama nispeten hızlı oldu. Tarihsel perspektifte LGBT+ hareketinin kat ettiği yol epey uzun, ama bütün kazanımlar kısa sürede oldu.
Amerika’daki bu gibi gelişmelerin önemi dünyaya da örnek olabilmesi, başka ülkelerdeki trend’i de belirleyebilme ihtimali. Bir gün belki kendi ülkemizde de böyle mahkeme kararları hakkında yazabilme hayali.