Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Donald Trump ve Joe Biden arasındaki ilk televizyon tartışmasını izlerken notlar almak için yanıma küçük bir defter aldım. Malzeme sıkıntısı çekmeyeyim diye ne görürsem yazmaya başladım. Tartışma birkaç dakika geç başladı, hangi kanalda nasıl bir beklenti oluşturuldu, kimin kravatı iyiydi, Trump’ın suratı bugün her zamankinden fazla portakal rengiydi, neden el sıkışmadılar… Bir buçuk saatin sonunda altı-yedi sayfa not almışım, ilk dakikalarda dolgu malzemesi olarak yazdığım izlenimlerin de hiçbir anlamı kalmadı.

        Amerikan tarihin en korkunç, en düzeysiz, en utanç verici televizyon tartışmasıydı kuşkusuz. 90’lı yıllarda televizyonda bizim siyasilerin birbirlerine ağır lafla giriştikleri ekran tartışmalarını izliyorum, Trump-Biden tartışmasının yanında medeniyet dersi gibi kalır. Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım arasındaki son ekran tartışmasının da çıtası çok daha yüksekti.

        Trump-Biden tartışmasının sonlarına doğru artık not almayı bıraktım, çünkü bağırış-çağırıştan kafam şişmişti. Sıradan biri olsam vereceğim en doğal tepki televizyonu kapatmak olurdu. İnanın, bu kadarını hiçbirimiz hak etmiyoruz.

        Tartışmayı kim kazandı?

        Tartışmayı kimin kazandığını bilmiyorum, bana kalırsa üçü birden kaybetti. Ama en çok programı yöneten Chris Wallace darbe aldı. Donald Trump’ı kontrol edemedi, sürekli sözünü kesti. Daha çok “Hababam Sınıfı”nda okula yeni tayin olmuş Anadolulu saf bir öğretmen gibiydi. Okulun yaramaz çocuğu Donald mazbut ailenin çalışkan çocuğu Joe’yu ezip durdu, koridorlarda sıkıştırıp harçlığını almaya çalıştı ve Chris Hoca da çaresiz kaldı—kesin dilbilgisi dersine giriyordur değil mi? Çünkü o bile sınıfın yaramaz öğrencisinden korktu. Gelip ortalığı yatıştıracak bir Mahmut Hoca da yoktu. Nerede bir Uğur Dündar? İsmail Küçükkaya’ya da çok haksızlık edildi. Herkesin en ufak sözünden dolayı iptal edildiği günümüzde Chris Wallace’ın gazeteciliği de iptalin eşiğinde herhalde. Bir ufak not: Wallace’ın babası efsane “60 Minutes” programının ikon gazetecisi Mike Wallace. Zamanında Trump onun asla babası gibi olamayacağını söylemişti. İşin özü babası da çok matah değildi de, bu kadar kötü hiç değildi.

        REKLAM

        Lafı çok uzattın… Ne diyorduk, evet, sonuçta kim kazandı?

        Fox News’a, yani Trump’ın bir numaralı sözcüsü olan kanala bakılırsa Trump sildi süpürdü. “47 yılda yapamadığını ben 47 ayda yaptım,” cümlesinin çok etkili olduğunu söylüyorlar. CNN ve CBS kanallarının yaptığı anketlerin ilkine göre yüzde 60, ikincisine göre yüzde 48 oranında Biden kazanmış görünüyor tartışmayı. Ama düzey o kadar aşağı çekilince Zuhal Olcay’ın “Dünden Sonra Yarından Önce” filminin son sahnesinde sarf ettiği o cümle daha fazla anlam kazanıyor: “Kazandın ama ne kazandın?”

        HAKARETLER HAVADA UÇUŞTU

        Düzey deyip duruyorsun, nedir düzeyi bu kadar aşağı çeken?

        “Senin akılla yakından uzaktan alakan yok,” dedi Trump ve Biden ilk kez o an kontrolü kaybetti. Biden’ın iyi okullarda okuyamamış olmak, mesela Barack Obama’la aynı seviyede bir dahi gibi algılanmamak zaafı. Trump da onu neresinden vuracağını biliyordu. Ama Biden de geri kalmadı: Yalancı, kapa çeneni lan, sen gelmiş geçmiş en kötü başkansın, Rusya’nın köpek yavrusu, palyaço… Aslında daha da fazla saldırabilirdi, ama agresif gözükmemek, devlet adamı duruşunu kaybetmemek için kendini geri bile çekti Biden. Çünkü Amerikan Başkanı kendince böyle olur diyor.

        Yalnız, Trump’ın güldürme yeteneğini göz ardı edemem. “Ben maskemi takıyorum mesafeyi korumazsam, ama Biden’a bakıyorum arada 60 metre mesafe varken bile maske takıyor,” dedi. “Bugüne kadar gördüğüm en büyük maskeyi takıyor.”

        Yine Trump hanesine yazılacak bir laf çakma: “Ülkeyi değil önce bir seni kapatayım Joe.”

        REKLAM

        Son gülen Biden’dı sanki. Gece boyunca sırıtıp durdu.

        Biden’ın sakin stratejisi birkaç anda işe yaradı denebilir. Trump özellikle böbürlenirken ya da doğru olmayan bilgileri paylaşırken kameraya bakıp alaycı bir şekilde sırıttı. O sırıttıkça da Trump sinirlendi. Ama Biden bir parça daha hırslı olabilirdi. Sanki çok da koltuğu istemiyormuş, bu koltuk için savaşmıyormuş gibi bir izlenim verdi. Mesela bir an Trump’ın çamaşır suyu içme önerisini gündeme getirdi, Trump da “Alaycı bir şekilde söyledim,” deyince üzerine gitmedi. Vergilerini vermediği konusunda yeteri kadar saldırmadı Trump’a. Hatta bir ara “Senin gibi milyarderler,” dedi. Halbuki Trump’a “fakir, başarısız, batık iş adamı” dese delirtebilirdi.

        MOSKOVA’DAN GELEN MİLYON DOLARLAR

        Tarafsızlık adına her iki aday için de olumlu bir-iki söz alsak…

        Biden’a bayılmıyorum, ama orta sınıfa, orta yolcu seçmene verdiği mesajın bir karşılığı olabileceğini düşünüyorum. Zaman zaman kameraya bakarak doğrudan bu insanlara seslendi. Herhalde en çok parıldadığı anlar da konuşabildiği, sözünün kesilmediği dakikalardı. Genel olarak mantıklı sözler sarf eden, iyi mesajlar veren bir lider izlenimi verdi. Ama bu iyi mesajları veriş şekli insanı uyutuyor. Karşısında eğlenceli, her an şapkadan yeni bir tavşan çıkarmaya hazır Trump olunca ilgiyi yitiriyor.

        Ama Trump’ın başarılı olduğu alan iftira, spekülasyon, kafa karıştırma: Hunter Biden’ın -Joe’nun oğlu- Moskova’dan üç buçuk milyon dolar aldığını söyleyip durdu, Biden de “Yalan hepsi,” demek dışında oğlunu çok iyi savunamadı. Trump’ın attığı çamur benim bile aklımda kaldı, şimdi durup dururken Hunter ve Moskova ilişkisine dalmak zorunda hissedeceğim. Ekran başındaki sıradan seçmenin de kafasında da bir şüphe oluşur mu?

        REKLAM

        Olumlu bir söz demiştim, bir insanın çamur atmasını övmek kulağa pek olumlu gelmiyor.

        Tamam, tamam… Şaşırdığım nokta şu oldu: Trump aslında en başarısız olduğu COVID-19’la mücadele konusunda en ikna edici performansını sergiledi. Kendini savunabilecek en iyi şekilde savundu. “Ne yapayım, insanları paniğe mi sürükleyeyim,” derken bile -bu ifadeyi kullanacağıma inanamıyorum ama- ikna ediciydi. En azından kendi tabanı için. Kendi seçmenin tamamı bu salgına inanmıyor değil, ama bütün dünyayı vurduğunu görüyor ve bir başkası olsa da yönetimde farklı yönetemeyeceğine inanıyor. İnsanların hayata dönmek istediklerini söyledi ayrıca; haksız da değil, herkes bunaldı bu virüsten. Tek sorun çok ama çok kaba olmasıydı. Hatta gereksiz yere kaba.

        TRUMP SHOW BİRAZ SIKTI

        Rating getiriyor ama.

        Evet ama 2016’dan beri devam eden “Trump Show” biraz etkisini kaybetmedi mi. Hep aynı numaralar sonuçta. Bu tartışmayı izlerken de ilk 20 dakika falan eğlenceli geldi, ama bir süre sonra böyle tipleri izlemekten gizlice zevk alan ben bile “Bir sussana adam ya, dinleyelim,” noktasına geldim. Başka izleyenlerde de aynı hissin oluştuğuna eminim, çünkü bir noktadan sonra tadı kaçıyor. Kadın seçmen üzerinde ters tepebilir bu agresif yaklaşım. 2016’da şaşırtıcı bir şekilde beyaz kadınlar arasında popülerdi Trump, ama şimdi Biden avantaj kazamaya başladı.

        Bu televizyon tartışması seçimin kaderini etkileyecek gibi mi gözüküyor?

        Trump’ın savunduklarını savunmasına rağmen ondan hiç hoşlanmayan azımsanmayacak bir tabanı var, onları ürküttüyse işi zor. Biden bu makul insanları kendine çekerse belki Başkan olabilir; ki ben aylardır olamayacağını düşünenlerdendim. Bu iş birkaç eyalete, en çok da işçi sınıfının yaşadığı Pennsylvania’ya kalmış gibi gözüküyor. Trump da boş bir adam değil, yaklaşan tehlikeyi görüyor. O yüzden özellikle işçi sınıfında, orta sınıfta, şehir dışındaki güvenli mahallelerde yaşayan beyazlar arasında korku yaratmaya çalışıyor. Antifa, radikal sol, sosyalizm, Bernie Sanders deyip durdu gece boyunca ve Biden’ı biraz zor durumda bıraktı.

        REKLAM

        Biden kendi partisinin ilerici politikalarını bile reddetmek zorunda kaldı sanki.

        ABD’nin en popüler milletvekili Alexandria Ocasio-Cortez’in “Green New Deal” adlı iklim değişikliğiyle ilgili bir projesi var. “Bu benim projem değil,” dedi Biden. Trump’ın amacı gençleri, ilerici Demokrat Parti seçmenini ondan uzaklaştırmak. Birkaç yerde de polis şiddeti, kanun ve düzen konusunda köşeye sıkıştırmaya çalıştı. “Sen radikal solsun, sen sosyalistsin, sen öyle olmasan da partin öyle,” diye saldırılarına “Parti artık benim,” diye yanıt verdi Biden. Gecenin sayılı iyi yanıtlarından biriydi. Ayrıca Antifa’nın da bir örgüt değil, bir fikir olduğunu söyledi. Ama bu cümle aleyhine kullanılabilir mi göreceğiz? Ama tabii bir taraf olmadığı halde radikal sosyalizmle itham ediliyor, öbür tarafsa radikal sağı bağrına basıyor.

        IRKÇILARA ÇAĞRI YAPTI

        Neo-Naziler için “Onlar arasında da iyi insanlar var,” anlamına gelebilecek sözler söylemişti Trump. Yine savundu mu?

        Gecenin EN KORKUNÇ YORUMU diye büyük harfle vurgulamalıyım: “Geri çekilin ve hazır bekleyin,” dedi. “Proud Boys” denen aşırı ırkçı, şiddet yanlısı bir gruba. Trump ve çevresini belki farkında değil, belki bilerek bu tehdidi önemsemiyor ama dünyanın yakın gelecekteki en önemli terör tehdidi bu beyaz ırkçı gruplar. Sadece ABD’de değil, dünyanın birçok ülkesinde hızla yayılıyor, El Kaide yöntemleriyle eğitim görüp genişliyorlar. Evet, “Proud Boys”Amerika’nın beyaz El Kaide’si ve Trump bu insanlara “GERİ ÇEKİLİN VE HAZIR BEKLEYİN,” dedi. Kimden ne haber bekliyorlar, sandıkları mı basacaklar, evleri mi yakacaklar?

        REKLAM

        Biraz abartmıyor musun?

        Hayır, çünkü bu cümleyi hangi vesileyle sarf ettiği daha da ürpertici. Beyaz ırkçılığını, Neo-Naziler’i kınar mısınız diye sorulduğunda, tam da böyle bir fırsatı varken “çocuklara” mesaj yolladı. Bu konu bugün-yarın çok büyüyecek diye tahmin ediyorum. CNN, New York Times falan gündeme getirecek. Fox News ve Beyaz Saray da “Aslında öyle demedi,” diye hafifletmeye çalışacak.

        BIDEN AVANTAJ KAZANMIŞ OLABİLİR

        Bugün biraz Biden yandaşı gördüm seni.

        Biden hakikaten Trump’ın dediği gibi biraz bunak olabilir. O korkunç estetikleriyle suratına da bakmak zor. Senato’daki sicili de feci, gafları da. Ama Trump’a karşı kıyaslandığında hakikaten iyi bir insan izlenimi verdi bu gece. Amerika biraz sakinleşir belki o seçilirse, böylece dünya da sakinleşmiş olur. Türkiye açısından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Donald Trump’ın şahsi ilişkisi avantaj gibi gözüküyor, ama o da bir yere kadar. İşte Doğu Akdeniz krizinde ABD’nin tarafını gördük, ABD’nin çıkarları söz konusu olduğunda şahsi ilişkiler de yetmiyor. Biden’la birlikte Türk-Amerikan ilişkileri de sınıflanır, yeniden başlar belki.

        Sadede gelelim. Kim kazanacak?

        Başından beri Trump kazanacak dememin nedeni ABD’deki seçmenin -karar verici eyaletlerdeki özellikle- sağlıklı değerlendirme yapacağına inanmamam. Bir de Biden’ın çok kötü bir aday olması.. Ama bu televizyon tartışmasından sonra belki Biden biraz avantaj kazanmıştır, diyebilirim. Aslında Biden da hala kötü, ekranda da kötüydü ama Trump’la kıyaslayınca belki o kadar da kötü değildi noktasına geliyorum. Ya da bilmiyorum, temenni belki. Temenni etmek gazetecilikte yanıltıcıdır. O yüzden önümüzdeki televizyon tartışmalarına, şu birkaç haftanın neler getireceğine bakalım.

        Diğer Yazılar