Bir kadın yayın yönetmeni aranıyor
Görevi bırakmak zorunda kaldığında Ertuğrul Özkök’ün aklında koltuğunu devredeceği tek bir isim vardı. Hürriyet’in başına bir kadının geçmesini çok istiyordu. Ama kendi patronları da dahil hiç kimse Ayşe Arman’ın genel yayın yönetmeni olabileceği fikrine sıcak bakmadı. Birtakım siyasi hesaplar vardı zaten, ama asıl ezberlerdeki Ayşe Arman imajıyla gazete yöneticiliği bağdaşmadı. Medyadaki en çalışkan gazetecilerden biri olmasına rağmen imajı erkek yöneticilerin kadınlara biçtiği rolle sınırlıydı: magazin, hafif konular, yaşam tarzı… Böylece Türk basınında bir devrim daha başlamadan bastırıldı.
Washington Post geçtiğimiz gün yeni yayın yönetmenini açıkladı. “Spotlight” filmine de konu olan efsane editör Marty Baron’ın yerine geçecek isim Amerikan medyasında aylardır merak kaynağıydı. Arayışı bizzat gazetenin patronu Jeff Bezos yürüttü, adaylarla teker teker görüştü. Post, pek çok şirketinin yanında Bezos’un şahsi olarak önemsediği, üzerinde titrediği, milyonlar akıtarak zor durumdan kurtardığı bir kurum. Gazetenin geleceği için de kaptan koltuğunu Associated Press yöneticisi Sally Buzbee’ye emanet etti. Tıpkı Financial Times ve The Guardian’da olduğu gibi Washington Post’un başında da bir kadın gazeteci var. Kadınlar bu işi daha iyi yapıyor.
HERKESE BAĞIRAN KAVGACI KADINLAR
New York Times’ın bir önceki yayın yönetmeni de bir kadındı, ama sadece üç sene görev yapabildi. Jill Abramson’ın görevden alınmasıyla ilgili pek çok iddia var; dijital dönüşüme ayak uyduramadığı, yönetim katıyla yazıişleri arasında giderek yok olmaya yüz tutan duvarı korumakta direndiği gibi. Ama bütün bu iddialara bir de Abramson’ın geçimsiz olduğu mutlaka eklendi. Dost canlısı olmadığı, kaba olduğu, insanlara bağırdığı, kavga ettiği…
Gazete yazıişleri gergin ortamlardır, geleneksel olarak da sesler yükselir. Artık bağırıp çağıran bir yöneticilik kültürü hiçbir sektörde kabul görmüyor, ama pek çoğumuz medyada iş yerlerinin gergin ortamlar olduğunu kabul ederek yetiştik. Bütün erkeklerin eşcinsel, bütün kadınların fahişe olduğunu argo karşılıklarıyla yüksek sesle söyleyen pek çok erkek yöneticiye rastladım. Durmadan bağıran, küfürlü konuşan, kendisini garnizon komutanı zannedenlere de. Çoğu zaman bunlar konuşulmaz, hatırlanmaz bile. Bir erkek yöneticinin ardından “Çok bağırıyor,” denmez mesela, üzerine yapışmaz. Ama bir kadın sesini bir kere yükseltirse adeta siciline işlenir, bu imaj nereye gitse onu kovalar.
Daha geçen sene, Amerikan seçimleri sırasında, başkanlık için yarışan senatör Amy Klobuchar’ın ekibine kötü davrandığı, bazen bir şeyler fırlattığı, kaba konuştuğuna dair ayrıntılı haberler yapıldı örneğin. Diğer erkek adaylar ekiplerine nasıl davrandı bilmiyoruz, çünkü onlar hakkında böyle haberler yapılmadı.
Geçen hafta televizyonda gündüz kuşağının en önemli isimlerinden Ellen DeGeneres önümüzdeki sezon programını bırakacağını açıkladı. İzlenme oranlarının ciddi biçimde düşmesi bir etken, ama neden düştüğü de önemli: “Kibar olalım” sloganının sahibi DeGeneres’in kendi hayatında kaba biri olduğunun ifşa edilmesi.
Yaklaşık bir senedir yanında çalışanlardan onu uzaktan görenlere kadar hemen herkes DeGeneres’in soğuk biri olduğunu, kibarlıkla hiç ilgisi olmadığını söylüyor. Yardımcılarına kötü davrandığı, bağırdığı, hakaret ettiği gibi türlü dedikodular var. Bu sene sezon başında ekrana çıkıp davranışıyla ilgili özür dilemek zorunda bile kaldı. Sonra da izleyici onu terk etti.
İddiaların doğruluğunu tartışmıyorum; Ellen DeGeneres hayranı da olmadığım için vaktinin çoktan tükenmesi gerektiğini düşünüyordum. Ama bir kadın olmasa “kabalığı” böyle gündem olur muydu, diye de düşünmeden edemiyorum.
Erkekler iktidarlarını kolay kolay vermek istemezler, bir kadının açığını bulduklarında da böyle yüklenirler zaten. Çifte standart çok net. Kadınlar bağırdıkları gibi sudan sebeplerle hemen “iptal” edilir, bir erkeğin üzerinin çizilmesiyse ancak cinsel taciz gibi çok ciddi suçlamalar uzun uzun araştırıldıktan sonra belki gerçekleşir. Bağırdığı için görevden alınan bir erkek yönetici duydunuz mu? Yanında çalışanları taciz eden bir kadın yönetici de duymadım.
DEĞİŞİM UMUDU
Aslında Türk medyası bir ara hiç fena değildi. Batı’daki muadillerinden çok daha önce Nurcan Akad bir gazetenin yayın yönetmeni olmuştu mesela. Ayşenur Arslan en çok izlenen iki haber bültenini hazırlayan kişiydi. Aslı Aydıntaşbaş, Nur Batur gibi isimler Ankara temsilcisi olarak görev yaptı.
Sonra bir anda ortam yine erkeklere kaldı. Kadınlar adeta tasfiye edildi. Birçok gazetenin kadın siyaset yazarı bile yok; en ilerici mecralarda bile. Habertürk gibi bir ada olmasa ana akım medya tamamen erkek, hatta bıyıklı ve nargileci.
Hayatın her alanındaki gerilemeden bağımsız düşünülemez medya da. Sıfır noktasındayız bir kez daha. Kadınların ancak spiker, magazin veya kültür-sanat yazarı olarak görüldüğü eski ezberler adeta devrede. Oysa bir kadın uyanışının tam zamanı. Ayşe Arman’a bir gazete verilse, Serap Belet bir haber merkezi yönetse, Nilay Örnek dergiler yayımlasa, duayen erkekler yerine Ayşe Özek Karasu, Yazgülü Aldoğan ustalarımız yeni gazeteci kuşağına yol gösterse, kadrolarda kadınların ağırlığı erkekleri geçse… Değişim biraz da böyle başlar.