Çocuksuzluk özlemi
Geçenlerde Türk Hava Yolları kontuarında check-in için bekliyorum, görevliye de birbirinden bağımsız iki biletin valizlerini bağlamasını anlatmaya çalışıyorum ama ne ben onu duyabiliyorum ne o beni. Zaten maskeliyiz, aramızda da pleksiglas var. Bir de tam arkamızda iki çocuklu bir ailenin çocuk güzellik yarışması elemelerinde kolaylıkla elenecek küçük oğlu kıyamet koparıyor. Öyle böyle bir ağlamak değil, çığlık çığlığa ortalığı inletiyor. Anne-babası iki çocuk yapmış, ama bir tanesine bile hâkim olacak donanımda değil. Kimi evli çiftler kendi yeterliliğine bakmadan sadece başkaları çocuk yaptığı için çocuk yapıyorlar, çocuğun dışarıya verdiği rahatsızlık, bu rahatsızlıkta kendi payları umurlarında bile değil. Ben THY görevlisiyle konuşurken bir yandan da çocuksuz uçak özlemi çekiyorum.
Günün belli seferlerine çocuk alınmasa fena mı olur? Çok seyahat eden biriyim, özellikle Türk çocuklarının uçuşları terörize etmelerinden çok çektim. Bazen uçak yolculuğunu bir toplantıya hazırlanmak için kullanıyorum, bazen bir-iki saat uyuyup inince işe yetişmek için. Ama o tek bir çocuk bütün planları alt-üst edebiliyor. Gelin görün ki çocuklara yönelik en ufak bir eleştiri dile getirdiğinizde kutuplaşmanın en katısına maruz kalıyorsunuz: Bugünlerde yaşanan çocuksuz lokanta tartışmasında olduğu gibi toplum tam ortadan ikiye bölünüyor. Yemin ederim, dine saldırsanız bu kadar keskin ayrımlar bulamazsınız.
ÇOCUĞUN YERİ EVİ
Çocuk yapmamayı bir eksiklik değil, tercih olarak seçen biri olarak pozisyonum çok net: Çocuklu ailelerin çocuksuzlara çocuklarını dayatma hakları olmamalı. Hatta çocuklarını sevdirme zorunluluğu bile olmamalı. Son yıllarda en yakın arkadaşlarım arka arkaya çocuk yaptılar ve doğal olarak da ilişkimizin dengesi değişti. Çocuksuz olan ben ister istemez onların çocuklarının programına uymak zorunda kalmaya başladım. Yemek saatlerimiz çocuğun uykusuna göre belirlenmeye başladı. Ya çok erken rezervasyonlar yapmaya başladık ya da çok geç.
Neyse ki Batı’da aileler çocuklarının akşam saatlerinde yerlerinin yatak olduğunu biliyorlar. Bugüne kadar hiçbir arkadaşım akşam yemeğine çocuğunu getirmek için baskı yapmadı, hatta aklının ucundan bile geçmedi. Akşam 20:00 oldu mu şahsen tanıdığım bütün çocuklar yatırılıyor, anne-babalar da bu sayede rahat nefes alıyor. Çocuklu yetişkinlerin de kendilerine ait bir-iki saat zamana ihtiyaçları var. Çocuk yetiştirme uzmanı değilim ama ben bile çocuğun uyku düzeninin yetişmesi için ne kadar hayati olduğunu biliyorum.
Ama bu evrensel kurallar nedense Türk aileleri için geçerli değil. Çocukların herhangi bir uyku düzenlerinin olmadığını gözlemliyorum. Anne-babalarının hayatına uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. “Babysitter” uygulaması ABD’de olduğu kadar yaygın değil, o yüzden olmadık saatlerde lokanta masalarında çocuğuyla gelen aileleri içkili, müzikli, hatta sigara dumanlı ortamlarda görmek mümkün. Bu çocukların uykusu gelip huysuzlaştıklarında yarattıkları teröre de çocuksuz insanlar maruz kalıyor.
Türk ailesinde çocuğa olmadık bir kutsallık atfedildiği için çocuksuz lokanta tartışması da ayrımcılığa kadar uzanıyor. Hiç kimse başkasının çocuğunu sevmek zorunda değil, ama yetişkin insanların alın teriyle kazandıkları paranın epey büyük bir kısmını bastırdıkları lokantalarda keyif alma haklarını çocuklu aileler ellerinden alamaz. Zaten bir çocuğun o saatte öyle bir mekanda işi ne? Çocuklu aileler akşam yemeğine çıkmak istiyorlarsa onlara uygun mekanlar var. Hem çocuk yaparım hem de gece hayatından eksik kalmam çarpık ve bencilce bir mantık. İnsan çocuk yaptığı anda hayatta bazı tercihlere mecbur kalıyor, bu tercihler de belli fedakarlıkları beraberinde getiriyor.
TİCARİ TERCİH
Tipik bir Türk ailesi özellikle yaz tatillerinde çocuklarına karşı çok gevşek. Çocukların yazlıklarda gece geç saatlere kadar oturmaları, büyüklerin arasında laf dinlemeleri epey yaygın. Aradaki duvar ister istemez alçalıyor, ebeveyn ve çocuk arasında olması gereken mesafe yok oluyor. Çocuk çok erken yaşlarda bir çocuğun maruz kalmaması gereken muhabbetlerin ortasında kalıyor. Hele hele içkili ortamlarda insanlar gevşediklerinde sohbetler daha da absürtleşir, anne-babalar da masada çocuk olduğuna bakmaksızın filtresiz konuşmaya başlar.
Herkes kendi çocuğunun gelişiminden sorumludur da diyemeyeceğim, zira çarpık büyütülmüş bir çocuğun uzun vadede topluma zararı var.
Bütün bunların ötesinde, ticari işletmelerin serbest piyasa ortamında müşterilerini seçme, çocukluları almama ya da salonu çocuklu ailelerle doldurma gibi tercihleri olması anlaşılabilir. Aynı tercih hakkı tüketici olarak bizim için de saklı. Paramızı nerede harcayıp harcamayacağımıza karar verebiliriz. İşletmeler bence bir hesap yapsın, çocuklu aileler mi daha fazla hesap ödüyor çocuksuz müşteriler mi. Bu sorunun yanıtı tartışmanın sonunda belirleyici olacaktır.