Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünkü basın toplantısı sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan adeta Yeşiller Partisi lideri gibi konuştu. Adlarını doğrudan anmasa da Elon Musk, Jeff Bezos ve Richard Branson’ın turizm amaçlı uzay gezilerini eleştirdi. Dünyada açlık çeken kişi sayısının yükselmesine dikkat çekti. İklim değişikliği tehdidinden ve Türkiye’nin nihayet Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasından bahsetti. Göç krizine değindi, aşı milliyetçiliğini eleştirdi, aşıya ulaşamayan ülkelere vurgu yaptı. Bütün bu konuşmalardansa herkesin merak ettiği Joe Biden’la yaptığı ve Dışişleri Bakanlarının da katıldığı 1 saat 10 dakika süren görüşmenin nasıl geçtiğiydi.

        Amerikan tarafı görüşmeyi üçe bölerek özetlemişti: İşbirliği, fikir ayrılıkları ve demokrasi. Erdoğan’a salondaki gazeteciler arasında son iki konuyu, özellikle de demokrasiyi doğrudan soran olmadı. Zira bu görüşme geçenlerde yaşanan büyükelçi krizinin yeni aşılmasının sonucu gerçekleşti, o krizin sebebi de dört yıldır ikna edici olmayan sebeplerle içeride tutulan Osman Kavala’ydı. Beyaz Saray yaptığı açıklamada doğrudan Kavala’dan bahsetmiyor, bahsetmesi de beklenmezdi zaten. Ama Biden’ın “kuvvetli demokratik kurumlara, insan haklarına saygıya, barış ve refah için hukukun üstünlüğüne” vurgu yaptığı bildiriliyor. Bu da en azından dünyada demokrasiyi yayma misyonunu edinen Biden’ın bu konuda Türkiye’yi uyardığını gösteriyor. Keşke Türk tarafından da bu konunun ne ölçüde gündeme geldiğini dinleyebilseydik. Zira sadece çevre ve iklimle Yeşiller lideri olmak mümkün değil.

        REKLAM

        TÜRKİYE MEMNUN GİBİ

        Cumhurbaşkanı Erdoğan sorulan bir soru üzerine Doğu Akdeniz’in gündeme gelmediğini söyledi basın toplantısında. Oysa Beyaz Saray açıklamasında iki liderin bu konuyu da Suriye’deki siyasal süreç, Afgan mülteciler, Libya’daki seçimler ve Güney Kafkasya konularıyla birlikte tartıştığı yer alıyor. Konunun ayrıntılarını diplomasi uzmanlarına bırakıyorum.

        Beyaz Saray ayrıca S-400 füze savunma sistemiyle ilgili rahatsızlığını iletti. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Biden’ın F-16 konusunda olumlu adım atacağına inandığını, çoğunluğu elinde tuttuğu Kongre’yi de ikna etmesini rica ettiğini söyledi. Demokrat Parti çok küçük bir farkla Kongre’yi elinde tutuyor, kendi parti politikalarını bile geçiremiyor. Kaldı ki Türkiye’ye S-400’lerden dolayı silah satışının yasaklanması her iki partinin üzerinde uzlaştığı bir mesele—bu yönde Türkiye’nin desteklediği Trump’a bile baskı yapıldı ve eli bağlandı. O yüzden Biden’ın sadece S-400’lerin depoya kaldırılacağı garantisini alarak Kongre’ye gitmesi ve Türkiye yönündeki havayı değiştirmesi mümkün. Türkiye bu garantiyi verdi mi; orası muğlak.

        Ancak görünen manzara Erdoğan’ın bu son görüşmeden memnun ayrıldığı yönünde. Basın toplantısındaki havası bu yöndeydi. Bundan sonra ABD’yle daha yakın çalışılacağını, Dışişleri’nden Savunma Bakanlığına mevkidaşların birbirleriyle daha sık görüşeceğini söyledi. Zaten başından beri Biden yönetiminin de istediği buydu: Saray’la Beyaz Saray arasında direkt telefon hattını kaldırmak, kurumlar bazında ilişki kurmak. Türkiye hem Obama döneminde hem de Trump’lı yıllarda Oval Ofis’i doğrudan arayarak birçok engeli aşma yolunu seçmişti. Biden yönetimi gelir gelmez bu alışkanlığı değiştirdi. Dün Erdoğan’ın açıklamasından bu yeni iletişim şekline Türkiye’nin de artık hazır olduğunu anlıyoruz.

        ABD’NİN ÖNCELİĞİ DEĞİL

        Türkiye’nin hazır olması gereken bir başka konu da Biden yönetiminin öncelikleri arasında olmadığımız. En azından yeni bir seçime kadar ABD eskiden olduğu gibi doğrudan Türkiye’yle ilgilenmeyecek. Bunun ilk sinyallerini görmüştük zaten. Seçimlerdeki katkılarından dolayı Ankara’ya Jeff Flake’in ödüllendirme amacıyla büyükelçi atanması bunun bir örneğiydi. ABD eskiden olduğu gibi uğraşıp uğraşıp sonuç alamadığı bölgeyle çok fazla ilgilenmek istemiyor. Ancak Türkiye’nin de epey kırılgan ekonomisi için ABD’ye ihtiyacı var. Böyle bir ortamda bir tarafın diğer tarafa bağlılığı da artıyor. Beyaz Saray böyle bir ortamda bir tarafın olmadık kriz çıkarmasından hoşnut değil, bundan sonra da ilişkileri bu eksende tutmayı sürdürecek.

        Kim gazeteci kim zırvacı

        Kim gazeteci kim zırvacı
        0:00 / 0:00

        Önceki gün Hürriyet’in görevden alınmak için gün sayan genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan’ın köşesinden bir cümle: “Siz bakmayın Özgür Demirtaş, Muhtar Kent'li türlü zırvalara…” Muhalefetin Cumhurbaşkanı adaylarını değerlendiriyor.

        İyi de zırva dediği Özgür Demirtaş adını ortaya atan bizzat kendi gazetesinin yazarı Abdülkadir Selvi. Hürriyet böylece kurumsal bazda kendi yazarının zırva yazdığını, gazetenin de zırvalarla sayfalarını doldurduğunu itiraf ediyor. Herkesin bildiği böylece en yetkili isimden doğrulanmış oldu.

        *

        Bir aralar Hürriyet’te yazan Murat Yetkin bu zırvalara karşı nasıl habercilik yapılması gerektiğini gösteriyor. Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle Kemal Kılıçdaroğlu’yla buluşmuş, aldığı notları YouTube kanalında anlatıyor. Kılıçdaroğlu’na çok fazla kişi gelip Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini söylüyormuş, özgeçmiş bırakıyormuş ya da birini öneriyormuş. Kılıçdaroğlu hepsini dinliyormuş ama hiçbirini reddetmiyormuş. “Kararı Millet İttifakı verecek,” diyormuş herkese. Yetkin de neden doğrudan reddetmediğini soruyor: “Belki onların önerdiği isimle bizim göstereceğimiz aday aynı kişi olabilir.” Dünyanın en kötü yanıtı ama Kemal Bey işte. En azından bu aday spekülasyonu son bulmuş oldu.

        *

        Biri zırva yazıyor ama köşesi var, diğeri gazetecilik yapıyor ama köşesi yok.

        Diğer Yazılar