Ya Erdoğan yine kaybetmezse
Dünyanın her yerinde bir iktidarın zayıfladığının sağlaması liderin çok yakınında bulunan isimlerin yavaş yavaş itirazlarını dillendirmelerinden anlaşılır. Trump’ın gideceği anlaşıldığında ABD’deki kimi iş adamları dört sene boyunca görmezden geldikleri yanlışları dillendirmeye başlamıştı. Önceki gün Türkiye’de de AK Parti iktidarını destekleyen – veya destekleyen görünen – Mehmet Ali Yalçındağ hayatında ilk kez siyasi bir konuda itiraz hakkını kullanarak “Çin modeli” hakkında olumsuz görüş bildirdi. Türk Amerikan İş Konseyi başkanı olarak ABD-Çin arasında Soğuk Savaş yaşandığı dönemde farklı bir pozisyon alması zaten beklenemezdi. Ama bu çıkış yine de zamanlama olarak ilginç.
Yalçındağ itirazını dillendirirken kayınpederi Aydın Doğan da yanında dev bir gazeteci kadrosuyla Almanya’da gövde gösterisi yapıyordu. Aydın Doğan Vakfı ta 90’ların ortasından beri ödül veriyor, Şener Şen’e de İlber Ortaylı’ya da verildi bu ödüller. Ama Doğan ülkenin en kuvvetli medya patronuyken bile bu ödül bu kadar ilgi görmez, bu kadar gazetecinin ilgisini çekmezdi. “Hanut gezi” değildi sadece bu sene Özlem Türeci ve Uğur Şahin çiftine verilen ödül. “Medyaya geri dönüş” mesajı olarak yorumlayanlar oldu; bu yorumu yapanlar Doğan’ın “de facto” medyada olduğunu görmeyenler. Hangi gazete Hanzade Doğan’ı iki kere manşetine taşıyıp defalarca tam sayfa hepsiburada.com ilanı bastı? Doğan’ın Almanya seferi ve Yalçındağ’ın çıkışını görünce beni bir endişe aldı. Yine bir plan mı yapılıyor, yine bir strateji mi belirleniyor? Ve yine yanlış bir ata mı oynanacak?
BÜTÜN TAHMİNLER YANLIŞ ÇIKTI
Bir zamanlar ülkenin en etkili ve büyük medya grubuna sahip olan Doğan Ailesi’nin AK Parti iktidarında bir türlü oyun kurucu olamadığını yaşayarak gördük. Türkiye’de hiçbir partinin üç defa arka arkaya iktidar olamayacağını düşündüğünden CHP-MHP koalisyonunun olması için olabildiğince yayın yaptılar, tutmadı. Ankara’nın ricasıyla Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığını engellemek için çalıştılar, olmadı. AK Parti’nin kapanma davasına karşı tavır aldılar, sonunda kendi gazetelerini elden çıkarmak zorunda kaldılar. Açılıma destek verdiler, Güneydoğu’da çiçekli sofra kuruldu ama sofra bizzat kurulmasını emredenler tarafından devrildi. Onlar da Gezi’den 68 devrimi çıkacağını düşünüyordu, ne çıktığını biliyoruz. Neden aday yapıldığı bilinmeyen Ekmeleddin İhsanoğlu zaten patronun en yakın arkadaşlarından biriydi, muhalefet seçmeninden öyle büyük tepki çekti ki seçilemedi. 17-25 Aralık’ta iktidarın düşeceği hesap edildi, ellerinde patladı. Ahmet Davutoğlu’na destek verildi, daha destek yerine ulaşmadan koltuğundan oldu. Uzadıkça uzar; bir zamanlar “Leydi’nin Topuk Sesleri” diyerek olacakları önceden öngören ve önünü açan medya gücü son yıllarda hangi ata oynadıysa kaybetti.
Bugünlerde iktidar karşıtı sokakta muazzam bir özgüven var. Bu altı boş bir özgüven de değil. Kamuoyu araştırmaları, ekonomik gidişat, iktidarın arka arkaya hatalar yapması AK Partili yılların sonuna gelindiği düşüncesini perçinliyor. Muhalefet partileri de bu rüzgardan nasibini almış durumda, seçim oldukları anda kazanacaklarmış gibi bir havada. Kendilerine göre “zaten kazanacakları” için halk nezdinde geniş destek alması çok zor görünen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bile adaylığı ciddi bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.
TÜSİAD çoktan iktidarla bağını kopardı, muhafazakar iş adamlarından da itirazlar geliyor, Ankara’daki “inşaat boys” ekibinin bir bölümü de iktidardan koptu. Bir müteahhidin bana söylediğine göre ihaleci ekibin yüzde 70’i köprüleri attı. Bundan daha evvel de çeşitli ortamlarda yazıldı, konuşuldu zaten.
Ama Mehmet Ali Yalçındağ’ın çıkışını bu modaya bağlamak zor. Siyasi duruşu gereği ya da ülkesine karşı sorumluluğu da değil. Zaten bir siyasi görüşü olup olmadığını da bilmiyorum; o konumlardaki insanların tek siyasi görüşü profesyonelliktir. Murdoch ailesinde de böyle, “Succession” dizisinde de. Sonuçta Yalçındağ da “Succession” dizisine mükemmel oturacak bir karakter olarak bugüne kadarki bütün hamlelerini taht oyunları için yaptı. Medya grubunun tepesinden rezidans satmaya sürgüne yollandı, daha sonra iktidarla iyi ilişkilerini kullanarak yeniden medya grubunun tepesine gelmeye çalıştı, hatta aile içindeki taht savaşları da yazışmalarıyla ortaya çıktı. Tam medya ondan sorulacaktı, grup elden gitti.
DİZİNİN SEZON FİNALİ
Yalçındağ yakın gelecekte, AK Parti’nin olmayacağı birkaç sene içinde yeni bir medya grubuna ya da yeniden eski bir medya gücüne ihtiyaç duyulacağını hesap ediyor pek çokları gibi. Aile de medyaya “de jure” dönmek için gün sayıyor, bu bir sır değil. Aydın Doğan defalarca dört kızının dördünün de medya işinde olmak istediklerini söylemişti.
Bilmiyorum, fazla mı “Succession” izledim ama bu Almanya seyahati bana dizinin birkaç hafta önce yayınlanan üçüncü sezon altıncı bölümünü hatırlattı. Dizideki medya imparatoru Roy ailesi “Kuru üzüm” diye isim taktıkları Amerikan başkanının yerine geçecek yeni adayı bulmak için bir parti toplantısına katılıyor. O bölümde dizinin en harika cümlelerinden biri yer alıyor. Babasını devirip yerine geçmek isteyen oğula ailenin damadı “Bugüne kadar senin defalarca mahvolduğunu gördüm ama babanın yenildiğini hiç görmedim,” diye yapıştırdı cümleyi. (Mahvolmak ve yenilmek yerine f-kelimesi kullanıyordu tabii ki ama ben aile gazetesine uygun olarak yumuşattım.)
Ne yalan söyleyeyim, ben de şu son yıllarda defalarca Doğan Ailesi’nin yanlış çıktığını, ders almayıp yine yanlış çıktığını, yine yenildiğini, sonunda medya grubunu kaybettiğini de gördüm. Eğer gerçekten yine bir taht oyunu oynanıyorsa, yakın geçmiş gelecek adına karamsar bir manzara sunuyor: Bu hamlelere bakarak ne seçmenin ne de muhalefetin fazla rehavete kapılmaması iyi olur, zira bizim yerli “Succession” dizimizde her “Erdoğan kaybedecek” dendiğinde kazandı. Yine dene! Yine yenil! Daha iyi yenil!