Televizyon haberciliği için altın fırsat
Savaş gibi olağanüstü durumlar gazeteciler, özellikle de televizyon gazetecileri için altın fırsatlardır. Bu konuda dünyada çıtayı belirleyenin CNN olduğu gizlenemez herhalde. Birinci Irak Savaşı sırasında bütün dünya bir film izler gibi ekrana kilitlenmiş, sabahtan akşama kadar füze isimlerini ve Kuveyt coğrafyasını ezberlemişti. CNN böyle durumlarda devleşiyor, izleyici de ekranda güvendiği, sözüne inandığı, aşina yüzleri görmek istiyor. 11 Eylül’de de böyleydi, şimdi Ukrayna savaşı sırasında da. Anderson Cooper cepheye giden son ekran yüzü; cephedeki görevi ülkeden çıkması 21 saat süren diğer sunucu Erin Burnett’ten devraldı. Kanalın Arwa Damon gibi tanınmış savaş muhabirleri çoktan Ukrayna’ya konuşlanmıştı zaten.
Televizyon gazetecileri böyle büyük haberleri “Bütün dünya izliyor,” diye sunmayı severler. Bir kez daha bütün dünya izliyor, CNN de yayını çoğunlukla savaşa yıkıyor. Muhabirlerin kısık sesle konuşmaları, kamera ışığının yanmaması, patlayan tankların kalıntıları arasında dolaşmalar, en çarpıcı sözü söyleyecek mükemmel İngilizce konuşan Ukraynalı’yı bulmak gibi dramatik etkiler de işin formülü artık. 24 saat habercilik bu yüzden var, CNN genlerinde olan bu. Ve şimdi kanal yeni bir yönetimle yorumdan uzaklaşıp yeniden haberciliğe dönmeye hazırlanıyor. Kanalın başına yeni gelen yöneticinin kararı çok net: Eskiden olduğu gibi sadece ortada duracaklar, haber verecekler ve olayları yerinden takip edecekler.
YENİ PATRON EMRETTİ
Geçtiğimiz yıllarda sosyal medyanın yükselişi, her vatandaşın kendisini ifade edecek bir alan bulması gazeteciliği de taraf olmaya zorladı. Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi haber kanallarının dengesini iyice bozdu. Bugüne kadar ABD’de tarafsız, ortadan habercilik ilkesini Rupert Murdoch’ın Fox News kanalı bozmuştu. Ülkede ciddi bir sağcı-muhafazakar izleyici kitlesi olduğunu fark edip onlara uygun bir kanal kurdurdu, yıllardır da tarafını belli ederek rating’lerde birinci oldu. MSNBC kanalı da sol alternatif olarak kuruldu, onun da tarafı belliydi ve haberden çok yorumu önemsedi.
Ülke kutuplaşmaya başladıkça CNN ortada kalmaya çalıştı, ama izleyicileri kaçırdı. Üçüncülükten kurtulamadı. Trump seçildikten sonra da bütün akşam kuşağını iktidara saldırmaya adadı.
Geçenlerde bu formülün mimarı Jeff Zucker’ın kanalın bir yöneticisiyle aşk yaşadığı ve bunu İnsan Kaynakları’na bildirmediği için istifa etmek zorunda bırakıldığını yazmıştım. İki yetişkin insanın yaşadığı ilişkiden dolayı işlerinden olmaları tuhaf bir durumdu. Bu hafta yeni CEO olarak Chris Licht’in atanması haberleri çıkınca Zucker’ın istifa nedeni bahaneymiş gibi anlaşılıyor. Belli ki Zucker başarılı olduğu için gönderilmesini açıklamak kanal için prestij kaybı olacaktı. Ama yeni patronlar artık böyle bir kanal istemediğinden ofis içi aşk kullanışlı bir bahane oldu.
Sadece Türk medyasında değil, ABD’de de medya patronluğu değişince künyelerin, yönetim kadrolarının buna göre dönüştüğünü görüyoruz işte. Hiçbir patron satın aldığı kurumu “olduğu gibi” bırakmıyor. Nitekim CNN’in de yeni sahibi WarnerMedia’nın çoğunluk hissesine sahip Discovery olacak yakında. Ve yeni patronlar kendisini muhalefet partisi yerine koyan bir haber kanalı istemiyor. Eskiden olduğu gibi her kesimin CNN’i izlemesini, yayın çizgisinde sağ-sol diye taraf tutmamasını istiyor. Masa başı yorumlardansa haberciliğe dönmek bu geçişin ilk adımı.
Hesap tutacak mı merak ediyorum. Zira sadece Türkiye’de değil, dünyada da izleyici ya da okuyucu gazetecilerden sadece kendi duymak istediğini, kendi görüşlerini tekrarlamasını bekliyor. İzleyicinin ezberini bozacak, onun doğru bildiğine meydan okuyan, farklı bir bakış açısı sunan herhangi bir görüşü kabul etmiyor. Tıklamıyor, okumuyor veya kanalı değiştiriyor. Pek çok gazeteci ya da televizyoncu da izleyicinin duymak istediğini tekrarlamaya çok meyilli, kendilerinden bekleneni veriyorlar, bu sayede hem çok ünlü oluyorlar hem de kasalarını dolduruyorlar. Yeni sistem böyle işliyor ve şu ana kadar değişeceğine dair bir işaret de göremiyoruz.
MASA BAŞINA DÖNÜLECEK Mİ
Masa başından yorum yapmak, her gece iktidara sallamak herhangi bir medya kuruluşu için kolay çözüm bir yandan da. Birkaç kişiyi stüdyoya koyup ezber cümlelerle konuşmalarını sağlamak masrafsız, getirisi bol, bu çağda izleyiciyi çekiyor. Habercilikse pahalı, riskli, ödülü az ama prestiji fazla. Sorun sık sık cepheye gidecek kadar haber olmaması ve izleyicinin her haberle ilgilenmemesi.Her geçen gün dünyanın bir yerinde büyük bir olay patlıyor. Ama izleyici ucu kendisine dokunduğu sürece ilgileniyor. Ukrayna savaşının bu kadar çok takip edilmesinin nedeni olayın aktörlerinin büyüklüğü. Bir yanda ABD, diğer yanda Rusya var. Üçüncü Dünya Savaşı ya da nükleer tehdit ihtimalleri konuşuluyor. Avrupa’nın komşusu bir ülkede eski tip, toprağı ele geçirme amaçlı savaş açıldı. Adeta Hollywood filmi gibi, gerçek dünyada gözümüzün önünde yaşanıyor. Aktörlerin daha küçük çaplı olduğu Kongo-Ruanda sınırında yıllardır devam eden çatışmaysa bağımsız film olabilir en fazla; arada sırada bile görmüyoruz, duymuyoruz. Çünkü Ukrayna savaşı Batılı izleyiciye hitap ediyor, Kongo’nunsa rating’i yok.
Bu savaş da bir gün bitecek ama. Bitmese bile Afganistan ya da Irak’ta olduğu gibi izleyiciler bir süre sonra sıkılacak, haberciler de bir başka ülkeye gidecek, oradan bildirmeye başlayacaklar. Ama her haber Ukrayna kadar çarpıcı olmayacak, bu durumda da ister istemez bazı krizler olduğundan daha önemliymiş gibi sunulacak, patlatılacak, izleyici ekranda tutulmaya çalışılacak. Her gün savaş çıksa CNN durmadan izlenir, ama her gün savaş çıkmıyor. Yeni yönetimler “Eskiye dönüyoruz, herkese hitap edeceğiz, haber yapacağız,” gibi idealist söylemleri çok sever. Ama bir süre sonra da yine masa başına, tartışma programlarına, muhalefet yayınına geri dönerler mecburen. Bütün dünya izliyor, göreceğiz.