Yaşayan en büyük Türk milyarderiymiş
Adını yakın zamana kadar hiç kimsenin duymadığı Muhsin Bayrak birkaç haftadır dünya basınında kendisinden Chelsea’ye talip olduğu haberiyle söz ettiriyor. Daily Mail, Sports Ilustrated gibi yayın organlarında hakkında haberler çıkıyor. Bir yerde servetinin sekiz milyar sterlin olduğu yazılı. Bu rakam onu uzaya giden Richard Branson, dünyanın en önemli markalarından birinin yaratıcısı Miuccia Prada ve eBay’in kurucusu Pierre Omidiyar’dan daha üst sıralara taşıyor. Yerseniz. Türk basını zaten inandı da dünya gazeteleri de ondan “milyarder” diye bahsediyor. İşin ilginci dünyadaki milyarderlerin çetelesini tutan Bloomberg ve Forbes listelerinde adına rastlanmıyor. Zaten Forbes’a göre Türkiye’nin en zengin kişisi 6.3 milyar dolarla Murat Ülker; iki Türk dışında hiçbir zenginin serveti Roman Abramoviç’in Chelsea için istediği 3.2 milyar dolara yetmiyor.
Elbette Muhsin Bayrak’ta da bu para yok. Hull City’i alacak kadar parası var mı tartışılır. Yaptığı açıklamalarda Chelsea’nin değerinin konuşulanlardan çok daha düşük olduğunu ve mutlaka teklif vereceğini söylüyordu. Ama geçen hafta teklif verme süresini nedense “bir yanlış anlaşmadan dolayı” kaçırmış. Günlerce hepimizi İngiltere’de Türk bayrağı dalgalandıracağı yalanıyla oyalamıştı oysa. Hadi biz bu yalana kandık, dünya basınını nasıl aldattı?
ARKASINDA KİM VAR
Türk basınında basit bir Google araştırmasıyla bu adamın gerçekten milyarder olup olmadığını araştıracak gazeteci bile kalmadı. O yüzden her önüne gelenin aklına geleni söylemesi sayfa doldurmak için kolaylıkla haber yapılabiliyor. Yalan çıkarsa sonradan bir haber daha yapıp tık alma bahanesi oluyor. Bizdeki gazetecilik bu.
Gazetecinin sorgulayıcı rolü gitti, aldanan tarafı baskın oldu. Son 20 yılda para el değiştirdikçe ekonomi sayfalarına yeni zenginler girdi. Ama bunların bir kısmı da zengin olmadıkları halde gazetecileri ağırlayarak, medyayı kullanarak zenginmiş gibi göründüler ya da medyayı kullanarak zengin olmayı başardılar. Sezgin Baran Korkmaz bu yeni tipolojinin en bilineni. Birden “hayırsever” olarak parlatıldı, gazetecileri ağırladı, siyaset çevrelerinde yer aldı ve balonunun patlaması da epey vakit aldı.
Benzer şekilde geçmişi olmayan Reza Zarrab da bir anda ortaya çıkıp Boğaz’da yalı aldığında hiç kimse bu adamın parasının nereden geldiğini, nasıl yalı alabildiğini, sermaye ve siyaset çevrelerinde bu kolaylıkla dolaşabildiğini sorgulamadı. Böyle böyle medyanın bilinçaltında “Ya gerçekse,” kuşkusu oluştu.
Kimileri sorgulamaktan çekinmiş olabilir, ama kimileri de yeni sermaye sınıfının nasıl kolaylıkla oluşturulduğunu bildiğinden dokunmadı. Başta kendi patronlarından biliyorlardı. Genelde Türkiye’de yeni bir zengin belirdiğinde arkasında birileri olduğu düşünülür ve o arkasındaki güç kimse dokunulmaktan çekinildiği için sorgulanmaz. Çoğu zaman da bu kuşkular doğrudur. Reza gibi tipler kendi kendilerine çıkmadı sonuçta, belli bir amaca hizmet etmek için kullanıldılar.
Yatlarını ve jetini Türkiye’ye gönderen Roman Abramoviç de taşeron olarak Muhsin Bayrak’ı kullanıyor olabilir mi? Reuters gibi ciddi haber ajanslarında bu bağlantıya dokunan haberler yapılıyor. Bayrak’ın şirketinin İstanbul merkezli olmasıyla Abramoviç’in uçağının İstanbul’a yollanması Chelsea’nin satış pazarlığının bir adımı mı? Varlıkları tehdit altında olan Rus oligarkın çok kıymet verdiği takımını satmaya zorlandığı bir gerçek. Elinden çıkarmak istemediği için bir gölge alıcı bulmak isteyebilir.
Yine de koskoca oligark Muhsin Bayrak’tan daha inandırıcı bir göstermelik figür bulabilir herhalde. Nitekim Muhsin Bayrak hem teklif vermedi, hem de avukatları satış sürecini yöneten Raine Group’a resmi yollardan ulaşmadı. Reuters’e göre Bayrak’ın şirketinin avukatları yatırım firmasına genel bir e-mail adresinden ulaşmışlar, resmi bir yazışma yapmak yerine. Bu bile işin gayrı ciddi olduğunu yürüyor.
DÜNYA BASINI DA BİZE BENZEDİ
Normal şartlarda Batı basını bu gibi tuzaklara düşmez. Mesela Chelsea’ye teklif götürmek isteyenlere dair bir Bloomberg haberinde Muhsin Bayrak’ın adı geçiyor, ama “milyarder” diye bahsetmiyorlar. Zaten kendi listelerinde adı yok. Ama Bloomberg bile bir cümleyle de olsa, ciddiye alınmayacağını bilmesine rağmen onun adını haberde geçirmek zorunda hissediyor. Çünkü bütün dünya artık Türkiye’de her an herkesin bir anda zengin olabileceğini, bir şekilde yeni zenginlerin türetileceğini biliyor. Türk basını gibi dünya da öğrendi artık. Türkiye’de birisi kendisini ortaya atıyorsa belki arkasında birisi vardır diye düşünüyorlar.
Sermaye şeffaflığının olmadığı, paranın hızlı el değiştirdiği, devlet eliyle yeni zengin sınıfının yaratıldığı ülkelerde Muhsin Bayrak gibi karakterler çıkar. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığına kavuşması dünyaya yeni milyarderler kattı. Bu artık Türkiye’nin imajı: Dünyanın yaptırım uyguladığı zenginlere kapılarını açan, geçmişi olmayan isimlerden zengin işadamı yaratan bir ülke. Herkes her an her şey olabilir.
20 sene önce Muhsin Bayrak gibi biri çıksa alay konusu olurdu; şimdi de alay konusu ama kim alay edecek? Hepimizde bir yandan da acaba doğru söylüyor mu diye bir kuşku da var. Sonuçta gittiğimiz lokantalarda çevre masalarda, uçaklarda kabinin önünde oturanlarda, gece kulüplerinin sahne önünde, sahillerde teknelerin baş kamalarında epeydir yeni yeni karakterler görüyoruz. Bir anda belirip bir süre sonra kurumsallaşmış, yerleşmiş isimlere dönüşüyor bunlar. Biri bitip diğeri başlıyor. Reklamını yaptı, adını Abramoviç’le andırmayı başlardı. Buradan alıp yürür, bu ilk reklamdan sonra adını daha fazla duyarız. Bakarsınız yakında medya patronu olarak bile karşımıza çıkabilir.