Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kırkağaç’ta kavun, Katman’da ceviz, Tavşanlı’da leblebi, Erzurum’daki tespih, İnegöl’de çatala saplanmış köfte, Edremit’te iki avucun tuttuğu zeytin, Kızılcahamam’da bazlama, Beypazarı’ndaki havuç heykelleri son yıllarda yerel yönetimlerin tanıtım amacıyla diktiği…ucube mi desem, sanat eseri mi, ‘kitsch’ başyapıtları mı bilemedim. Ama neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Bunların bazısı tahammül edilemeyecek kadar berbat, içlerinden bir-iki tanesi de fena değil. Epey bir zamandır bu tırnak içindeki “eserler” Ankara’nın dinozorları kadar dalga konusu. Jeff Koons’a benzeten de oldu, haklı olarak bunların kabul edilemez olduğunu söyleyenler de. O tuhaf ucubeleri meydanlara dikenler bile beğeniyor mu, bilmiyorum, çünkü uzaktan da yakından da bakınca insan gülmeden duramıyor.

        Derin bir okuma yapmaya kalksak bizim heykelle değil heykelin bizimle dalga geçtiğini düşünebilir, buradan türlü anlamlar çıkarabiliriz belki. Bu heykellerin ardındaki isim Claes Oldenburg olsaydı eğer, ama değil. Bizdeki yaklaşık iki hafta önce hayatını kaybeden ve kamusal alanda sıradan objelerden devasa heykeller yaratan bir dâhinin kopyaları sadece.

        KAMUSAL ALANDA SANAT

        Oldenburg’un yüzlerce ton ağırlığında, onlarca metre yüksekliğindeki eserleri epey tartışmalıydı. Philadelphia’nın tam göbeğinde devasa bir mandal var örneğin. 1976’da yükselen bu heykelin yüksekliği 13.7 metre, ağırlığı 10 ton. Amerika’nın Bağımsızlık Bildirgesi’nin iki yüzüncü yıldönümü vesilesiyle yerleştirilmiş ve o gün tam olarak anlaşılmasa da bugün kentin simgelerinden biri olarak anılıyor.

        REKLAM

        Bağımsızlık Bildirgesi’nden esinlenerek nasıl mandal heykeli yapılır? Akla ilk gelen atlar, askerler, liderler, bayrak olan bir heykel olmalı aslında. Oysa mandal son derece sıradan bir obje, hele hele ipe çamaşır asmasının büyük şehirlerde neredeyse olmadığı bir ülkede insanların hayatlarının bir parçası bile değil.

        Ama mandalın görevi ipe asılı kıyafetleri, kumaşları tutmak; uçmalarını, kaybolmalarını, zarar görmemelerini sağlamak. Rüzgar alıp götürmesin diye çamaşır ipine astıklarımızı mandalla sağlamlaştırıyoruz. Bağımsızlık Bildirgesi’nin de toplum için aslında mandal görevi var. Bu belge ülkenin özgürlüğünün simgesi ve garantisi, bir başka kıtadan yeni bir dünya kurmak için buraya kaçan insanları bir arada tutan somut bir eşya. Oldenburg’un çıkış noktası böyle miydi bilmiyorum, ama Philadelphia’daki o mandala benim yaptığım okuma bu.

        Sanat eserini sıradan bir objeden ayıran da izleyicide yarattığı etki, onu düşündürebilmesi, verdiği mesaj. Çatala saplı İnegöl köfte sadece çatala saplı bir İnegöl köfte oysa. Altında bir mesaj, anlam, ya da işaret ettiği bir bakış açısı yok. Bilip bilmeden heykelciliğe soyunan yerel yönetimlerle dünyanın en büyük sanatçısının bir farkı da olsun değil mi?

        Andy Warhol ve Roy Lichtenstein ile birlikte Amerika’da pop-art’ın en önemli isimlerinden biri olarak parlayan Oldenburg’un diğerlerinden farkı “Sırf ben yaptığım için sanattır,” diyen Marcel Duchamp’a daha yakın olmasıydı. Warhol bir çamaşır süngeri kutusunu ya da konserve çorbayı yeniden üretti. Ama Duchamp sıradan bir objeyi—‘pissoir’—aynen alıp sergilemedi. Buna karşılık Oldenburg da sıradan ve tek düze olandan birer canavar yarattı.

        Dev şirketlerin sanatçılara iş sipariş edip sonra ne yapacağını bilemedikleri olur; Standard Oil şirketi de ondan genel merkezine bir iş yapmasını istemişti. Şirket daha sonra BP’ye satılınca yeni yöneticiler Oldenburg’un onlar için ürettiği lastik mührü ne yapacaklarını bilemedi. Depoya kaldırdılar, sonunda da Cleveland’a bağışladılar. Bugün üzerinde Free yazan seki buçuk metre yüksekliğinde, 15 metre uzunluğundaki mühür kentin en önemli simgelerinden biri.

        REKLAM

        KAPİTALİZMİN SONU

        Aslında büyük bir şirketin dışarıdan zararsız görünen bir sanat eserinden çekinmesi, tereddüt etmesi, anlamaması anlaşılır. Oldenburg’un dev eserlerinin macerasının kökeninde Anti-Kapitalizm var ne de olsa. Yale’de öğrenciler ünlü sosyalist düşünür Herbert Marcuse’ya kamusal alanda sıradan objelerin heykel olarak sergilense ne olacağını sorduklarında“Kapitalizmin sonu gelir,” yanıtını alıyorlar. Buradan ilham alarak Oldenburg’un tank üzerindeki ruj heykeli gizlice hazırlanıp üniversitenin bahçesine yerleştiriyor. O yıllarda öğrenci hareketleri ve sol rüzgarlar Amerikan üniversite kampüslerinde kuvvetli olduğu için yönetim sesini çıkarmadı, bugün hala dimdik ayakta.

        Oldenburg’un kimi eserleri: MoMA’da devasa bir hamburger; Miami’de yere düşüp parçalara ayrılmış bir meyve çanağının içinde portakal dilimleri ve kabukları var; toprağı kesen dev testere geçen sene Tokyo’daydı; Des Moines’da toprağı bu sefer fidan dikmek için kullanılan kürek deliyor; en çarpıcı işlerinden biri Minneapolis’te bir kaşığın ucuna kondurulan tek bir kiraz.

        Kamusal alanda heykeli olmayan neredeyse tek şehir hayatının neredeyse tamamını geçirdiği New York. Eski bir söyleşisinde anlattığına göre New York metrosu için bir heykel tasarlamak istemiş: tren vagonlarından birinin içine yerleştirilen bir araba. Günlük seferini yapan bir metro hattında yolcuların tesadüfen karşısına çıkacak, nerede görüleceği belli olmayan, sürprizli bir eser. Keşke gerçekleşseymiş.

        Kapitalizm bu heykellerle yıkılmadı. Hatta kapitalizm bu heykelleri birer cazibe merkezi haline getirdi. Instagram’dan önce bile Instagram’lık heykellere dönüştürdü. Ama Oldenburg şehircilik ve kamusal alanda sanat ezberini yerle bir etti. Kamusal alanın büyük sözler söyleme amacında, birbirine benzeyen militarist eserler, kahramanlık destanları, devlet ve asker figürlerin ve benzer ezberlerden de öte olabileceğini gösterdi. Onlar da olsun tabii, ama mandalla ya da parçalara ayrılmış sanatla bir arada var olduğunda sanat insanla bütünleşiyor. Sırf bu yüzden herkes dalga geçerken ben Türkiye’deki o ucubelere de kızmıyorum. Bir başlangıç en azından, başka türlü bir sanat olabileceğine de dair bir çaba. İçi boş, cahil ve cüretkar, çok da kötü. Ama bir başlangıç. Yarın daha iyisi yapılır.

        Diğer Yazılar