Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugünlerde Ankara’da herkesin konuştuğu Saray’ın yaptırdığı o anketin sonuçlarından benim de haberim oldu. Ayrıntılarına girmeyeceğim: şu an çok erken ve kamuoyunda farklı bir algı oluşmasına neden olabilir. Ancak pek çok başka ankette olduğu gibi seçimin ikinci tura kaldığını, muhalefetin işinin sanılandan—en azından CHP Genel Merkezi’nin sandığından—daha zor olduğunu söyleyebilirim.

        İktidar için yapılmış olsa da ciddi bir anket bu, yaklaşık altı bin kişiyle görüşülmüş. Unutmamak gerekir ki Türkiye’de anket sonuçları da 24 saatte değişebiliyor. Ankette değişmeyeceğini düşündüğüm ve en çok ilgimi çeken sonuçlardan biriyse Gelecek Partisi’ni ilgilendiriyor. Ahmet Davutoğlu kendi partisinin oy oranının tartışılmasından hoşlanmıyor, ancak sonuçları bana aktaranlar Gelecek Partisi’nin oyunun en düşük kategoride çıktığını söyledi. Bu sonuç ne Davutoğlu’nun iddiası ve egosuyla örtüşüyor, ne de AK Parti’nin içinden ayrılan unsurların iktidara ciddi bir tehdit oluşturacağı beklentisiyle. Oysa Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapan Davutoğlu özellikle Erdoğan’a alternatif arayanlar arasında ciddi bir çekim gücü olabilirdi.

        REKLAM

        OLUMLU ÖZELLİKLER

        Türkiye gibi bir ülkede bir liderden beklenecek hemen her özelliğe sahip Davutoğlu. Muhafazakarsa muhafazakar, vizyonerse vizyoner, entelektüel derinliği ve hitabet yeteneği tartışılmaz. Yer yer akademisyenlikten gelen alışkanlığını üzerinden atamadığı için sorulan sorulara çok uzun yanıtlar veriyor, ama hep anlaşılır ve net konuşuyor. Dahası hemen her zaman güler yüzlü.

        Şahsen tanıştığımda da aynısını hissetmiştim, bugün de farklı düşünmüyorum: bana iktidar ve muhalefet mahalleleri arasındaki keskin kutuplaşmayı azaltabilecek, hayati bir rol oynayabilecek bir figür gibi geldi hep.

        Bu konuda attıkları adımlar yadsınamaz. 2015’te başında olduğu AK Parti’yle CHP’yle koalisyon kurabilseydi bugün Türkiye’deki pek çok sorunu tartışmıyor olacaktık. Ülke en azından psikolojik olarak rahatlamış olacaktı.

        Bugün Altılı Masa’nın kurulmasında, sürmesinde, iktidar umudu olmasında ilk günden beri en önemli katkıları verenlerden biri de o. Kısa süre önce herkese bir bakanlık ve Cumhurbaşkanı Yardımcılığı çıkışıyla tartışma yaratmış olsa da seçmenin bu formüle tek adam görüntüsüne karşı olumlu tepki verdiği anlaşılıyor. İmamoğlu ve Yavaş’ı seçim kampanyasına dahil eden maddeyi kaleme alan da o.

        Bu katkıları seçmen tarafından bilinmiyor ya da karşılığını bulmuyor olmalı. Zira bu bahsettiğim Saray anketi bir yana, Türkiye Araştırmaları’ndan Can Selçuki’nin geçtiğimiz günlerde Habertürk’te söylediği gibi onların anketlerinde de Davutoğlu’nun partisi 0.2 gözüküyor.

        REKLAM

        Siyaset uzun vadeli bir iş, istikrar ve sabır gerektiriyor. Kaybedip hatalardan öğrenip maraton koşucusu olmak şart. Ama bu rakamlara bakıldığında Gelecek Partisi’nin uzun vadeli bir maratonu sürdürecek kadar niceliksel umudunun olmadığını gösteriyor.

        Bu yorum siyaseti sadece rakamlara indirgeyen bir bakışın ürünü. Ahmet Davutoğlu’nun bugün Altılı Masa’ya niceliksel katkısı olmayabilir, ama özellikle devlet yönetimi ve tecrübe açısından hayati bir rolü var. Hele hele sistemin yeniden inşası, yeni bir rejime geçişte de masaya en fazla katkı sağlayacak isim.

        O yüzden niteliksel ağırlığı bugün kendisini “Yüzde 25 oyum var,” diye ortaya atan ve belki de gerçekten belli bir oranda oyu olan içi boş siyasetçilerden daha önemli kılıyor. Adam “Onların oyu yok, koalisyonu bozup benimle anlaşın,” diye meydan okuyor ama ne eğitim, ne tecrübe, ne birikim, ne de ustalık konusunda Davutoğlu’yla kıyaslanabilir.

        Öte yandan, siyasette nicelik olmadan başarı sağlamak da mümkün değil. O yüzden sadece bugünkü durumuna bakarak Gelecek Partisi projesinin tutmadığı söylenebilir. Siyasette etkili ama seçmende karşılığı olmayan bu oluşum daha çok Davutoğlu’nun da içinden çıktığı ve aşina olduğu bir düşünce kuruluşunu andırıyor.

        2015 DEFTERLERİ

        Kapıya kilit vurup partiyi bir ‘think-tank’ olarak yeniden tanımlamak, bu sayede siyasette etkin olmak bir seçenek. Ama Davutoğlu ve biraz da ego’su Türkiye’nin kendisinden yeteri kadar faydalanmadığını, değerinin bilinmediğini düşünüyor.

        Ama o zaman da Gelecek Partisi’nin neden Fazilet’ten kopan Erdoğan-Gül-Arınç’ın AK Parti’si gibi bir anda ciddi bir alternatif olmadığının sorgulamasını yapmak zorunda. Kimileri Altılı Masa’nın parçası olması, CHP’yle ortak hareket etmesinin kaybettirdiğini iddia ediyor.

        REKLAM

        Benim bu konuda bir tezim var. AK Parti mevcut sisteme meydan okuyarak kuruldu. Dahası geçmişini de bir kalemde sildiği gibi eski hareketin eksikleriyle kamuoyu önünde hesaplaştı. Davutoğlu ise kopuş süreciyle ilgili hep “Zamanı gelince konuşacağım, bir ağzımı açsam neler anlatırım,” noktasında kaldı. Özellikle 2015’te iki seçim arasında ne olduğunu herkesi tatmin edecek şekilde anlatmadı. (En son ben de bu konuyla ilgili konuşmak istedim, ama olumlu yanıt alamadım.)

        Çok fazla uzayan arkası yarın dizileri gibi Davutoğlu’nun ha bugün ha yarın anlatacağım dedikleri gelmeyince de izleyici sıkıldı, kanal değiştirdi. O yüzden bugün seçmen için hangi partiye oy vereceği sorulduğunda Gelecek Partisi ilk, ikinci hatta üçüncü aklına gelen yanıt bile olmuyor.

        Bir oy kaybetti

        Bir oy kaybetti
        0:00 / 0:00

        Beyaz Türkler ve sol liberallerin siyasi iddiasının ürünü Yeni Demokrasi Hareketi’nin medyada epey yer bulduğu 90’lı yılları karikatür sanatçısı Necdet Şen “Değişim Rüzgarları” diye resmetmişti. Hürriyet’te yayımlanan karikatür dizisi—daha sonra kitap olarak da basıldı—dönemim ruhu anlatan en iyi eser olma özelliğini hala koruyor.

        Hiç aklımdan çıkmayan bir karede bir restoranda YDH hakkında konuşan iki kişi partinin çıkışlarını beğendiklerini ama kadrodaki “o pala bıyıklı adama” bir türlü ısınamadıklarından yakınıyor. Dün YDH kurucusu olan, ondan önce Turgut Özal’a danışmanlık yapan o pala bıyıklı adam şimdi Yeşil Sol Parti’nin milletvekili adayı oluyor. Bildiğim kadarıyla Cengiz Çandar epeydir Stockholm’de yaşıyordu, demek ki en çok vatanına hizmet etmeyi özlemiş.

        Hasan Cemal’in aday yapılması bir yana; en azından estetik sebeplerle açıklayabilirsiniz. Ama özellikle Ergenekon-Balyoz sürecinde kamuoyunu birlikte yanlış yönlendirdiği siyasi ikizi Cengiz Çandar’ın aday yapılmasının HDP (veya Yeşil Sol Parti’ye) nasıl bir katkısı olduğunu merak ediyorum. Bunlar Çandar’ın şahsına yönelik önyargılar değil, yıllar içindeki zaman zaman hatalı da olan gazeteciliğinin yarattığı kaygılar. Ben 2011 yılında onu Amerikan büyükelçisine hapisteki gazetecilerin gazeteci olmadığını açıklamasıyla hatırlıyorum.

        Çandar dün YDH’nın sırtına yüktü, bugün de Yeşil Sol Parti’nin. Necdet Şen’in karikatüründeki gibi konuşmaların şimdiden Cihangir’de bile yapıldığını tahmin ediyorum. En azından HDP’ye özellikle Selahattin Demirtaş’ın etkisiyle oy veren kesimlerde bir kuşku oluştuğu kesin. HDP zamanla etnik bir parti olmaktan çıktı, farklı azınlıkları temsil eden bir koalisyona dönüştüren ve birçok kişinin Meclis’te temsil edilmesi gerektiği için oy verdiği bir partiye dönüştü. Bu sayede Türkiye’nin üçüncü büyük partisi oldu.

        Gidişat bu yöndeyken partiyi içinde bulundukları her kurumu yanlış yönlendiren liberallere angaje etmenin anlamı var mı? Cengiz Çandar oy kazandırmaz, kaybettirir.

        Diğer Yazılar