Mutlu olmak için et mi gerekirmiş yahu?
TÜRKİYE İstatistik Kurumu ilginç bir istatistik yayınlamış.
Mutluluğumuz ve yaşam standartlarımızla ilgili çarpıcı rakamlar çıkmış ortaya.
Panik yok, yine mutlu çıkmışız.
Bunu nasıl başardığımızı bilmiyorum ama mutluyuz bir şekilde.
Rakamlara göre yüzde 80'imiz eskimiş ve yıpranmış mobilyalarımızı değiştiremiyoruz.
Yüzde 86'mız bir haftalık tatil parasını denk getiremiyoruz.
Yüzde 61.8'imizin borcu veya taksiti var.
Yüzde 60'ımız iki günde bir et veya tavuk yiyemiyor.
ATALARIMIZDAN GELİYOR
Ama mutluyuz işte.
Bu mutluluk hali atalarımızdan gelen bir durum olmalı.
Çünkü hiçbir zaman bolluk içinde yaşayan bir halk olmadık.
Kendi ailemden biliyorum, bizim evde bir kilo kıyma beşe bölünür, sonra altı farklı yemekte kullanılırdı.
Çünkü annem her beş parçadan yemeğe kıyma koyacağı zaman biraz kıyma azaltır, altıncı yemeğe de kıyma yetiştirirdi.
Et köftesi, mesela kuru ekmek katkısıyla yapılır ve köfteler sayıyla yenirdi.
Anneannem tam 50 yıl boyunca aynı koltuk takımıyla yaşadı.
Üzerine örtü örterdi ve o koltukları bayramdan bayrama görürdük.
Tatil, deniz kenarına çadır kurmak ve anneciğimin bütün gün çadır süpürüp (üzerinize afiyet biraz titizdir kendisi) babamın karton desteğiyle yaptığı ve arada bir kartonları alev alan (üzerinize afiyet biraz beceriksizdir kendisi) mutfakta yemek yapması anlamına gelirdi.
HUZUR YETER
Annemin öğretmen arkadaşlarının doldurduğu bir kampta kalırdık.
Ay başında iki gün mangallar yanar, kampı duman kaplar, sonra 28 gün sebzeye talim edilirdi.
Ama çok mutluyduk.
Mutlu olmayıp da ne yapacağız.
Şükretmeyi biliriz biz milletçe.
Hamdolsun demeyi, halimizden daha kötüyü düşünüp huzur bulmayı.
İstatistikçiler şaşırmasın, bizim mutluluğumuzun etle, koltukla işi olmaz.
Huzurumuz olsun yeter...
Çatal dilli jürisiz popstar eksik olmuş
YAZA ne kaldı ki şunun şurasında diye geçiyor günlerimiz.
Survivor başladı, Kuzey de Cemre ile öpüşürse artık yaz geldi demektir değil mi?
Eskiden cemre düşünce anlardık havaların ısınacağını.
Şimdilerde Cemre'nin Kuzey ile öpüşmesi yeterli oluyor havaların ısınacağı konusunda heyecan yaşamamıza.
Bir yandan önceki gece Popstar da başladı.
Kısmetse yarışmanın finalinde artık kısa kollularla pencerelerden evlerimize giren tatlı esintilerle iyice haşır neşir olmuş oluruz.
HAYAL KIRIKLIĞI
İşte önceki gece Popstar 2013'e kilitlendik.
Malum, dizi izlemekten yanlarımız ağrır oldu.
Güzel bir prodüksiyon ve güzel seslerle alıştığımız standartlarda canlı Türkçe müzik dinlemek için geçtim Star TV'nin karşısına.
Yarışmada bu yıl ciddi değişiklikler yapılmış.
Star'da en son yayınlanan efsanevi Ebru Gündeş, Bülent Ersoy, Armağan Çağlayan ve Orhan Gencebay'lı jüri Fox'ta daha da değişmişti.
Ama benim en son sevdiğim jüri Ebru Gündeş'li jüriydi.
Star'da adının önünden Alaturka kelimesini atıp Popstar 2013'e dönüşmüş.
Sunucu olarak alıştığımız Osman Tan Erkır'ın yerine Burcu Esmersoy gelmiş.
Jüriden de Armağan Çağlayan, Gülben Ergen ve Metin Akpınar gitmiş.
Yerine iki sanatçı orijinal jüriden gelmiş.
İki de pop müziğin başarılı ismi getirilmiş.
İlk yayında gördük ki Burcu Esmersoy özellikle Bülent Ersoy korkusunun altında fena ezilmiş.
Bu korkuyu da yayında fazlaca hissettirince bence kariyerinin en kötü performanslarından birine imza attı.
Meğerse Osman Tan Erkır, idare etmesi belki de imkânsız olan bu koca egoları bir virtüöz kıvamında idare ediyormuş.
İlk yayında eksikliği gerçekten çok hissedildi.
İkinci eksik ise Armağan Çağlayan'dı bana göre.
Demet Akalın ve Serdar Ortaç'tan yapımcı nasıl umutluysa biz de o derece umutluyduk izleyiciler olarak.
Belki ilk yayın olduğu için fazlaca acımasız davranmak doğru olmaz.
Ama Demet Akalın da Serdar Ortaç da hayal kırıklığı yarattılar.
Çünkü ikisi de öncelikle tecrübesizler ve ikisinin de haklı olarak hayranlarına cici görünmek ve kendilerini herkese sevdirmek gibi kaygıları var.
Böyle olunca da özellikle Demet Akalın kendini hiç güvende hissetmedi ve tamamen geri çekildi.
Jüri de beğenin beğenmeyin, komik gelsin gelmesin ekrana çıkmayı çok ciddiye alan Bülent Ersoy'un omuzlarına kaldı.
Makyajından giyeceği kıyafete günlerce önceden ve çok ciddiyetle hazırlandığı belli olan Ersoy, alıştığı tondan "geyik" yaratmaya çalıştı ama ne yazık ki pas alacak ya da ona gollük pas verecek çatal dilli jüri üyesi olmadığından gözlerimiz hep Armağan'ı aradı.
UMARIM OTURUR
Artık alaturka adını taşımayan yarışmada yarışmacılar için seçilen ve arabesk, Türk sanat müziği, pop şarkılardan oluşan karışık repertuvar da konu bütünlüğünü dağıttı.
Kendi adıma en etkilendiğim ses Mustafa oldu ve o da Avni Anıl'ın muhteşem şarkısı "Rüya gibi uçan yıllar"ı seslendirdi ki oradan nasıl popstar olacak göreceğiz.
Her şeye rağmen alaturka ve arabesk şarkılarda teklemeyen orkestra ve yayına çıkan nefis tonmaister işçiliği ile televizyonda canlı müzik izleme keyfini almak için izleyeceğim Popstar 2013'ü.
Umarım ikinci yayında jüri biraz oturur da eski lezzeti yakalarız.