Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BARIŞ sürecine geçiş ve kalabalık kitlelerin bunu içselleştirmesi, doğru anlayabilmesi tabii ki bir günde olmayacak.

        Bu nedenle toplumun güvendiği insanların, akil vurgusuyla gruplar oluşturarak nüfuz edebilecekleri kitlelere anlatması fikri gayet olumlu.

        Toplumun kadın erkek, ırk, din vs. ayırmaksızın her parçasına ulaşması zorunlu olan bu girişimin adına itirazım var.

        'AKİL İNSANLAR' DESEK...

        İçinde kadınların da olduğunu gördüğümüz bu yedişerli gruplara "akil adam" deyip kadını bu süreçte hiç yer almayacakmış gibi lanse etmemiz yerine "akil insanlar" diyemez miyiz?

        Kimse kusura bakmasın ama bu ülkede barış olacaksa, herkesi kapsamak zorunda.

        Barışa kalkışırken bile "Bir insan akil olacaksa adam olmalıdır" mesajıyla başlarsak kadını bu süreçten dışlamış oluruz.

        Belki bu detay birçoğuna küçük gelebilir ama barış sürecinde kullanılacak dildeki toplumsal eşitlik vurgusu bence çok önemli.

        Üstelik adaylar arasında gördüğüm Ümit Boyner, Jülide Kural gibi kadınlara akil adam deme komedisine girmek bile istemiyorum.

        Nasıl ki artık "bilim adamı" deyimini bırakıp "bilim insanı" demeyi iyi kötü öğrendik bence basın buna da dikkat etmeyi becerecektir.

        Çünkü bu kadın ve erkeğin el ele birlikte hareket etmesi gereken bir süreç.

        Otomobilden CD çalar da düştü

        ÇOCUKLUK anılarımda babamın çok sık otomobil değiştirdiği var.

        Her otomobilde farklı özelliklerin hayatımıza girdiği...

        O yaşlardan itibaren benim için otomobilde müzik dinlemek özel bir tutkudur.

        İlk hatırladığım otomobillerimizden birinde 8 kanallı kaset çalar vardı. Dev kasetleri koyup müzik dinlemek dünyanın en güzel şeyiydi benim için.

        KASETTEN CD'YE

        Sonra kompakt kasetler girdi hayatımıza.

        Ses kalitesi bir anda değişmişti.

        Hele şarkıları tek tek ileri sarabilen otomobil teypleri benim için dünyanın en güzel buluşuydu.

        Kasetten CD çalara geçerken pek eğlendim.

        Çünkü müthiş bir ses kalitesi ve kasetten çok çok daha dayanıklı bir medyum girmişti hayatımıza.

        Sonra dijital kayıt dönemi başladı.

        Portatif MP3 ve diğer formatları çalabilen dijital müzik çalarları takacak yerler girdi otomobil müzik sistemlerimize.

        Üst modellerde ise standart oluverdi içine yüzlerce gigabyte şarkı kaydedebileceğiniz hard disk bulunduran sistemler.

        Şimdi yeni bir geçiş dönemine geldik.

        BİR KEYİFTEN MAHRUM KALDIK

        Otomobillerden CD çalarlar da çıkıyor.

        Bunu ilk kez geçen hafta yeni bir Renault Clio satın alan bir yakınımla keşfettik.

        Kendisi otomobilin en üst versiyonunu yani güçlendirilmiş ses sistemli, dev dokunmatik ekranlı ve bluetooth özelliği olan eğlence merkezine sahip olanını satın aldı.

        Aracı eve getirdiğinde uzun uzun CD çaların nerede olduğunu aradık ama yoktu.

        Bu çok ilginç ama şimdilik ülkemiz adına tatsız bir gelişme.

        Çünkü yasal dijital indirmeye erişim çok fazla değil.

        Bir de aklınıza esince benzinciye çekip yeni çıkmış albümlerden birini alıp keyif yapma imkânını da elinizden alıyor bu geçiş süreci.

        Ya da dijital marketlerde yer almayan eski Türkçe albümleri çalma keyfini.

        Ama çare yok. Eğer Clio gibi çok satan bir sınıfa bu sızdıysa otomotiv endüstrisi CD çaları hayatımızdan çıkarmaya karar vermiş demektir.

        Van Gölü'nü doldurup üzerinden yol geçirmek şart mı?

        ALLAH var fotoğraflar ve anlatılanlar çok etkileyici.

        Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Van Gölü kıyısındaki Erciş'e özel bir proje hazırlamış.

        Projenin içinde yapay bir ada, plaj, lüks yatlar için bir marina ve kent için su kanalları yapılacakmış.

        Barış dönemi için hazırlanmış olan projenin fotoğrafları çok güzel görünüyor.

        Ama bu güzelliğe kanmak için bölgeye hiç gitmemiş olmak gerekiyor.

        ŞEHİRCİLİK TAMAM DA ÇEVRE NEREDE?

        Öncelikle bu bakanlık, isminin önündeki "Çevre" kelimesini hiç hatırlamaksızın tüm adımlarını "Şehircilik" kelimesine göre atıyor.

        Van Gölü yılda 75 milyon ton evsel atık yüzünden her yıl biraz daha kirleniyor.

        Düşünün kızartmalık bitkisel atık yağlar bile göle karışıyor.

        Göl çevresindeki erozyon da kirliliği hızlandırıyor.

        Bunun için de önce gölün çevresinde ciddi bir ağaçlandırma harekâtı yapmak gerekiyor.

        Bunları yapmadan gölün içine toprak döküp bir ada yapmanın ve kanallar açmanın doğa açısından yıkıcılığını hepimiz biliyoruz.

        Tabii birde bölgede çok yeni yaşadığımız deprem faciası var.

        Hâlâ sallanan bir faydan bahsediyoruz.

        VANLILARIN HAYATINA KEYİF KATMADAN ÖNCE

        Bölgeye yatırım yapılması muhteşem bir haber.

        Ama Erciş'in yapay ada ve nereden geleceğini anlamadığım lüks teknelerin yanaşacağı marinadan çok daha acil önemli ihtiyaçları var.

        Bu güzel bir vizyon, ama bakanlık önce Çevre Bakanlığı da olduğunu anımsamalı; gölün kirlenmesinin, erozyonun önüne geçecek dev projelerin ardından dönmedolap projeleriyle bölge insanının hayatına keyif katmalı.

        Diğer Yazılar