Dönemin efsane havuzu ve Tarkan
DAHA çocuktum ama gayet iyi hatırlıyorum, 70’li 80’li yılların Türkiye’sinin en önemli organizasyonlarından birinin Uluslararası İzmir Fuarı olduğunu.
Babam hemen her sene bu fuarı ziyaret etmeye gider, arada bir de annemle beni götürürdü.
O yıllarda uzayla haşır neşir olan yegâne ülkeler eski SSCB ve ABD’nin pavyonları başta olmak üzere bütün pavyonları defalarca gezer, gördüklerim karşısında kendimi geleceğe dair bir yolculuğa çıkmış gibi hissederdim.
Fuarı gezmek kadar zevk aldığım bir şey daha vardı İzmir’de, o da dönemin en ünlü otellerinden biri olan Büyük Efes Oteli’nin cam duvarları restorana cepheli havuzuna dalmak ve yemek yiyen annemle babama şaklabanlıklar yapmaktı.
Zira şimdi oldukça yaygın olan bu teknoloji o dönem Türkiye’si için bir ilkti.
***********
KAMERASIZ YILLAR
Geçen hafta içi iş için İzmir’deydim. Gitmişken mazi olan Emek Otel zinciri yerine artık Swissotel zinciri tarafından işletilen Büyük Efes Oteli’nin restoranı Aquarium’a da gidip çocukluğumu yâd etmek istedim.
Çok az mekâna nasip olur 50 küsur yıl boyunca hâlâ çaptan düşmeksizin, tercih edilen bir restoran olmak. Sırf İzmirliler değil, epeyce yerli turist de vardı.
Otelin genel müdürü Rıza Elibol’dan öğrendiğime göre çoğu müdavimiymiş restoranın.
Olunmayacak gibi de değil hani. Ilık bir bahar akşamında, mis gibi kokan bir bahçede, havuz camlarından yansıyan turkuaz ışık hüzmelerinin gölgesinde birbirinden leziz deniz mahsullerinin tadını çıkarmak.
Sohbet sırasında Rıza Bey’den birbirinden renkli hikâyeler dinledim.
Onlardan biri de Türk sinemasının duayenlerinden Cüneyt Arkın’a ait. Aktörün canlandırdığı o çok meşhur “Tarkan” serilerinin biri olan “Tarkan ve Ahtapot” filminde ülkede sualtı kamerası olmadığı için bu havuz kullanılmış.
Sözde denizin dibinde ahtapotla boğuşan ve en sonunda onu alt eden Arkın’ın görüntüleri restoranın cam duvarlarına yerleştirilen kameralar tarafından sanki su altında çekilmişçesine kaydedilmiş.
***********
JAPON’UN FİT HALİ
SANKİ Japon mutfağı, özellikle de suşileri ve saşimileri çok masummuş ve de kilo aldırmayacakmış gibi gelir çoğumuza.
Oysa ki o minik minik lokmaları tüketirken binlerce, şayet dikkat edersek yalnızca birkaç 100 kalori alabiliyormuşuz.
Açıldığı günden beri gerçek Japon mutfağı meraklılarının gözdesi olan Miyabi Akatlar, son dönemlerin popüler beslenme akımlarından “ketojenik beslenme” felsefesini mönüleriyle buluşturdu.
Karbonhidratın minimumda kullanıldığı ketojenik beslenme, proteinin uzun süre tok tutma etkisini ve besinlerin sindirilirken vücuda harcattırdıkları ekstra enerjiyi esas alıyor. Yazın yaklaştığı ve hepimizin yediğine içtiğine daha bir dikkat ettiği bugünlerde aklınızda bulunsun.
***********
DAMAKTA KALAN TOP 3
- Kandilli’deki Suna Abla Balık’ın midye tavası.
- Soho House’taki Cecconi’s İstanbul’un ıstakozlu spagettisi.
- Grand Hyatt İstanbul Hotel’deki 34 Restaurant’ın güveçte ahtapotu.
- Ve huzurlarınızda Ayta Sözeri!6 yıl önce
- Rokoko ve Addis Ababa desem?6 yıl önce
- Bebek'te Thassos lezzetleri6 yıl önce
- Nişantaşı'nın yeni İtalyanı6 yıl önce
- Y ve Z kuşaklarını anlayabilmek için6 yıl önce
- Sanat sokağa taştı6 yıl önce
- Sicilya'nın ünlü kasabası Cefalu6 yıl önce
- O pastane artık bistro6 yıl önce
- Şeflerin Oscar'ına aday bir Türk6 yıl önce
- Bayan değil 'kadın' diyor6 yıl önce