Haliç'e nazır Lübnanlı 'NAAVAH'
EĞER çocukluğunuzu bir şehir kulübüne üye olan anne ya da babanın çocuğu olarak geçirdiyseniz eminim siz de kulübe gidip arkadaşlarınızla oynamak için can atanlardandınız.
Eğer öyleyse ergenliğe girmeye başladığınız anda aynı kulübü huzurevi gibi görmeye başlayıp, gitmemek için 40 takla da atmışsınızdır.
Bu hep böyledir. Yaş kemale erdiğinde ise tekrar dönersiniz bu kürkçü dükkânına.
Yani diyeceğim, şehir kulüpleri hiçbir zaman ‘genç’ değildir. Onlar ya çocuktur ya da yaşlı.
Bu kuralı bozan tek bir kulüp var. O da ‘Soho House’.
Baştan aşağı genç ve dinamik bir kulüp olan Soho House’un Londra, New York, Berlin, Toronto, Chicago, Los Angeles ve Miami’deki kulüplerinden sonra 13’üncüsü İstanbul Pera’da açılmıştı geçtiğimiz yıllarda.
Açıldığından beri de bırakın kulüp tarafını, bünyesindeki oteli, restoranlarıyla da şehrin en popüler mekânlarından biri oluvermişti.
Bu popülerliği kaybetmeye de hiç niyetleri yok Soho House’çuların. Zira geçen hafta açtıkları Lübnan mutfağı restoranı NAAVAH, bomba gibi oturdu gündeme. Konuşmayan ve paylaşmayan yok daha ilk haftasından restoranı.
NAAVAH İbranice’nin lehçelerinden biri olan Hebrew dilinde ‘güzel şey’ anlamına geliyormuş.
İlk NAAVAH restoranı Hollywood’daki Soho House West Hollywood’da açılmış. İstanbul’un bu yeni mekânında Lübnan lezzetlerini hafif yerellerle harmanlamış şef İlknur Çelik. Ortaya da biraz light, biraz vejetaryen ama buram buram oryantal bir mönü çıkarmış.
Paylaşımlık tabaklar, ızgara sebze, et ve balık ağırlıklı mönüde favorilerim lahmacun, ızgara karnabahar ve soslu tatlı patates oldu.
Püfür püfür esen Haliç manzaralı terası iftar için de gayet iyi bir alternatif.
***********
BİR DAHA GİDER MİYİM?
ANKARA Ulus’taki o ilk Uludağ Kebapçısı son derece köhne hatta sobalı bir dükkândı. Ama ‘iskender kebabı’ hep 10 numaraydı. Yıllar içinde önce Ankara’da sonra da İstanbul’da şubeleşti marka. Ancak müptelası olduğum o eşsiz lezzet hiçbir şubesinde değişmedi.
Öğle yemeği için gittim geçenlerde Uludağ’ın Florya’daki lokantasına. Saat 12.10 civarıydı. Oturdum deniz kenarında bir masaya.
Ne gelen var ne giden. Bir garson bulmak için aranırken bir başka aranan müşteri “Hizmetiniz var mı?” diye sordu bana.
“Ben de müşteriyim” dedim.
Neyse bulduk sonunda bir eleman.
Siparişlerimizi de verdik.
Ama o ne?
“Siftah sizle oldu” diyen garsonun önüme iskender diye koyduğu şey yaprak döner değil, sanki yanık kalkan balığı düğmeleriyle kaplı garip bir şeydi.
Anlaşılan askıdaki dönerin de siftahını ben yaptım.
En sevdiğim şeyi en iyi yapan Uludağ’a hiç yakıştıramadım dönerin o engebeli ve layığıyla pişememiş ilk katını servis etmesini.
Bir daha gider miyim? Elbette! Dedim ya ‘en sevdiğim’…
***********
İFTARIYLA TOP 3 MEKÂN
- Kanyon’daki Escale
- Kalamış’taki Bedri Usta
- Nişantaşı’ndaki Develi Kebap
- Ve huzurlarınızda Ayta Sözeri!6 yıl önce
- Rokoko ve Addis Ababa desem?6 yıl önce
- Bebek'te Thassos lezzetleri6 yıl önce
- Nişantaşı'nın yeni İtalyanı6 yıl önce
- Y ve Z kuşaklarını anlayabilmek için6 yıl önce
- Sanat sokağa taştı6 yıl önce
- Sicilya'nın ünlü kasabası Cefalu6 yıl önce
- O pastane artık bistro6 yıl önce
- Şeflerin Oscar'ına aday bir Türk6 yıl önce
- Bayan değil 'kadın' diyor6 yıl önce