Nabız
İnsanlığın en karanlık dönemlerinin hem gözlemcisi hem de yorumcusu olan George Orwell’in kulaklara küpe olması gereken bir sözü varmış: “Öyle bir çukura gömüldük ki zeki insanların ilk görevi aşikâr olanı bir kez daha söylemektir.” Gerçekten de “alternatif gerçekler” dünyasında, ilgili kamuoyu için belki de en önemli unsur basit gerçekleri bilmek, tekrarlamak ve analizleri bunun üzerine kurmaktır.
Kadir Has Üniversitesi’nin 2016 yılı için yaptığı Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması sonuçlarına göre dış politikaya baktığımızda, Türkiye’nin ‘yükselişte bir güç’ değil ama ‘durumunu kurtarmaya uğraşan’ bir konumda olduğunu görüyoruz. Çok değil 5 yıl öncesinin iddialı, etkili, söyledikleri ve yapacakları izlenen, merak edilen ülkesinden pek bir eser yok. Kamuoyu ise belli ki durumu böyle değerlendirmiyor.
Araştırmaya göre, kamuoyunun yüzde 35.2’si, izlenen dış politikayı geçen seneye göre yaklaşık 2 puanlık yükselmeyle başarılı buluyor. Hükümetin Suriye politikalarını başarılı bulanların oranı da geçen seneki yüzde 29.5’ten yüzde 32.3’e çıkmış. Bu artışta ağustos ayında başlayan Fırat Kalkanı operasyonunun terörizmin önünü keseceği, PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde, sınırımızın güneyinde bir Kürt kuşağı oluşturmasının önüne geçtiği görüşünün payı mutlaka vardır. Nitekim kamuoyunun yüzde 48.8’i Fırat Kalkanı operasyonunu destekliyor.
Gene öyle anlaşılıyor ki kamuoyu, bir zamanlar bazı yayın organlarında Türkiye’nin 82. vilayeti diye bahsedilen Halep’in doğusunun rejim güçlerinin eline geçmesinde Türkiye’nin oradaki direnişe destek vermekten vazgeçmesinin bir payı olduğunu düşünmüyor ya da bunu önemsemiyor. Suriye politikasına verilen destekteki artış, kamuoyunun el Bab operasyonunun sonuç vermesini daha bir müddet beklemek niyetinde olduğuna da işaret ediyor. Suriye rejiminin, Rusya’nın şehrin güneyini bombalaması neticesinde şehre taarruz etmesi ihtimali varsa da bu şimdilik görüşleri etkilememişe benziyor.
2016 yılı sonuçları, geçen yıl yaşanan gelişmelerin Türkiye kamuoyunun Batılı müttefiklerle arasındaki bağları fena halde hırpaladığını da gösteriyor. Bu durumda en yüksek paya sahip olayın 15 Temmuz FETÖ’cü darbe teşebbüsü olduğuna kuşku yok. İkinci sırada ise özellikle ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği destek geliyor. Türkiye kamuoyu Batılı müttefiklerin o feci geceden sonra, ülke ciddi bir travma içindeyken gerekli dayanışmayı göstermediğine kani. Nitekim Fethullah Gülen’in ikamet ettiği ABD’yi Türkiye’nin müttefiki/ dostu diye görenlerin oranı 2015’te yüzde 35.4 iken, 2016’da 11.3’e inmiş. Benzer şekilde “2015’te Türkiye NATO’ya üye olmalıdır” diyenlerin oranı yüzde 69.5 iken, 2016’da bu oran yüzde 58’e düşmüş. Türkiye’nin ilişkilerini normalleştirdiği İsrail tehdit oluşturanlar arasında yüzde 73.3 ile birinci sırayı gene kimseye kaptırmazken, ABD yüzde 59.5 ile ikinci sırada. AB üyeliğini isteyenlerin oranı da yüzde 65.1’den 45.7’ye düşmüş.
Geçen sene kamuoyu Rusya ile ilişkileri, Rus uçağının düşürülmesi ve Moskova’nın koyduğu ambargolar nedeniyle sorunlu görmüş, bu ülkeyi tehdit olarak değerlendirmişti. İlişkiler düzeldiği için önceki sene Rusya ile işbirliği yapılması gerektiğine inananlar yüzde 2.9 iken, 2016’da bu oran yüzde yüzde 12.9’a çıkmış. Türkiye’nin özellikle Suriye politikasında Moskova’nın çizgilerine gelmiş olması ve buna uygun politikalar uygulaması da belli ki kamuoyunca bir sorun olarak görülmüyor.