Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HEMEN her gün Trump yönetimiyle bağlantılı bir skandal çıkıyor. Çoğu seçim kampanyasıyla bağlantılı olarak ve Rusya’nın seçimlerdeki etkisini araştırmak üzere atanan özel savcı Robert Mueller’in çalışmaları kapsamında su yüzüne çıkan ilişkiler ağı insanı gerçekten şaşırtıyor. Bunun da ötesinde, Trump yönetiminin daha doğrusu Trump Ailesi’nin ve yakın dostlarının bazı konulardaki siyaset tercihlerinde işleriyle ilgili çıkarların izi görülüyor.

        Bunun iki çarpıcı örneği geçen haftalarda ortaya çıktı. Gelişmelerin niteliği Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman’ın 17 Mayıs tarihli yazısında New York Times Gazetesi’ndeki köşesinde, “ABD Başkanı Çin hükümetinden aldığı bir rüşvet nedeniyle ülkenin ulusal güvenliğine ihanet mi etti” sorusunu sordurdu.

        Çin’e yönelik ağır bir korumacılık paketini gündeme getirip Pekin’in buna uymasını talep ettiği sırada Trump aniden ZTE adlı ve Amerikan yönetimleriyle başı sık sık belaya girmiş bir elektronik aletler şirketine yönelik yaptırımları kaldırması için Ticaret Bakanlığı’na emir verdiğini söyledi. Bu şirket Amerikan teknolojisi kullanan, entelektüel mülkiyet haklarını ihlal eden ve ürünlerindeki programlarla casusluk yaptığına inanıldığı için 1.2 milyar dolarlık cezaya çarptırılmış ve yedi yıl boyunca Amerikan teknoloji şirketlerinden mal alması yasaklanmıştı.

        Amerikan istihdamının Çin, Meksika, Avrupa rekabeti nedeniyle gerilediğini, Amerikan işçilerinin serbest ticaret nedeniyle mağdur olduğunu söyleyerek seçilen Başkan’ın sunduğu gerekçe de yüksek sayıda Çinlinin işlerini kaybetmeleriydi! Bu kararın şoku atlatılmadan bir Çin devlet şirketinin, Trump Ailesi’nin de ortakları arasında olduğu Endonezya’daki bir projeye yüklü miktarda yatırım yaptığı ortaya çıktı.

        NÜKLEER ANLAŞMA

        Bir başka örnek, Başkan’ın damadı Jared Kushner’in ailesinin şirketine ait batık bir binaya yatırım yapmayı reddeden Katarlıların geçen hafta bu yatırımı yapacaklarının ortaya çıkmasıydı. Aradan geçen zamanda Trump, dışişleri ve savunma bakanlarının uyarılarına rağmen Suudi Arabistan-Katar zıtlaşmasında Suudların tarafını tuttu. Katar’ı terörü destekleyen bir ülke olmakla suçladı. Kendisine yönelik Birleşik Arap Emirlikleri- Suudi Arabistan baskısının hayli can yakması nedeniyle Washington ile ilişkilerini düzeltmek için büyük çaba harcayan Katar, belli ki sonunda ikna edici oldu. Geçenlerde Trump, Suudi Arabistan’a Katar’ın yakasından düşmesini söyledi, Washington-Doha ilişkileri iyiye gitmeye başladı ve dünya Kushner Ailesi’nin mali sıkıntılarının bittiği müjdesini aldı.

        Trump, kendinden önceki başkanların aksine vergi beyannamelerini kamuoyuna açıklamamış ve şahsi işlerinden tamamen kopmamıştı. Zaten Rusya soruşturmasında giderek daha da netleşen tablo, Başkan’ın Rusya ile ilişkisinde para aklama boyutunun ağırlık taşıdığıydı. İddialara göre çok sayıda Rus oligark, Trump’ın emlak şirketi üzerinden paralarını ABD’ye taşıyabilmişlerdi. Bunun ötesinde Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki ilişkinin tam niteliğinin ne olduğu da bir ihtimalle Mueller’in soruşturmasının sonunda açıklık kazanacaktır.

        Rusya ilişkisi, Moskova’nın ABD seçimlerine doğrudan ya da dolaylı olarak müdahalede bulunup bulunmadığını da açığa çıkaracaktı. Henüz o soruşturma bitmeden ortaya çıkan bir başka hat, Trump kampanyasına, Obama’nın İran politikasından şikâyetçi ve Hillary Clinton’dan hazzetmeyen Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın maddi katkı yaptıklarına işaret ediyor. Bu iki ülkeyi temsilen George Nader adındaki bir madrabaz ile sosyal medya manipülasyonunda uzmanlaşmış Joel Zamel adlı bir İsrailli ve Cumhuriyetçi Parti’yi destekleyen bir işadamının, Trump’ın oğluyla buluştukları ortaya çıktı. Seçimler yapıldıktan sonra Nader’in Zamel’e 2 milyon dolara yakın para ödediği iddia ediliyor.

        Uzun lafın kısası, Amerikan seçimlerine yabancı ülkeler, kampanya üzerinden müdahale etmiş gibi görünüyorlar.

        Kudüs’ün başkent olarak kabul edilmesi ya da İran’la nükleer anlaşmadan çıkmak gibi kararları bu unsurlar olmadan ele almak, bu veriler ışığında eksik kalır gibi duruyor.

        Diğer Yazılar