Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu açılışının en heyecanlı konusu, Filistin devletinin kabul edilmesi. Aslında henüz bu konuda netleşmiş bir durum yok. Filistinliler halen herhangi bir teşebbüste bulunmayabilirler. Tanınmak ve diplomatik ilişki kurabilecek duruma gelmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne başvurabilirler veya Genel Kurul'da statülerinin değişmesini isteyebilirler.

        Öncelikle bilinmesi gereken bu seçeneklerden birini tercih edecek olan örgütün Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) oluşu. FKÖ, BM'de Filistinlilerin temsilcisi olarak gözlemci statüye sahip. İşgal altındaki topraklarda yönetimden sorumlu olan Filistin Yönetimi'nin BM indinde bir statüsü yok. Tam da bu nedenle Filistinlilerin bağımsızlık talebine İsrail ile birlikte FKÖ üyesi olmayan Hamas da karşı çıkıyor.

        Bu noktada Filistin Yönetimi Cumhurbaşkanı ve FKÖ'nün başkanı Mahmut Abbas'ın yolundan dönme şansı yok. Uluslararası Kriz Grubu (ICG)'nun kapsamlı raporunda da vurgulandığı gibi, "Filistinlilerin çoğu BM yoluna güçlü destek vermiyor ancak karşılığında yeterli bir şey almadan da bu yoldan dönülmesine şiddetle karşı çıkacaktır." Bu durumda FKÖ ya Güvenlik Konseyi'ne ya da Genel Kurul'a başvuracaktır. Devlet statüsünü verebilecek olan kurul Güvenlik Konseyi.

        Güvenlik Konseyi'nde iki tür sorun var. Birincisi başvurunun geçmesi gereken bürokratik merhaleler nedeniyle bunun ele alınması çok uzun sürebilir ve iş iyice tavsar. İkincisi ise, eğer süreç hızlandırılsa bile ABD Filistin devleti kurulmasına karşı çıkacak ve böyle bir kararı veto edecektir. Başkan Obama, geçen sene Filistin devletinden yana olduğunu söylemiş bulunduğundan bu tavır, İsrail söz konusu olduğunda Amerikan yönetiminin çaresizliğini ve ikiyüzlülüğünü de bir kez daha ortaya dökecektir.

        Arap dünyasına ve toplumlarına, kahramanca başlattıkları demokratik başkaldırılara destek verdiğini söyleyen bir Başkan'ın Filistin'in egemenlik, bağımsızlık ve özgürlük hakları söz konusu olduğunda olumsuz tutum takınması ABD'nin bölgedeki prestiji açısından büyük hasar yaratacaktır. Tam da bu nedenle ABD'de hiç beklenmedik kesimler Başkan'ın veto fikrini yeniden gözden geçirmesini istiyor. Ancak Amerikan siyasetinin gerçekleri Başkan'ı bu tercihe zorluyor.

        Bu durumda nispeten gerçekçi gibi gözüken tercih FKÖ'nün Genel Kurul'a bir teklif götürerek statüsünü değiştirmesi. Halen gözlemci üye olan Filistinlilerin üye olmayan devlet statüsünü talep etmeleri mümkün. Genelde Filistin'e sempatiyle yaklaşan ICG raporu bu konuda Filistinlilerin AB ile birlikte hareket edebileceklerini savunuyor.

        Bu konuda yazdıkları yazıda Avrupa Komisyonu'nun dış ilişkilerden sorumlu eski üyesi Javier Solana ve eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Mahti Ahtisaari AB üyelerini on gerekçe öne sürerek evet oyu vermeye davet ediyorlar. Böyle bir kararın iki devletli çözüm ihtimalini canlı tutacağını, Filistin'e en yüksek yardımı veren AB'yi devreye sokacağını ve muhtemelen öfkeden köpüren Filistin halkının üçüncü bir 'intifada'yı başlatmasını engelleyeceğini savunuyorlar.

        ABD'nin ve onun liderliğindeki "Dörtlü"nün ikiyüzlülüğünün iyice sergilendiği bir dönemde Filistin meselesinin Birleşmiş Milletler'e dönmesi aslında doğrudur. İsrail varlığını bu kuruma borçludur ve BM'nin 1947'deki kararı bir Arap ve bir Yahudi devletinin kurulmasını öngörmüştür. İsrail gibi Filistin devleti de meşruiyetini temelde bu karardan almaktadır.

        Filistinlilerin statüsünü değiştirecek Genel Kurul kararı 1947 kararına atıfta bulunup, 1967 sınırları içinde, toprak değişikliğini içeren bir öneriyle çıkarsa nihai sonucun önemli ögeleri de kayda geçmiş olacaktır.

        Bölgenin ve dünyanın istikrarını ilgilendiren barış İsrail aşırı sağına teslim olmuş aciz bir ABD yönetimine artık ipotek edilmemelidir.

        Diğer Yazılar