Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

“Tek yapabildiğimiz acı çekmemesi için tedbirleri almak ve isteklerini yerine getirmek.

Dünden beri morali biraz daha iyi. Hatta bugün terasa çıktı, çok sevdiği piposunu istedi. Nasıl sevindik anlatamam.

Mutlaka size yazmak istedikleri vardı. Bana dikte ettirerek yazdırdı, kontrol ettikten sonra size göndermeme müsaade etti.

Çok sağolun. Sağlıcakla kalın.

Nalan Yurtsever”

***

Son günlerde birkaç kez konuşmuştuk onunla.

“Hayatının arkadaşı” Nalan Hanım, çok sevdiği çocukları oradaydı.

Viyana’da bir hastaneden, zor konuşarak belki, ama yine her kelimesini özenle seçtiği o telefon görüşmesinde ona söylediğimi size de tekrarlayayım:

Sen iyi bir insan, iyi bir gazeteci oldun hep. Benim de canımsın.

***

Ali Haydar Yurtsever, 16 yılımı verip bir gün kovulduğum Milliyet’in o özel dönemlerinin “Viyana muhabiri”ydi. Dünyanın en sakin şehirlerinden birinde temsilci.

Ama Ali Haydar sakin Viyana dışında, kaynayan her yerdeydi.

Körfez savaşlarında Irak, Pakistan, Somali, Romanya, Bosna.

Tarih kanla ve onca canla acı çekerken, “Gazeteci” hep ateşin ve ölümün tam ortasındaydı.

Gazeteciliğin bugünkü sefaleti karşısında şöyle düşünün:

Yabancı ajanslar, dünyanın büyük gazeteleri, onun tek kare fotoğrafının peşindeydi.

Başkası olsa dünya paraya satabileceği tek bir karenin, her anın hesabını Milliyet’e veriyor; fotoğraflarını ancak gazete namına dışarı satıp prim alıyordu.

O kıyım, savaş ve katliamlarda hayatını kaybetmedi ama hayatından kaybetti.

Ailesinden hep ayrı kaldı; yaralandı, kaza geçirdi. Sağlığı bozuldu.

Gazetecilik aşkı kadar, dürüstlüğü, doğruluğu, insanlığı ile hep çok kıymetli oldu benim için.

2001’de Milliyet’ten kovulduğumda, işte Özkökler’in, Y. Yılmazlar’ın Lale devriydi; Ali Haydar hala oradaydı ama…

Bir süre sonra, hayatını o gazete için ortaya koymuş o gazeteciyi de kovdu, küstah bir “medya zihniyeti”.

Üstelik yıllarca ölümle kovalamaca oynamış gazetecinin maaşını “asgari ücret” gösterip küçük bir tazminat ödemeye kalktılar.

Tazminattan kaçırmak istedikleri gerçek maaşını ay ay biliyordum, son zammını bile ben yapmıştım.

Ali Haydar dava açtı, mücadele etti.

Kendim için bile yapmadığım bir şeyi, ona yapılan katmerli haksızlığa isyanla yaptım; şahit oldum duruşmalarda. Esas maaşının ne olduğunu ispatta yardımcı oldum.

Elbette hakkı hiçbir maddi karşılıkla ödenemezdi de, “İnsan kaynakları ve müessese” denen “İnsansız medya aracı” mecburen tazminatını ödedi.

Ali Haydar sonradan Anadolu Ajansı için koşturdu. Onların ne yaptığını da kendi anlatıyor aşağıda!

Al piyasanın vicdansızlığını vur devletin vicdansızlığına işte!

***

Ömrünü gazeteciliğe adamıştı; gazetecilik onu törpüledi ve bir hastane odasına bıraktı.

Bunları yazarken, yarım asır önce 6 yaşındayken Samatya SSK Hastanesi’nin bir odasında gazeteci babasını yitirmiş o çocuğum ben yine!

Gözlerim elbet çok yorgun ama yaşlar yine öyle çocuksu yaşlar işte!

Onun ısrarlı isteği diye, ona da hastanede okusunlar diye, bana “teşekkür” ettiği son mektubu biraz utanarak koyuyorum.

Telefonda dedi ki: “Müdür, sen beni çok yazdın. Mahcuptum. İzninle ben de bir kez seni yazmış olayım.”

Size hitap ederek başladığı mektup işte:

***

“Sevgili dostlar;

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve her hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Nazım Hikmet’in dizelerini çok severdim.

Savaş cephelerinde ise hep kendi dizelerimi tekrarladım: Ya Allah ya Muhammed, ya Allah ya Ali! Ben bu savaşın tarafı değilim!

1. ve 2. Körfez savaşlarında, Yugoslavya’nın parçalanmasında gelişmeleri bildirirken, yazma gücünü benden esirgemeyen, destek olan sevgili dostum Umur Talu’ya, ilgilenen tüm meslektaşlarıma çok teşekkür ederim.

Yaklaşık bir yıldan beri kanser denilen illetten tedavi gördüğüm dönemde desteğini esirgemeyen Umur Talu’ya yürekten sevgilerimi sunuyorum. Gösterdiği dostluğun, güzel ilginin iyileştirici gücünü hissediyorum.

Son bir yıl içinde tedavi gördüğüm dönemde, yabancı bir ülkedeki işime son veren ülkemin ulusal ajansı AA’nın bu insanlık dışı kararını gündeme getirdiği için de.

Savaşı izlemek üzere boynumda makinemle, işgal altındaki başkent Saraybosna ve İgman Dağı’nda, inançlı bir insan olarak hep dizelerimi tekrarlıyordum.

Öyle bir vahşet içinden inancımla evime geri döndüm. Şimdi bulunduğum hastane ortamından kurtulup bir şekilde aileme, çocuklarıma kavuşabilmem için de dizelerimi aynı inançla tekrarlıyorum.

Sevgili Umur, bana yapılan mesleki yasa dışı haksızlıkları dile getirerek her zaman doğru ve adil olanı savundun; haksızlıkları düzeltmek için mücadele verdin, başarıya da ulaştın.

İzninle, bugün o değerli köşende misafir gazeteci olarak, bu insani şeyleri gündeme getirerek, dostluğumuzu anlatmak istedim.

Yaptığın her şey için sevgilerimi sunuyorum.

Ali Haydar Yurtsever, Viyana’da işsiz gazeteci”

***

Ben de tüm yaptıklarını, çabalarını, emeğini, cesaretini, doğruluğunu hep sevgiyle hatırlıyor, anıyorum, İşsiz ama Eşsiz Gazeteci!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar