Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

12 yıl oldu, bir 12 yıl daha olur.

Yüzde 50 oldu, yine olur.

Her gün daha iyi öğreniyoruz, her gün işin sırrından bir parça daha kavrıyoruz..

Teşekkürü borç biliriz.

Bu işin bir sırrı da hakikaten şu son konuşmada yatıyor.

Türkiye Her Şey Teknik Direktörü Cumhurbaşkanı, Türkiye Futbol Teknik Direktörü Terim’e yapılan eleştiriler karşısında şöyle dedi:

“Ne yapsın, çıkıp kendi mi oynasın!”

***

Hakikaten bu formül çok önemli.

“Başarı”nın sahibini “başarısızlıkların, yanlışlıkların, felaketlerin” kiracısı, leasingcisi bile yapmıyor.

O yüzden, top senin kalende dört döndüyse, futbolcularda sorun.

O yüzden, dış politikadan iç patikaya, kimi lastik patlamışsa, hep başkaları yüzünden.

O yüzden, vuranlar değil, vurulanlar suçlu.

O yüzden, olanlar değil, yazanlar suçlu.

O yüzden, düşürenler değil, düşenler suçlu.

O yüzden, gazeteci veya başkası, “herkesin acil operasyona ihtiyacı var”; ama otorite operatörlerinin tek faulü bile yok.

Elbet herkesle oynayabilirsin, otorite olarak…

Ne yapıcan, çıkıp bi de kendin mi oynican!

***

Karizma böyle bir şey olmalı.

Asla çizdirmiyorsun; çünkü hep başkasını çiziyorsun.

Hele bir de imparatorlar sultanlar birbirini ağırlarsa.

Hakikaten; ne yapsın yani, kendi mi oynasın!

***

Mesele sadece birini sevmek, ona güvenmek, hayallerine saygı duymak meselesi değil.

Mesele, arkasında olduğun bir “otorite”nin sarsılmasından hoşlanmamak.

Otorite, otoritenin kaynağı ve kefili çünkü.

“Mutlak otorite”nin her tür eleştiri, suçlama ve hatadan azade kılınması mesele!

Cumhurbaşkanı memleketin ve dünyanın her mevzuunda ve her insanın hayatı üzerinde nasıl sarsılmaz otorite ise…

Futbol Teknik Direktörü de, Milli Takım’ın değil, adı üzerinde Türkiye’nin futbol otoritesi.

Bir benzeri, bir eşi yoksa hata yapmasına, yanlışı olmasına da imkan yok!

Otorite ile otoriter arasında zaten tek harflik bir bonus ilavesi var.

O “r” de, çok arama, “karizma”nın içinde mevcut!

***

Yine aynı açıklamayla gelen, “Brezilyalıların, deniz kenarında kumda top oynadıkları için kaslarının güçlenmesi, atak ve güçlü olmaları; bizim gençlerin halı sahada, sentetik yerde maç yapmaları” da 4-0’ı açıklayan bir “otorite(r)” teşhis olarak önemli.

İtiraf etmeliyim ki ben de küçükken böyle düşünüyordum.

Birçoğumuz, Brezilya’ya hayranken, onun yoksul çocuklarının nasıl top oynadığına bakıp kendi yoksulluğumuzun neden öyle coşmadığına hayıflanarak öyle düşünmüştür.

Bunu “geçmiş köleliğin izleri; favelalar, yoksul milyonlarca kayıp genç arasından sıyırma mücadelesi” olarak açıklayan başkaları da var.

Öyle ya, Brezilya sadece Milli Takım değil; ülke dışında oynayan 10 bin kişilik futbolcu ordusu mevcut.

Hepsi tartışmaya değer görüşler.

Nitekim bize 3 atan İzlandalılar da herhalde “kum üstünde mi yetişmeli, buz üstünde mi” diye 3-5 bin kişi aralarında konuşuyorlardır.

Almanların, Hollandalıların, son yıllarda “tamamen organizasyon”la denizden midye çıkarır gibi acayip bir futbolcu kuşağı çıkaran, “göçmen kökenli çocuklar”dan azami yararlanan Belçika’nın da başı kuma gömülü değil tabii!

“Üç tarafı denizle çevrili bir ülke”de¸ bizim çocukların neden kumsallarda oynamadıklarının, oynayamadıklarının, kumsalların ne olduğunun, kimin olduğunun da tartışması yapılabilir; tabii müsaadenizle!

***

Otoritelerin izniyle şunları da söylemezsem ölürüm:

1. Brezilya futbolu, manzara öyle daha güzel olsa da, ayağı ağırlaştıran kumsaldan ziyade, küçük sahada küçük topla, çabuk düşünme, hızlı hareket demek olan “futsal”a dayanır, derler!

2. Brezilya futbolunun özü ve özelliği, çocuklar üzerine küçük yaştan çöreklenen otoriteye değil, tam tersine onların futbolla özgürlüğe koşuşunda, mevkilerini bile kendilerinin buluşunda yatar, derler!

***

Burada söz ve müziği ustalara bırakayım.

“Kumsaldaki Ayak İzleri”nin de “yabancı menşeli, yerli aranjman” olduğunu dert etmeden.

Enrico Macias’ın şarkısına, Fecri Ebcioğlu’nun sözleriyle, ister Juanito’dan, ister Selçuk Ural’dan, ister Rafet El Roman’dan gelsin:

Kumsallar boyunca bak ayak izlerimiz var

Deniz bile silmemiş, söyleyeyim bak neden

Aşkımıza hürmetten.

Deniz çoktan duruldu

Kumsallar da boş artık

Birkaç iz kaldı bizden, söyleyeyim mi neden

Aşkımıza hürmetten

...

Yürüyelim yeniden, silinmemiş izlerden

Deniz kumsal sevinsin, benim için sen teksin

İzler bekler nerdesin.

***

Bu yazıyı yazdım, söyleyeyim mi neden?

Futbola aşkımdan, otoriteye hürmetten!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar