Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Recep mayına da basabilirdi. Binlercesi, devletinkiler, örgütünkiler, komşudakiler, unutulmuşlar hep pusuda bekliyordu.

Recep mayına basmadı; patlama onun ayağına, avucunun içine kadar geldi.

Zeydan Köyü’nde misafirdi, yoldan araba araba askerler geçti. Canım memleketimin her köşesinden gençler işte. Gençtiler, geçtiler, yola bir şey düşürdüler.

Her yabancı cismin muhtemel bir oyuncak ve büyük ihtimal ölüm olduğu bir yerde, gökten üç elma, büyülü bir masal düşmeyecekti ya.

Recep o acı gerçeği aldı, demirin soğuğuna sıcacık elindeki taşla vurdu.

Taş patladı. Köy patladı. Ülke patladı. Dünya patladı. Evren patladı.

Uçaksavar mermisi Recep’in elini uçuruverdi.

Mermiyi kim düşürdü, eli kim uçurdu, Recep ne kadar çok ağladı, artık önemi yok!

Oyun oynarken, ne olsun ki, tabii zorlanıyor.

Şükretmesini bilirsiniz, değil mi?

Şükür. Eli öldü ama Recep yaşıyor!

***

Milliyet’ten itibaren “mayına, patlayıcıya kurban çocuklar”ı çok yazmıştım.

Recep’in küçük-büyük öyküsü ise Ahmet Şık’ın mayın ve patlayıcı kurbanları üzerine kitabındaki fotoğraflar için istediği küçük yazılardandı.

Mayın kurbanları derken, kara mayınları yasağına uyulmaması üzerinde durdum. “Mayın kahpeliktir” diye.

Derken “mayın temizleme ihalesi” çıktı ortaya. 2006 ve sonrasının büyük tartışması.

Muhalifinden muhafazakârına, herkesin hatırlaması gereken o mesele.

***

O sıra “kanlımız değil, kankamız” olan Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ve arazinin değerlenmesi gündeme gelmişti.

Devletin öncelikle kendi insanına karşı ve kendi toprağına, kaçakçılık, eşkıyalık, sonra “terörle mücadele” derken döşediği mayınların, hem kara mayınları yasağına uymak hem araziyi ortaya çıkarmak için temizlenmesi.

Kim yapacaktı bu işi?

Erdoğan hükümeti, “işin İsraillilere verilmesi”ne meylediverdi.

Unutmuşsunuzdur. Öyle işte!

Filistin, Gazze orada, “One minüt” buradaydı ama, “iş işti” işte.

Arzu sadece temizlik de değil; temizleyenlerin o toprakları 49 yıl boyunca işletebilmesiydi! Bu araziler mayın ekilmek için onlarca yıl önce köylünün ekininden alınmıştı; benim de savunduğum, yeniden köylülere verilmesiydi.

Çok yazı yazdım; başkaları da yazdı. Allah için, bugün Havuz’da debelenenlerin bir kısmı o gün daha bağımsızdı; onlardan da epeyce karşı yazı yazan, hatta benim yazılara atıf yapan da oldu. (Bugün göremeyeceğiniz türden bir başlık mesela: Muhafazakâr yazarlar Başbakan’ı eleştirdi!)

***

O sırada Başbakan, Galataport’un elden Ofer’e teslimine karşı çıkanları “Sermaye ırkçısı” diye suçladığına benzer şekilde, yine çok kızdı:

“Suriye mayınları temizledi, biz de yapalım istedik. 210 bin dönüm organik tarım yapabileceğimiz alan kazanalım. Hemen yakıştırma başladı, ‘İsrail’e peşkeş çekeceksiniz’ diye. Bu zihniyet hala aynı yerde. Vatan toprakları üzerinde yatırım yapan küresel sermaye şu dinden bu dinden diye ‘Eyvah Türkiye elden gidiyor’ demek bu kadar kolay mı? Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bazen biz de bu yanlışa düştük. Bu aslında faşizan bir yaklaşım neticesiydi. Paranın dini, milleti, ırkı olmaz. Ne yazık ki öyle olduğunu zannedenler var. Birileri diyor, Yahudi sermayesi olmaz. Adam burada yatırım yapacak. Burada İzak çalışmayacak, Ahmet, Mehmet çalışacak. Bırak George olsun, gelsin yatırım yapsın. Bu bağnaz zihniyetle yarınların aydınlık Türkiye’sine yürünemez.”

Genelkurmay da en azından NATO yapsın diye ısrar ediyordu!

***

Açıkçası, dün de bugün de, “Farklı etnik kimlikte olanlar kovuldu… Kazandık mı? Faşizan yaklaşım… Yanlış” kısmına imza atarım. Diğer kısmı ise varlığımıza armağan olsun!

Yeni Cumhurbaşkanı ise eski sözüne imza atar mı, bilemem.

(Zaten o konuşmasından iki gün önce, “Türkiye’deki 40 bin Ermenistan vatandaşını kovmak”tan da söz etmişti.)

Kapitalist, zengin İzak (ve Corc) ile işçi İzak arasındaki ayrıma, hatta Türkiyeli İzak’a bile kapanan kapıya o sıra bir yazıda dikkat çekmiştim; bugün de dikkatinize sunarım:

Sermayenin küreselliğine övgü… İşçilere ise münasip görülmeyen enternasyonalizm!

***

Bu konuya neden geldim?

Suriye mayınları meselesi, büyük tepki yüzünden sonra “yüzde 51 yerlileşti”; nihayetinde de az ortada kaldı; belki seneye girişilir.

O sırada milyarlarca dolar deniyordu; anlaşıldı ki yüz milyon dolarlı olabilir.

Şimdi özellikle Doğu, tüm İç Güvenlik Bölgeleri’nde de Suriye sınırının üç katı alanda temizlik gündemde.

Belki İsrailliler yok ama iş NATO, Birleşmiş Milletler kontrolünde; onların şartlarına teslim. Milli hükümet, Milli Savunma ve milli Genelkurmay’ın tercihi böyle!

Oysa kürsülerde Cumhurbaşkanı, Başbakan iki de bir “Yabancılaaar” diye köpürüyor; “5 daha mı büyük” diye soruluyor; 90 adet ABD atom bombası İncirlik’te sere serpe yatarken!

Milli Savunma’nın “Lojman yapılabilir” diye TOKİ’ye verdiği Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Atış Alanı temizliği bile “yabancııı” NATO Ajansı NAMSA’ya bağlandı.

Hani Topal Osman’ın, öldürdükten sonra Ali Şükrü’yü attığı Mühye Köyü civarı!

Sırada, 25 askerin dokularının kazındığı Afyon Cephanelik Patlaması’nın paramparça bakiyesi var:

Çocukları yerli yapımı havaya uçurduk; 200 dönüme dağılan mühimmatı yabancılar temizleyecek!

***

Bu kadar sözün kısası, kıssası benim için şu:

Büyük Recepler çok konuştular ama Küçük Recepler’in minik hayatlarını, küçücük ellerini, kollarını, bacaklarını koruyamadılar.

Mayın kahpeliktir; temizlik şart.

Lakin bu toprakların her karışında bu paramparça çocukların hakkı var.

Ne çiğneyin, ne çiğnetin!

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=121408

Ayrıca geniş bir mayın arşivinden bir, iki parça:

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/04/talu.html http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/10/talu.html
Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar