Balyoz'dan Kabataş'a… Onlar hep haklı, hep ahlaklı!
Dünyanın her yerinde, doğru veya yanlış, iktidarların politika değişikliği olabilir, yalan da söylendiği olur.
Ama bu kadar yalan fazla!
Hem bu kadar yalan fazla, hem bu kadar pişkinlik çok fazla!
***
“Balyoz belgeleri” ortaya çıktığında (çıkarıldığında) şunu söyleyen kişi 2010’un Başbakan’ı:
“Hukuk dışı girişimlere izin vermeyeceğiz. Zannediyor musunuz ki biz bunları hiç duymuyoruz. Ama işimize baktık. Ne yazık ki onlar da işlerine baktılar. Kirli planlara asla prim vermeyeceğiz. Son zamanlarda bazı gazetelerde görüyorsunuz. Bu iş artık gizli kapılar ardında kalmıyor. Artık yok öyle. Her şey ortaya çıkıyor. Bundan sonra kim bilir neler çıkacak. Ne olursa olsun boynumuzu asla bükmeyeceğiz. Vatandaşını tehdit gören anlayış çağ dışıdır.”
Gördüğünüz gibi belgelerden emin, hakikatten emin, bundan sonra çıkacaklardan emin!
O gün de epeyce tayin ettikleri bir yargı düzeni vardı…
Şimdi “tamamen Saray’da tayin ettikleri” yargı düzeninde belgeler aynı anda hem “gerçek oldukları” hem de “sahte oldukları”, gerekçesiyle “Gizli kapılardan dışarı taşıyan” gazeteci Mehmet Baransu tutuklandı!
***
Gazeteci tutuklandı; lakin nasıl ki dün o sözü söyleyen ve haklı, yanılmaz, mutlak doğru bir iktidar ve Başbakan olmuşsa…
Bugün de yine haklı, yine yanılmaz, yine mutlak doğru bir iktidar ve Cumhurbaşkanı var!
Belgeler sahteyse, iktidarlarınca onca insan “darbeci” diye, yaş kuru demeden mağdur edildiği halde…
Belgeler doğruysa, şimdi iktidarlarınca “darbeciler” bırakılıp başkası tutuklandığı halde!
Herkes doğrunun veya yanlışın öyle böyle bir bedelini ödüyor…
Bu işlerin esas kârlıları, güçlüleri herkesi yiyor ve sofradan hep hesap ödemeden kalkıyor!
***
Dönemin bir bakanı nasıl da coşmuş o gün; “belgeler, haberler” çıkınca:
“Bir gemi dolusu çocuğu havaya uçurma planları var. Yargı gereğini yapıyor ama ana muhalefet lideri başta, küçük göstermek, hiç olmamış göstermek için 'yakalananlar planlı mıydı, başkası tuzak kuruyor' diye yaklaşım sergileyebilen bir tutum var. Yazıktır, günahtır. Bir gemi dolusu çocuk havaya uçurulsaydı da bunları kim havaya uçurdu diye onu mu arasaydık?”
Kim olduğu bile önemli değil, çünkü hemen hepsi öyleydi.
Diyelim şimdi “hakikat ortaya çıktı”…
İki şık var:
Onlar yalansa utanırsın, sıkılırsın, hatta istifa edersin…
Onlar gerçekse şimdi daha da beter utanır, sıkılır, hatta istifa edersin!
***
“Ergenekon, Balyoz” gibi meseleler elbette en karışık olanları.
Planlar, ses kayıtları, CD’ler, belgeler, gerçekler, tezgâhlar, sahteler birbirine karışmış, karıştırılmış olabilir.
Lakin bir de “Kabataş” var!
Kabataş, yalana dayalı propagandanın, bir nevi “Balyoz’da camiye bomba” gibisinden tahayyüllerin, toplumu yalanlarla yarmanın, yüzde 50’yi nefretiyle evde zor tutulan hale getirip öteki yüzde 50’yi de karşı nefretle doldurmanın simgesi artık.
Öyle ya, “Kabataş’ta başörtülü kadına, hem de bebek arabasıyla iken saldıran, belden yukarısı çıplak, deri eldivenli, siyah bandanalı 70 kişilik erkek grubu” yalanını, hem de birinci ağızdan, mağdurla röportaj tarikiyle yayan gazetecinin avukatı şimdi “yalan”ı ve “ağlamalar”ı teşhir etti.
Belki “Yalan”a dolanmış müvekkile “Fidel”, yani “sadık” olmaktansa, hakikate “Fidel” olmayı tercih edip!
“Kabataş tarikiyle tahrik”in taşıyıcısı “Elif Hanım” başta, “gazeteciler”in elbet ağır sorumluluğu var.
Ancak bir de, Gezi’ye katılan, sempati duyan genç yaşlı, büyük çocuk, Çarşı veya başka şeylere karşı herkesi “şeytanlaştıracak” ve “başörtülüleri, dindarları, başka hassasiyeti olanları” öfkeyle dolduracak biçimde her gün “Bunlar başörtülü bacımıza saldırdılar” diye bağırmış olanlar var.
Nereden bilebilirsiniz, mütedeyyin bir polisin öfkesinde; “şeytanlardan biri”ni tekme, tokat ve sopayla öldürebilenlerin çıldırışında böyle “haberler”in de etkisi olmadığını?
Onca gazı infilak ettiren bir kibritin de bu olmadığını iddia eder misiniz?
***
Bundan ötürü çok sıkılmış bir iktidar mensubu görüyor musunuz?
Ortaya çıkmamış (ve tam tersi çıkmış) görüntülerden rahatsız, vicdanı alt üst, utanan kimler var?
“Kabataş’ta görüntüler var” diye çınlayan sesleri hatırlıyor musunuz?
Yaralıların, gazdan etkilenenlerin sığındığı cami için “içki içtiler” diye bağırıp sonra Kabataş’ı anlatanları?
***
O da yalan bu da yalan, var biraz da sen oyalan diye bir düzen var Yunus!
Gerçi seninle tam aynı fikirde değil zamane şairleri, çünkü yeni şiir diyor ki:
Mal da talan, mülk de talan!
Hep doğrular, hep haklı, hep ahlaklı!
Not: Masumların da hayatını çalan (hakiki veya düzmece) “belgeler” bir yana; kanaatim, 2001 sonrası çok sayıda darbe senaryosu olduğu, ancak TSK (ve ABD yönetiminde) hep çatlak bulunduğu yönünde. Bu konuda çok yazdım zaten. Birilerinin darbeciliğini başkalarının yalancılığı, onların yalancılığı ve kışkırtıcılığını da birilerinin darbe heveslisi olması aklamaz Hakkı!
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce