Kimine her yer Soma, kimine her şey Tekme!
AKP öncesinde de bir hukuk devleti zaten hiç olmamıştı…
O yüzden Kin ve Fesat devleti oluşturmak da zor olmadı!
***
İstemediğin bir karar veren (tut ki komplo) hakimi tutuklamakla da yetinmeyip doktor eşini işten kovan bir Kin ve Fesat bu Esat!
Bu işin vicdanı yok da, aklının bir köşesinde “masumiyet karinesi” hiç olmadığı gibi, velev ki suçlu olsun, “suçun şahsiliği” de yok.
Emeğe, bir insanın haklarına, bir kadının hayatına saygı hiç yok.
Bunu en açık biçimde bir senede işyerlerinde katledilmiş 1800’den fazla işçi söyleyebilirdi ama onları “oralara gömdüler” çoktan!
Sermayenin ve devletin bir insafsızlık, izansızlık ve vicdansızlık olarak saldırganlığını o işçilerin biten hayatları da biliyor, Dink’in çocukluğunun ve yetim çocukların Armen Kampı’nın yıkılan duvarları da.
***
Bir Tekme halinde örgütlenmiş bir şey bu.
Koskoca bir Tekme!
Bazen ekmek teknesine vuruyor o tekme…
Bazen yere düşmüş bir işçiye…
Bazen kocası tutuklanmış bir kadına…
Bazen Ağrı’daki gibi, iktidara itirazını dillendiren başörtülü kadına.
Bazen bir öğretmeni öğrencilerinin önünde tekmeliyor…
Bazen bir çalışanı şantiyede…
Bazen 13 yaşında bir çocuğu “Başbaşkana hakaret etti” diye.
Hayattaki bir tiyatrocuyu, fikirleri farklı ve onları ifade etti diye tekmelemeye koşuyor…
Can vermiş yılların tiyatrocusunun tabutunu tekmeliyor, “o zaten şuydu buydu” diye.
Meydanda yere indirilip ters kelepçelenmiş gence bir nefes sevgi uzatan köpeğin başını da tekmeliyor…
İçtimada platinli bacağıyla esas duruşta tam duramayan “Gazi” jandarmayı da.
Kin, Nefret, Fesat Tekmesi halinde tam teşekküllü hale getirilmiş bir şey bu:
Kutudan ayakkabıyı çıkarıp dolarları, avroları istifliyor…
O ayakkabıyla yerde yatana, yere düşene, aşağı gördüğüne sallıyor tekmeyi.
***
Daha Soma katliamı henüz olmuşken…
Daha oraya gömülmüş madencilerin cesetleri çıkarılmamışken…
Daha kaç çocuk yetim, kaç kadın dul kaldı, sayılamamışken…
Devrin Başbakanı’nın danışmanı, yere düşmüş bir işçiye, “özel polis timi” desteğinde tekme üstüne tekme atmıştı…
Başbakan, bırakın bunu kınayıp onu görevden almayı, ertesi gün yine yanında poz verdirmiş, bu arada bizzat kendisi başkalarını “Yersin tokadı” diye azarlamıştı da…
Herhalde vicdan, insaf ve izana sahip AKP’liler bile “Bu kadar olmaz” demişti (veya diyememişti).
O tekme tokatları belki “bir kaza, bir arıza” sanmıştı kimileri.
Öyle ya, işte bu kadarı da olmazdı.
Oysa her yeni gün çok daha iyi anlatıyor; bu tekme değil Tekme’dir; bu Tekme sistemli, organizedir.
Kimine her yer Soma, kimine her şey Tekme!
Kimi yere düşüyor, kimi Tekme yapıştırıyor!
Tekme; amir olarak, vali olarak, seçilmiş-atanmış devlet büyükleri olarak, komutan olarak, polis olarak, patron olarak her yerde vuruyor…
Oracıkta yere düşene de ayakta fazla düşünene de!
***
O yüzden, hastane şantiyesi denetleyen bir Vali Bey’in (daha), inşaatın gidişatına kızıp çalışanlara “Sizi buraya gömerim” demesi, ne kazadır, ne mecaz!
Hakikaten “oraya buraya gömen” bir Kin, Nefret, Fesat Tekmesi kol geziyor ortalıkta.
Hakikaten her yer, içine çalışanların gömüleceği Soma!
Hakikaten her yer, vura vura sizi gömecek Tekme!
***
Eğer iktidara yakın, sevdalı biri iseniz özellikle, belki şunu sorabilirsiniz, hiç değilse kendinize:
Bu Tekme, asansördeki 10 işçiyi betona gömenlere…
Şantiyedeki 11 işçiyi naylon çadıra gömenlere…
Başbaşkan’dan özel ihale alırken işçilerini tersaneye gömenlere…
25 askeri Afyon cephaneliğinde 6 kilometre boyu parça parça gömenlere doğru, bırak sallanmayı, bir kımıldadı mı, diye!
Bir düzeni anlamak istiyorsanız…
İster 35’inci kattan, ister Soma’da madende yahut sokakta, ister onuruyla yaptığı bir işten, ister her gün inşaatlardan, ister Saray şantiyesinde, ister kışlalarda düşenlere bakacaksınız…
Sonra da Tekme’nin kime, nasıl vurduğuna ve kimleri dört ayakla kolladığını bir düşüneceksiniz.
Bir tarafa Vicdan, İnsaf, İzan, Merhamet gibi ister dini, ister aklî, kalbî hasletleri koyacak…
Bir de Tekme’deki Kin, Nefret, Fesat’a ibretle bakacaksınız!
İçiniz hala rahat, huzurlu, ferah ise…
Hiç dert edip keyfinizi bozmayın Gülüm!
O GÜN, O ANDA, O VEDA...
Müsaadenizle ben de annemi, o gün o gece, sabaha doğru bir hastane odasında vedalaştıktan hemen sonra, orada yazılmış, esasında başka bir konuda yazmaya başladığım yazının arasına girmiş o satırlarla anayım:
“Bu yazıya da önceki gibi bir hastane odasında sabaha karşı başlamıştım.
O sıra nefesi hızlandı.
Sanki soluk soluğa bir koşunun sonu çok yaklaştı.
Yanı başımda annem yatıyordu.
Yazıyı orada bıraktım; kaç gündür olduğu gibi elini tuttum.
Onca aydınlık yılının ardından bilincine perde inmişti.
O perdenin aralığından gözlerimin içine baktı.
Ağlayamıyordu da, belki gülümsedi.
Güçsüz eline son bir kuvvet geldi. Bebekken muhtemelen onun parmağını sıktığım gibi o da bana sıkı sıkı tutundu.
Sonra öyle eli elimde, hızlanan nefesini tüketerek adeta vedalaştı., birdenbire dinginleşti.
Eli elimdeyken öylece uçuverdi.
Hep birlikte verdiğimiz üç yıllık bir savaşın sonunda yenilmiştik.
Yok, şöyle de denebilir:
Babamı 50’sinin başlarında, ablamı 40’larında kaybettikten sonra, şimdi de belki son anda yenildik ama her gün nice muharebeyi de kazanmıştık.
Belki o yüzden, alnından öptüğümde huzurla uyumuştu bile.
İnsan ağlıyor, ağlıyor; sonra “lüzumlu işler”i yapmaya başlıyor.
Bir tanesi de başlamış bir yazıyı devam ettirmek.”
***
Kaybettiğimiz anneleri anarak…
Tüm anneleri sevgiyle, saygıyla kutlarım.
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce