Sahici çocuklar ölürken…
Akşam ve silah arkadaşlarının yalancısıydık:
Sümeyye Erdoğan’a Suikast Planı ortaya çıkarılmıştı.
Şimdi de Hürriyet’in yalancısıyız:
Sümeyye Erdoğan’a Suikast Planı Konuşmaları yalanmış!
***
İlk haberi Akşam, Güneş, Star yani “Amiral” Sabah’ın ardındaki “Sancak” filosu vermişti.
Manşetten, tam sayfa.
Hatta kiminin manşeti “Plan” değil, sanki yapılmış gibi “Sümeyye Erdoğan’a Suikast” idi.
CHP Milletvekili ile telefon konuşmaları. Pensilvanya talimatları.
Cumhurbaşkanı da bir gün nihayet bu konuda konuşmuş, haberleri doğrulamıştı.
“Takipçisi” olunacaktı.
Soruşturmalar açıldı.
Delil, o gazetelerin kupürleri oldu.
“Suikast planı” olduğu ileri sürülen “Twitter yazışmaları”nın uzunluk bakımından istidaya, gerçeklik bakımından istifrağa benzediği gibi sonuçlar ortaya çıktı.
Nihayetinde, Hürriyet’te Nurettin Kurt’un haberine göre, Savcılık “Haberi yalan, delil üretme çabası, Twitter kayıtlarını sahte, algı oluşturma girişimi, gerçekdışı bilgiyi yorumla verme, telafisi zor sonuçlara yol açıcı, gazetecilik ölçülerine aykırı, kişileri terör örgütüyle bağlantılı gibi gösteren, hakaret ve iftira” olarak niteledi.
Ve “gazeteler” hakkında “hakaret ve iftira” davaları açıldı.
***
Önce şunu kabul edelim.
Bu ülkede suikast olmayacak şey değil.
Bunu “örgütler” kadar bazı devlet birimleri ile tarihimiz çok iyi bilir!
Fakat kabul edelim ki, bu ülkede “yalan imalatı” da olmayacak şey değil.
Bunu “örgütler” kadar, hatta çok daha iyisini bazı devlet birimleri ile tarihimiz de çok iyi bilir!
İktidar mesela, 28 Şubat’ı bilir.
Biz de biliriz; 28 Şubat Konsepti çerçevesinde, büyük medya da kullanılarak imal edilen yalanları, haberleri, manşetleri, yazdırılan yazıları, yapılan kara propagandayı.
Kasetleri, bantları, Aczmendileri, Şahin hanımları.
AKP bunu şimdi “kumpas” dediği ve esasen birinci dereceden kendisinin sorumlu olduğu dönemden de bilir.
Artık Kabataş’tan, camide içkiden, başka vesilelerden de biliyoruz.
Bu “suikast” de belki öyle.
Öyle ise, yani Savcı’nın dediği gibi “yalan imalatı” ise, bırakın kara gazeteciliği, kara bir iktidar misali de var.
Çünkü şimdi yeniden onca sıvasız hane çocuğunun dağın iki yanında “hakiki” düştüğü bu ülkede, kendi çocuklarımız için “yalancık” haber üretimine göz yummak, bunun üstüne gitmemek, hatta tam tersine doğruymuş gibi yapmak ne vicdana, ne hukuka sığar.
Sığmamalı zaten.
Yeter artık, çünkü!
İlle bazı çocuklar için sahiden endişe edecekse bu ülkenin Türk-Kürt ve her kesimden yoksul halkı; sıvasız hanelerinde veya evinden uzakta milyonlarca evladı var.
***
Ayrıca bu ülkede “kolayca ölmek” için terör de şart değil.
Bir günde, huzurevindeki yangında ölebilirdiniz; üstünüze Ankara’da üst geçit inmiş olabilirdi; bir AVM’de başınıza bir şey düşmüş olabilirdi.
Bir ayda can vermiş 170 kadar işçiden biriydiniz belki.
İlle “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olmanız da şart değildi.
Bir otobüsteki dört ölü turis, bir minibüsteki dokuz Suriyeli olarak da ölebilirdiniz.
“Sahici ölümler”in kuşattığı milyonlarca insanı bir de “yalancık”tan üzüp endişelere sevk etmeyiniz!
TOPRAĞA GİREBİLİRSİN, HELAYA GİREMEZSİN!
Yukarıdaki iki fotoğraf bir “mekanize tugay helası”ndan.
Mecburen “subay-astsubay helası” birleşmiş, “bir aileyiz” ya.
Fakat sıvasız hanelerin “şehit adayları”ndan uzman çavuşlar ile er ve erbaşların girmesi yasak!
Zaten uzmanlara orduevine girmek de yasak.
Belanın ayrım yapmadığını iddia ediyoruz ama hela ayrımcı!
Oysa “şehit” düşünce tabut aynı bayrağa sarılıyor; bazen cami bile ayrılsa da.
Sıvasız hanene, boyasız annene üzgün komutanlar koşuyor.
Demek ki yaşarken de böyle!
Musalla taşına yatabilirsin, hela taşına basamazsın.
Toprağa girebilirsin, oraya giremezsin!
Emuzder Başkanı Esef Merdoğlu “Hela hiyerarşisi”ne selam söylüyor:
“Ölünce tabutumuz başında, özgeçmişimizde ‘kardeşimiz’ diyenler, bakın yaşarken aynı yerde hacet göremiyoruz. Ne diyeyim. Yutkunuyorum. Bugün akşama kadar ifade verdim. Daha çok verecek ve bununla gurur duyacağım. .çtığımız yer dahi farklıyken nasıl konuşmayayım.”
Şöyle de anlatayım:
“Yeniden savaş süreci”nde son günlerde Ağrı’da Muhammet Oruç, Uludere’de yangın söndürürken Hüseyin Ölmez, Kars’ta mayınla Ali Gökçe, Şemdinli’de komutanın banka işini hallederken Ziya Sarpkaya uzmanlar ve çok sayıda er “şehit” oldu, toprağa girdi.
Ama ondan önce böyle bir durum da vardı işte!
Orduevine ve üstün helaya girmesi yasak evlatlarının ardından da sıvasız hanelerin sel gibi gözyaşı vardı.
O da aşağıda.
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce