Asabiyim, Ben!
Bülent Arınç’ı mecburen bir “siyaset filozofu” kabul etmemiz gerekiyor.
Sanırım kendisi de onca kapalı, kilitli cümleyle bize bunu ihsas ediyor.
Ne demek, tabii!
***
Habertürk TV’de, tam AKP Kongresi öncesi sözlerini de o cihetten anlamaya ve anlayamamaya çalıştım.
Bir kere şu enteresan:
“Çok mesaj aldım. Bana ‘Siz AK Parti’nin vicdanısınız’ diyorlar. Bu memnun ediyor.”
Fakat mesele şu:
Arınç siyaseti ve partiyi bırakıyor. En azından şimdilik, en azından aktif olarak partide yok.
Bu durumda “felsefi çıkarsamamız” şöyle:
AKP’nin vicdanı artık yok!
***
Bir başka felsefi tespiti iktidarın medya filozoflarına dair:
“Troller, dedikodu üretenler, gazetelerde kümelenmiş haysiyet cellatları.”
Bunu “başka taraflar” için değil, “Havuz medyası ve kum havuzu sosyal medyası” için söylüyor.
İlk “postüla”nın ışığında bunu okuyup anlamaya çalıştığımızda:
“AK Parti’nin Vicdanı”, parti-iktidar etrafında, bağlı medyada trollerin, dedikodu üretenlerin, fitnecilerin, haysiyet cellatlarının kümelendiğini söylüyor!
Bu durumda, AKP’nin Vicdanı artık yok ama fitneciler, haysiyet cellatları var!
***
Arınç’ın önemli bir önermesi de bizi bir oraya bir şuraya savuruyor:
“Bu fitneler liderime zarar vermeye başlamışsa, Erbakan’ın bize öğrettiği gibi kenara çekilmeli.”
Buradaki önemli nokta “Fitnelerin zarar verdiği liderim” ile “Bize öğreten Erbakan” arasındaki kalın çizgi.
Çünkü üç dönem kuralını koyan Erbakan değil; askeri-darbesel-yasakçı müdahaleler dışında kendisi kenara da çekilmemişti.
Tam tersine Erbakan’ı kenara çekip onu 28 Şubat sonucu ekerek kendileri “Beraber yürüdük bu yollarda” olan bir Erdoğan-Gül-Arınç ve hatta Şener ekibi vardı.
Bu karışık felsefi tespit üzerine epey düşündüm, yazmadan önce.
Siz ne anladınız bilmiyorum ama benimkisi şu:
Erbakan’ın bize öğrettiği, esasen nihayetinde bizim ona öğrettiğimiz, “yoldaşını ekme”dir; Şener’in, derken Gül’ün ve galiba benim de başıma geldiği üzre!
Belki de böyle değildir!
***
Yine önemli ve derin bir felsefi tespit, “Davutoğlu çok güçlü” şeklinde üzerimize geliyor.
Bunu hakikaten anlamak zor.
Kimden güçlü, kime karşı güçlü?
Arınç bunu neden söyledi?
Akademik donanımı mı güçlü, siyasi tecrübesi ve yeteneği mi? Partide mi güçlü? Aile içinde mi?
Göremediğimiz ne?
İki aydır, Meclis’ten çıkmamış, yani “millet iradesinin tecellisi” olmayan bir hükümetle İncirlik’i Amerikan cenneti, memleketi bir nevi cehennem haline getiren bir güç mü?
Güçlü ile güçlük arasında felsefi bir ilinti mi var?
***
Arınç bizi zor sorularla felsefi çelişkiler içinde bırakmaya kararlı.
Diyor ki, “Sorumluluk üstlenmeye hazır bir CHP ile koalisyon kurulabilirdi. Davutoğlu da koalisyon istiyordu. Kim engelledi diye sormayın, sorumlusunu söyleyemem. Başka yerlere gider.”
İnsanın hem Vicdan olup hem aktif siyaseti terk ile partisini “vicdansız” bırakıp hem de bizi karanlıklara koyması müthiş bir derinlik.
Bakar mısınız; Türkiye’nin şu günkü gibi cehennem olmasını engelleyebilecek bir koalisyon mümkünmüş, “Güçlü Davutoğlu” da istiyormuş ama herhalde daha güçlü birisi engellemiş.
Arınç onun kim olduğunu biliyor, ama vicdanı o kadarına izin vermiyor; “başka yerlere gider” diye.
“Başka yerler”den kasıt “başka başka yerler” mi yoksa “bambaşka yerler” mi, bilemiyoruz tabii.
“Yerler” mi, onu da Arınç bilmiyor!
***
Sanmayın ki en zor felsefi tespit az öncekilerdi.
Kaçmayın. Daha zoru şimdi geliyor:
“Biz” ruhu, “Ben”e döndü! O “Biz” ruhu şimdi neye dönüşmüştür, bunun görülmesi lazım!
Buyur ister “Biz”den yak, ister “Ben”den!
Tabii “Biz” kimdi diye sorsanız, onu anlıyoruz: Yola birlikte çıkanlar, beraber yürüyüp beraber ıslananlar, birlikte yasakları, engelleri aşanlar. Bir ötekinin emanetini yüklenenler. 28 Şubat sonrası Erbakan’ı birlikte bin yılla baş başa bırakanlar. Birlikte iktidar olanlar.
Belki sıradan insanların en insani, demokratik kabul ve saygı taleplerini taşıyanlar; Havuz sermayelerinde değil, bir zamanlar halkla aynı sularda dolaşanlar filan!
Esas mesele “Ben”in kim olduğunu bulmakta, bilmekte, anlamakta.
Çünkü bu hakikaten muamma.
Arınç “Ben’e döndü” derken, kendisini kastetmiyor herhalde, ama kimi kastediyor?
“Biz” ruh iken “Ben” nasıl bir şey? Ruhsuz mu? Nasıl göreceğiz?
“Ben” sadece bir beden mi yoksa baş mı?
Yoksa daha köklü bir şeye mi işaret ediyor Arınç?
“Biz” ve “Ben”in “İnnâ-İnnî” manaları mı? İslam alimlerinin de, Kur’an’da her ikisinin farklı kullanışlarının sebebi üzerine yaptıkları tartışmalar, tefsirler gibi mi?
***
Fakat esas soru şu yine de:
“Ben” kim?
Ben Affleck, Ben Stiller, Ben Kingsley, Ben Hur değil!
Kim, bilemiyoruz; Arınç da hem görülmesi lazım deyip hem gizlediği için.
Fakat işte esas sorunumuz, temel felsefi, insani, vicdani sorumuz da zaten bu:
“Ben” kim…
Ben kimim?
Not: Müsaadenizle ben bir gün ara veriyorum. Bize, Size, ruhlarımıza iyilik dileklerimle!
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce