Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Türkiye’nin “geleneksel” meselesinin sırf “teröristin terörü” olmadığını biliyoruz.

Biliyoruz ama bunu hepimizin konuşması mümkün olmuyor.

Şu sıra ABD’de “Kule fetişisti-faşisti” Trump “İslamcı teröre karşı Müslümanlara kapıları kapatalım” diye bas bas bağırırken, misal, “şiddetli filmler”in yönetmeni Tarantino da “Polis şiddetiyle öldürülmüş insanlar, özellikle siyahlar” üstüne bağıra bağıra konuşuyor.

Neymiş, demek ki ABD’de de “polis öldürüyor”muş!

Bizim devletin, iktidarların, muktedirlerin en sevdiği şey budur:

Orada da var!”

Sanki “oralardaki” her hukuk her guguk sende de var!

Tabii orada da şurada da var, ama bizim sorunuz önce kendimiz; işte bizde de var.

***

Nasıl ABD’deki “devlet şiddeti”nin arkasında hemen “ırkçılığa meyilli, ırkçılıktan meyilli” bir polis-devlet şiddeti görebiliyorsak…

Bizde nasıl yaklaşacağız?

Hep kazayla mı, hep arızayla mı; yoksa “doğuştan polis” değil, herkes gibi çocuk, genç olanların ciddi bir kısmına nüfuz etmiş “etnik-mezhepsel nefretler”le mi?

Bu “organik nefret”; devlet görevi, üniforma, silah ile bütünleştiğinde, devletin kırmızı çizgili ideolojik aygıtlarıyla kucaklaştıkça, sıradan ezberler aslında temel devlet ve güvenlik politikası oldukça, karşısındaki herkesi “düşman” gören, temizlenmesini meşru sayan bir anlayışla “tepeden tırnağa” beslendikçe “örgütlü şiddet”e dönüşüyor kolayca.

Buna bir de, askerlikte polislikte “maddi-manevi amir şiddeti”nin, hayat şartlarının, aşırı mesailerin, emir-komuta tahakkümünün yaraladığı, ezdiği, hırpaladığı ruh halini ekleyin isterseniz.

Elbette “terör ve ölüm” atmosferinin, endişe ve korkuların, kaybedilmiş meslektaşların yarattığı travmaları da.

***

O vakit, “teröriste terörist denen” bir ortamda bile, “güvenliğe güvenlik demek” de “güvendik” demek de artık size kalmış.

Bunu bizim söylememize bile gerek yok.

Bu iktidarın artık “düşman” saydığı bir polis grubuna Dink Suikastı’ndan ötürü yapılan Savcılık suçlamaları, elbette henüz kanıtlanmamış iddialar olsa da, zaten bu yazdığımdan çok fazlasını söylüyor:

Örgütlü şekilde bir cinayete dahli olmuş polisler, polis amirleri, Emniyet istihbarat müdürleri.”

***

Diyarbakır’da, dört ayaklı minarenin yanı başındaki Tahir Elçi’nin kayıp 17 saniyesi de işte o yüzden içine bütün bir tarihi de sığdıran kocaman bir zaman dilimi.

Olaylar ve cinayet sırasındaki polis kayıtlarından buharlaşmış o 17 saniyede “Terörün bir başka veçhesi” gizli büyük ihtimalle.

Sadece, resmi deyişle “çocukları kandırılıp dağa gitmiş, eline silah almış, öldürmüş, ölmüş” annelerin acısı değil, “çocukları vurulmuş, infaz edilmiş, gözaltında kaybedilmiş, kemikleri asit kuyularından çıkmış veya tek bir kemiği bile bulunmamış” annelerin acısı da gizli.

Neredeyse bir haftadır sokakta öylece cansız yatan Taybet Hanım’ın onca çocuğunun da!

***

Arama gerekçesiyle evlerini basmış polislere “Galoş giyin öyle girin” diyen Dilek Doğan’ın, ailesinin önünde öldürüldüğü yer, İstanbul!

Hani demiştim ya, “Büyük ülke olmak böyle bir şey: Bir yanın kanıyor, bir yanın hissetmiyor bile” diye…

Hissedeceksen yakına gelince, al sana, bu da İstanbul!

Bir baba, kızının evlerinde “öylecene” öldürüldüğünü haykırıyor.

Tahir Elçi’nin kayıp 17 saniyesini Dilek Doğan’ın “Galoş giyin eve öyle girin… Ne yapıyorsun ya!” diyen kayıttaki son sesi, son nefesi dolduruyor.

Ve biz, öteki sandığımız kendimizle savaşmaktan, kendimizi öldürmekten, kendimizden nefret etmekten, kendimizi düşman bellemekten esasında yorgun düşmüşüz…

O kadar yorgunuz ki, vurulmuş da yere düşmüş bir genç kızı kaldıramıyoruz, omuzlayamıyoruz bile!

Her şey normalleşiyor, her bela olağanlaşıyor, her vahşet sıradanlaşıyor.

***

Devlet ve iktidar, maalesef, artık hukuk, adalet, demokrasi vaat etmiyor.

Haber yapanın tutuklu, eleştiri yazanın mahkum, galoş giyin diyenin cansız olduğu bir mevsimi sadece “terörle mücadele” ile açıklayamazsınız.

Zaten bir şey açıklamak da gerekmiyor!

Bir asker orada yatıyor, bir polis şurada, bir genç burada…

Sokak ortasında bir anne, evinin kapısında bir genç kız!

17 saniyede aklı, vicdanı kayıp, kendini kaybetmiş bir memleket.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar