Her fani bir gün… Ama bazıları hemen her gün!
En yetkili ağızlardan “2015 yılında en az 3100 terörist öldürdük” diye açıklanan istatistikten sonra diğer kurum ve yetkililer de ellerindeki sayıları açıkladı.
Ben aktarıyorum, siz ister tartışırsınız, ister genelde hepimizin yaptığı gibi umursamazsınız.
***
Yine en yetkili ağızların açıklamasına göre, 2015’te, ki çoğu 7 Haziran sonrasıdır, “Ölen sivil sayısı 300.”
Aralarında 80 yaşında dede de var, 3aylık bebek de, cesedi bir hafta sokakta kalan, henüz defnedilemeyen 11 çocuk annesi Taybet Hanım da, yer sofrasında kahvaltı ederken roket şarapneli ile çocukları önünde can veren Melek Hanım da. Dün 17 yaşındaki Rozerin Çukur da eklendi.
Ben var diyorum ama belki de yok!
Pusuyla, mayınla, çarşı izninde, bankamatik önünde, keskin nişancı marifetiyle öldürülen asker ve polislerin “Şehit sayısı” yaklaşık 100. Dün Sur’da ve Cizre’de iki uzman çavuş da eklendi.
Pek açıklanmasa da, “çatışmada” değil, kışlada “kaza sonucu” yahut şüpheli şekilde ölen asker sayısı ile “intihar sonucu” ölenlerin toplamı yılda 60-70’i buluyor.
Yine askeri araç kazalarında “şehit olanlar” da 40 civarında deniyor.
***
Kendileri aynen böyle demedi ama “işverenler, patronlar” onlara düşen açıklamayı şöyle yapabilirdi:
“Maalesef bir yılda en az 1730 işçi öldürdük.”
Buna o sırada ölmeyip istatistiğe girmeyen, sakat kalan ve daha sonra hayatını kaybedenler dahil değil.
İşyerinde bedenine saldırmış, hayatını kemirmiş, ömrünü tüketmiş “meslek hastalıkları” yüzünden bir yılda ölenlerin sayısı da en az o kadar.
Bunları fazla konuşmuyoruz, çünkü “terör” değil; “kaza” dense bile esasen “organize cinayet ve katliamlar.”
Bunların bir “barış ve çözüm süreci” bile yok; çünkü sistem, düzen, işler öyle yürüyor!
Aralık’ta can veren 137 işçiden 15 yaşındaki Hekim bir inşaatta kendilerine münasip görülen biçimde ısınmaya çalışırken sobadan zehirlenmiş. Yaşasa günde 30 TL almaya devam edecek ve her bir gün, Rakka’da Işid’in elinden kurtulduğuna da şükredecekti.
Işid cinayetinden kaçtı, İş cinayetinden kaçamadı!
***
İş cinayetlerinde can vermiş “mülteci” sayısı da yılda 50’yi geçiyor muhtemelen.
Bodrum, Ayvalık sahillerinden denize açılan, çakma botlara yüklenen ve sırtlarına adi süngerden yelekler vurulanlardan sahile vuranların sayısı resmi rakamlara göre en az 250.
Muhtemelen çok çok daha fazla.
Binli rakamlar telaffuz eden de var.
Nasılsa Aylan’ın soğuk cesedi dışında hiçbirini tanımadık bile!
***
Bir kısım erkekler, kocalar, babalar, nişanlılar, sevdalılar, eski kocalar, kardeşler ve oğullar da, onlara söz verilse, tek tek vakalarını toplayıp kendi istatistiklerini şöyle açıklayabilirdi:
Bir yılda en az 278 kadın ve genç kız öldürdük!
Bir yılda, o da resmi kayıtlara göre “Tecavüze uğrayan” 150 kadın ve genç kıza ise neredeyse “Öldürmedik ya” diye çatacak bir çatık kaş ortamı bu!
Tabii devlete göre yıllık toplam cinayet sayısının 3 bin olduğu ve öyle durumlarda kadın-erkek (ve hatta çocuk) da ayırmayan bir ortamdan söz ediyoruz.
Diyanet’in tuhaf fetvasının arka planlarından biri de bu.
Aile içi cinayet, baskı, tehdit, taciz ve intihara sürükleme; hatta öldürüp intihar süsü verme. Derin bir sessizlik!
***
Madem tabut tabut sıralıyoruz:
“Trafik kazası” denen, bazen sanki insanla ilgisi ilişkisi yokmuş gibi “Canavar” lakabıyla anılan “seri cinayet ve katliamlar”da bazen kendini, çoluk çocuğunu ve sıkça başkalarını öldürenlerin ulaştığı yıllık “Öldük-öldürdük” sayısı 3 bin 700 kadar.
Bunların 400’ü çocuk, biliyor musunuz?
İlle servis araçları değil; tabii onlar da var.
“Olay mahalli”nde ölmeyip sonradan ölenler dikkate alındığında yıllık ölüm sayısının 9 bini bulduğu da ileri sürülüyor.
Bu “sürme” ameliyesinin görünmeyen bir felaket yüzü de, her yıl 13-14 bin kişinin “daimi sakat” kalması.
***
Her manada “günah” ama, yıllık intihar sayısı da 3 bin civarında imiş!
Yarısından fazlasının neden intihar ettiği bile bilinmiyor. Merak eden de yok!
Dörtte üçü erkek, dörtte biri kadın.
120 kadarı henüz 15 yaşın altında; 1000 kadarı 19 yaş altında.
“Gençlik”, demek sadece terörle ölmüyor, öldürmüyor, öldürülmüyor.
Ama göze görünmez ölüler ya, işte burası da öyle!
***
İçinizi kararttım.
Biz “ölümsüz faniler”in bir büyük derdi budur: İç kararması!
O yüzden bir de yeni yönetmeliğin verdiği teselliyi duyurayım:
Sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde (o yerler tabii bir Etiler, Nişantaşı, Çankaya, Oran, Alsancak, Bodrum değil) kimliği belli olsa bile, üç gün boyunca teslim alınmayan “ölülerimiz” Valilik ve Belediye tarafından kimsesizler mezarlıklarına defnedilecektir. Sayın halkımıza duyurulur.
Devletin ve hükümetin şu andaki “Çözüm süreci” böyle!
***
Allah hepinize kazasız, belasız, uzun ve sağlıklı ömür versin!
“Belli yerler”de yaşamıyor ve ölmüyor, sokağa çıkma yasağında sokakta yerde kalmıyorsanız; asker-polis-bir kısım genç değilseniz, işçi veya mülteci de değilseniz…
Aman araç kullanırken, karşıdan karşıya geçerken dikkat!
Onda da, aman üflemeyi unutmayın çünkü ölümlü kaza sebeplerinde alkolün payı yüzde 1.3 iken hızın ve hızlı şerit ihlalinin payı yüzde 49.
Siz önce sağa, sonra sola, solu boş verin, sonra her zamanki gibi tekrar sağa…
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce