Densizlikle mücadele!
Bilumum fetva mercilerinin arz ettiği problem “dini açıklamak”tan gelmiyor esas olarak.
Problem, kendi inanma biçimlerini, kendi ahlak anlayışlarını, kendi doğru ve yanlış zannettiklerini, dayatmak istediklerini, toplumda olağanlaştırmak istedikleri arsızlıkları, hırsızlıkları, yolsuzlukları, ahlaksızlıkları, hilebazlıkları, tamahı “din üzerinden” izah etmelerinde.
***
Dinden ziyade, din üzerinden “dünyevi ihtiras, kibir, kin, nefret, tamah”ı meşrulaştırmaya uğraşıyorlar sık sık.
Yoksulluğu, zenginliği, tamahı, hırsı, kibri, ötekilerden nefreti, “bu dünyanın otoriter, dayatmacı, eşitlik ve adaletten çok uzak veçhelerini, insanları ezen, ufalayan ekonomik işleyişi” yeniden üreten, sıradanlaştıran, normalleştiren ideolojik mekanizma ve ustalar onlar.
O yüzden herkesten çok “seküler”ler ama bunu din üzerinden yaparak bir de “sekter-seküler” oluyorlar.
Yaptıkları hemen her gün neredeyse “şirk”e meyildir.
Sürekli âleme nizam uğruna kendilerini sarsılmaz, yanılmaz, şaşmaz otorite ilan etmeleri, “kulluk”un çok ötesinde, “kulculuk”tur.
***
Diyanet de gaf yapmıyor…
Bir yanında Mercedes’in kutsandığı, bir yanında “Cemevleri kırmızıçizgimizdir” ilanıyla başkalarının aşağılandığı; onca ahlak iddiasına rağmen, hırsızlık, yolsuzluk, cinayet, tamah, taciz, tecavüz, aile içi şiddetin tavan yaptığı kültürel-sosyal ortamın boyasını, cilasını, süslemesini yapıyor.
Kasaları, kutuları, sıfırları “haram ve günah” i göremeyen gözleri, milyonlarca sıradan insanın (evet çoğu kendini de kandırarak) tem umut diye sarıldığı buruşuk bir çeyrek piyango biletini haram-günah ilan ediyor.
***
Elbette onca fetva arasında iyilik, güzellik, merhamet, sadaka çağrıları da vardır.
Yok dersem, çarpılırım.
Ama bu yazdıklarıma yok diyen üstatlar da çarpılır!
Çünkü “dinsizlik”le mücadele hevesiyle ortaya saçılan “densizlik”lerin yarattığı bir utanç da yok ortada.
Otoriterlik salgını sayesinde, hep başkaları suçlanıyor.
Hep başkalarının ahlaksızlığından dem vuruluyor.
Hep başkalarının hainliği, tuzağı, komplosu, kumpası.
Bir özür, bir özeleştiri, bir ayıp ve günah hissiyatı… Yok, yok, yok!
***
Milyonlarca inançlı, muhafazakârın; mütevazı hayatların tevekkül ve şükür insanlarının, kendi hayatları, kendi evlatları, kendi inançları bakımından en çok görebilmesi, tartışabilmesi gereken budur.
“Öteki”nin kim ve ne olduğunu bildiğini sanıp ona devamlı saydırdığın bir dünyada, “senden” saydığının esasta ne olduğunu hiç sorgulamamak olacak iş midir hocam?
YAPIŞAN GAZETECİLER BAYRAMI!
İktidara, muktedirlere yapışmak da olabilir; yere yapışmak da.
Bu kategoriler esasında çok önceden oluşmuştu…
Çalışan gazeteciler, çalıştırılmayan gazeteciler, koşuşan gazeteciler, alışan gazeteciler, yılışan gazeteciler, yapışan gazeteciler, kapışan gazeteciler, apışan gazeteciler, savaşan gazeteciler, sıvışan gazeteciler, ilişen gazeteciler, kırışan gazeteciler, mayışan gazeteciler…
***
Bazıları için her gün, her iktidar bayram zaten.
Bugün 10 Ocak, öyle garip bayram. Gazetecilerin elde ettiği haklar üzerine yarım asır önce bayram olup askeri darbeyle “gün”e dönmüştü.
“Gününü gösterme günü” işte.
***
Başbakan, Hasan Karakaya taziyesi için gazetesini ziyaret ettiğinde demiş ki, “Hepimizin takdir ettiği, cesur, hiçbir tehditten, baskıdan yılmayan, hiçbir sansüre boyun eğmeden düşündüğünü söyleyen bir kalem mücahidiydi.”
“Mücahit” tanımı ayrı ama diğer tarifleri “gazetecinin rüyası” değil mi? “Kâbusu” değil mi?
Hapiste gazetecileri olan, sansürü bile sansürlü, otosansürü Torunlar gökdeleni asansörü gibi “çalışanlar”ı yere çakıp duran, gazetecilerin (yandaş veya değil) tayin, terfi, azille memur veya düşman sanıldığı bir “hiçbir tehdit, hiçbir baskı, hiçbir sansür ülkesi”nde Allah herkese böyle takdiri nasip etsin!
***
Eğer “Hiçbir ama hiçbir tehditten, baskıdan yılmamak, hiçbir sansüre boyun eğmeden düşündüğünü söylemek” hep böyle takdir edilecekse…
Hey gazeteciler, ne duruyorsunuz ki!
Hiçbir baskı ve tehditten yılmayın, hiçbir sansüre boyun eğmeden düşündüğünüzü söyleyin.
Hadi…
Çünkü yaşarken böyle yapmazsanız, Allah geçinden versin, ölünce takdir bile edilmeyeceksiniz!
Yeminle.
Sen de Kandıralı Kanal de!
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce