Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Lanet olsun.

Onlar da bebek, onlar da çocuk.

Onlar da Miray’ın kardeşi.

PKK’nın bombalı saldırısında 5 aylık bir bebek, biri 1 yaşında, biri 5 yaşında iki çocuk…”

Çocuklar ölmesin” diye seslenebiliyorsak, hepsi için.

Birini asla bir ötekinden ayırmadan.

Cinayetleri, katilleri bir ötekinden ayırmadan.

Kurbanları, kayıpları, masumları bir ötekinden ayırmadan.

Lanet olsun…

Kim ki ölümü bu çocukların alnına kadermiş gibi yapıştırdı; minicik bedenlerine mermiyi, bombayı, paramparça olmayı yazdı, lanet olsun.

Çocukları öldürerek ne sözde terörle mücadele yapılır…

Ne sözde demokrasi vesaire mücadelesi.

Çocukları öldürerek çocuk katili, bebekleri öldürerek bebek katili olunur. O kadar!

***

Bu cehennemden çıkış için artık vicdan yetmiyor.

Hem kifayetsiz niceliği, hem güçsüzleştirilmiş niteliği yüzünden.

Bu cehennemden çıkış için, öyle ya da böyle, akıl, muhakeme gerekiyor.

Çünkü aklın yitirildiği yerde, vicdan da hikaye artık.

Vicdan, hiçbir aklı beslemez halde.

Akıl; vicdan bir yana, hakikatten, gerçeklikten, gerçekçilikten, rasyonaliteden yola çıksın; tamam. Yola çıksın da, öyle “resmî, resmî” olsun!

***

Meclis; bunca asker, polis, sivilin hayatı için yapamadığını artık bebekler, çocuklar için yapabilmeli.

Bu toplumun ortak aklı (ve ortak kalbi) adına elimizde yine de Meclis’ten daha iyi bir yer yok.

Tek tek sivil toplum örgütleri ve inisiyatiflerin sesleri, tek başına iktidarın seçim ve icraatı binlerce insanı ve çocuğu bu cendereden çıkarmıyor.

Henüz bir yıl önce “barış” vaat edilmiş binlerce asker ve polis ailesi, milyonlarca insan, milyonlarca Türk ve Kürt, tüm memleket hep birlikte amansız bir ölüm çukuruna düşü(rü)ldü.

Çocuklar o barış umudunun içine doğmuştu. Minik tabutlara düştüler.

Son birkaç yılda doğanlar yahut büyüyenler için “bahar” diye sevindi analar, babalar. Çocuklar yandı, kavruldu, kül oldu.

İktidar daha önce “40 bin ölümüz”e rağmen yapabildiğini bir düşünsün.

O teşebbüsün ne kadar kıymetli olduğunu bir hatırlasın.

HDP, 6 milyon oyun partisi; 3-5 bin silahın gölgesinden çıkmış bir insanlık, barış umudunu hatırlasın.

CHP, ana muhalefet partisi, bir şey diyebilsin artık. Farklı bir şey diyebiliyorsa tabii, 40 yıllık savaştan başka, MHP de!

***

Karşıt gördüğümüz birisi söylediğinde sinirleniyoruz, bazen “terör propagandası” bazen “devlet propagandası” sayıyoruz ama…

Esasında hep birlikte söyleyebileceğimiz, bütün çocuklar için bıkmadan usanmadan söylememiz gereken bir şeydir:

Çocuklar ölmesin… Çocuklar öldürülmesin…

Bebekler yaşasın… Yaşasın bebekler… Yaşasın hayat!

ELEŞTİRİYE TAHAMMÜL OLMADAN...

Bu ülkede sağdan soldan milyonlarca kişi kimse onlara “müsvedde, ikinci sınıf, alttaki, öteki, zenci” muamelesi yapmasın diye ortak bir umudu paylaştı.

Dini, mezhebi, inancı, inançsızlığı, etnisitesi, kökeni, dili, şivesi, kılığı, rütbesi, statüsü, işi, işsizliği, cinsiyeti, yaşı başı, tercihleri yüzünden kimse aşağılanmasın, hakarete uğramasın, ayrımcılığa tabi tutulmasın diye.

Cumhurbaşkanı ve AKP, parti iktidara yürürken ve iktidarda yürürken bu umudu temsil ettiklerini söylüyordu; o umudu verdikleri de oluyordu.

Memlekette AKP’ye oy veren-vermeyen milyonlar, önceki “kibir cumhuriyeti, kibir devleti, kibir medyası, kibir ağaları, paşaları, beyleri, hanımları”na karşı kimliğine, kişiliğine değer verilmesini talep etti.

AKP’yi büyüten bir şey de oydu.

Ülkeyi ve insanları avuçlamak değil, kucaklamak da öyle bir şeydir zaten.

***

1 Şubat 2009’da Çetin Altan’a ödül verirken “Üzülerek söylemeliyim ki yakın tarihte düşüncenin serüveni meşakkatli bir yolculuk olmuştu. Bu yolculukta direnç gösteren, bedel pahasına düşünce sevdasından vazgeçmeyen, otoriter anlayışlara boyun eğmek yerine gerçeği söyleyen aydın ve yazarlarımızın öncülüğü büyük önem taşıyor.

Eleştirel akıl olmadan, eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Farklı düşünmek birbirimizi anlamaya, anlama çabasına mani olmamalı. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur.

Hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Kemikleşen önyargılar, tahammülsüz anlayışlar düşünceyi ağır şekilde cezalandırmış, bedelini bütün Türkiye ödemişti” diyen yaklaşımdan…

Aydın müsveddeleri”ne, 12 Eylül ceza ve ayıklamalarına mı varılacaktı?

O günkü “Biz çetelerle, mafyayla mücadele ederken yanımızda olması gereken bir millet var” çizgisinden, bugün akademisyenlere “Oluk oluk kanınızı akıtacağız ve kanınızla duş alacağız” diyenlerin varlığına mı gelinecekti?

Yolculuk” bu mudur yani!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar