Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş üç çizgi çekti:

1. Ortada bu toprakların gördüğü en büyük ihanet hareketi var. Devletin kendini korumak için aldığı tedbirler var. Örgütle irtibatlı, iltisaklı olanların devletten arındırılması var. Devletin teröristlerden temizlenme süreci. İlişkisi, irtibatı olan herkes bir şekilde hesabını ödeyecek.

2. “FETÖ mağdurları” algısından, kimse darbenin ortaya koyduğu en büyük ihaneti gölgelemesin.

3. Kriterler tekrar konuşulacak. İtirazlar üzerine belli kriterler gözden geçirilecek. İtirazlarda haklı görülenler tekrar değerlendirilecek.

***

Adına ister “en büyük ihanet” deyin, ister “darbe girişimi”, ister benim gibi “darbe saldırısı”; ortada yıllarca bu amaçla örgütlenme, kadrolaşma, nihayetinde planlama, eylem ve saldırı var. Tabii “alt edilmese” yapıp edecekleri de var.

Dolayısıyla fiilen içinde olmuş, örgütlenmeye, finansmana, kritik noktaların ele geçirilmesine, saldırıya katılmış, yönetmiş veya ne olduğunu bilerek emirleri uygulamış olanlar var.

Burada “hesap” üzerine tartışma ancak, onların bile “adil yargılanma ve savunma hakkı” olduğuna dairdir.

Bu, ilk çizgi.

***

İkinci çizgi “FETÖ mağdurları” algısı. Elbette yanıltıcı şeyler de vardır; bir de hakikaten mağdurlar.

Tartışmalı bir zemin. Çünkü üç tür “mağdur” var:

a) Birincisi hem yıllar boyu, hem de “darbe örgütlenmesi ve saldırısı” etrafında mağdur edilmiş olanlar.

Yıllarca KPSS’de, askeri okul sınavlarında, kadrolarda, terfi ve tayinlerde, tasfiyelerde, davalarda, mahkûmiyetlerde, o sıra devlette etkin ve hatta iktidar ortağı olan “cemaat- FETÖ” operasyonlarıyla mağdur edilmişler.

Onların yıllara yayılmış hakkı, maruz kaldıkları adaletsizlikler. Kaybettikleri. Bu iktidarın da siyasi, idari ve hukuki olarak “çok sorumlu” olduğu ve üstünde Ergenekon, Balyoz davaları dışında pek durulmayan bir konu!

***

b) İkinci “mağdur” türü, bir şekilde “cemaat”le ilişkisi olmuş; bazen yakın görünen, bazen sadece okul, sendika, gazete aboneliği, banka hesabı gibi sürekli veya sürekli olmayan bir bağ sonucu “delillendirme” yle içeri veya işten atılanlar. Onların “cemaat ilişkisi” ile “FETÖ ilişkisi” diye bir “kriter” mümkün olacak mı, nasıl olacak?

“Cemaatle alakasız” bir “Erbakan geleneği”nden gelip geç tarihte AKP yönetimine giren Kurtulmuş bu konuda vicdanen ve hukuken rahat ama AKP iktidarının nice mensubunun da öyle bir sorunu var:

“FETÖ’ye karşı” ama yakın geçmişte “cemaate meftun!”

Binlerce insan ise, bırakın “FETÖ’cülüğü”, belki fiilen “cemaatçi” bile olmadan banka, sendika, okul, abonelikle değmiş ve üzerlerinde şimdi “darbeci, terörist, hain” damgası var!

***

c) Üçüncü “mağdur” türü ise, hiçbir şekilde “FETÖ” haliyle de “cemaat” ahvaliyle de ilişkide bulunmamış, ya ihbarla, ya yanlışlıkla yahut tamamen başka türlü muhalif olduğu veya sanıldığı için, kimi kökenine bakılarak, kimi yazısına, kimi eleştirisine, kimi bir tweet’ine dayanılarak, bir anda işinden, haklarından, özgürlüklerinden edilmişler.

***

Katılıyorum, elbette “mağduriyetler” bize fiili darbeyi, onun örgütlenmesini, halka, Meclis’e saldıranları asla unutturmasın.

Ortadaki “hain darbe” de, bizzat kendisinin de yok edeceği temel hak ve özgürlüklerin şimdi de birçok mağdur yaratılarak çiğnendiğini unutturmasın!

İkisini de görebilmek için iki gözümüz var; ki tek gözümüz de yeter; hatta kör olsak bile aklımız, vicdanımız, muhakememiz kâfi!

***

O yüzden “gri” bir alanda görülen, “darbe örgütleyicisi, saldırganı, katılımcısı” olduğu ilk elde kanıtlanamayanların, devlette kafadan ihraç etmeden, içeri veya dışarı atmadan “açığa alınması”, yani maaşının bir kısmıyla ve sosyal güvencesi yok edilmeden, muhtemelen mütevazı geliri, çocuklarının aşı, hastalıkta sıkışacak başı kesilmeden tutulması “kriter”, hatta “ilke” olabilir.

Unutuyoruz ama, “12 Eylül darbesi”ni kucaklamış yüzde 90 milletin veya 28 Şubat, 27 Nisan gibi “darbe tehditleri”ni benimsemiş, desteklemiş olanların; ayrıca bu “darbeci, hain FETÖ’cüler”i yıllarca övmüş, pohpohlamış, kadrolara yerleştirmiş, askeri şûralarda terfi ettirmiş, Emniyet ve yargıda yerleştirmiş şahsiyetlerin de “hür ve serbest” olduğu memlekette, bu bir “tutarlılık” da olabilir.

***

Eğer öyle ise; kimi “cemaat”le ilişkilendirilen ama hayatlarını “darbe karşıtı” geçirmiş onca gazeteci, yazarın; yaşlıların, hastaların; zaten “cemaatle de FETÖ’yle de ilgisiz” ama bir gazeteyle dayanışmada bulunduğu için tutuklanmış ve OHAL’in 12 Eylül bakiyesi “tutuklama mahkûmiyeti”ni çekenlerin “ilke olarak” serbest yargılanması da sağlanmalıdır.

“Anormal” bir ülkenin normalleşmesi, sadece temizlik, ceza, hiddetle değil; sükûnet, suhunet, hürriyet, adalet ve umutla mümkündür esas! Ufunet ile değil uhuvvet ile!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar