Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Dün Ankara Garı Katliamı’nın 1’inci Yıldönümü’ydü. 100 insanın “barış” için toplanıp paramparça edilişinin yıldönümü. Artık sesi duyulmayan Davutoğlu da hatırlamıştır belki.

Bir yılda bile ne çok şey olmuş, ne çok şey değişmiş; kendi de dahil!

Değişmeyen şu:

Dün “Şemdinli Katliamı”nın da 1’inci Günü’ydü!

***

Ankara Garı Katliamı 1’inci Yıldönümü’ne gelirken Ankara’da iki canlı bomba polis çevirince kendilerini patlattı.

Gar Katliamı ise iki canlı bombanın polis gelmeden, görmeden insanlar arasında kendilerini patlatmasıydı.

O ikisi Anadolu’nun yarısını kat ederken yakalanmış olsaydı, belki 100 insanı, yüzlerce ruhu paramparça eden yerde patlatamayacaklardı kendilerini.

Gar Katliamı’nın canlı bombaları Işid’den çıktı; 1. Yıldönümü’ne gelirken kendilerini patlatan iki canlı bombanın “PKK’lı olduğu” söylendi.

Gar Katliamı’nın 1. Yıldönümü’nden 1 Gün önce “Şemdinli Katliamı”nda bombalı tuzakla 20’li, 30’lu yaşlarında bir asteğmen, dört uzman çavuş, beş er ile 24 yaşındaki öğretmen, üç çocuk babası 30 yaşındaki minibüsçü dahil beş sivil katledildi.

Hemen önce, katliamın yapıldığı Şemdinli-Yüksekova yolunun öteki ucunda, bir polis aracı üzerinden, sorgulanan polise göre tetiğe bile eli değmeden “nasıl olduysa” silah ateş almış, mobilyacıdaki dört kişi öldürülmüştü.

AKP Özalp İlçe Başkan Yardımcısı ise, evini basan PKK’lılarca, çocuklarının önünde katledilmişti.

***

Aynı esnada çok sayıda uzman çavuş eşinden mesajlar geliyordu; kocaları 15 Temmuz “darbe saldırısı”ndan beri içerideydi.

Onlara göre, mesela Eruh’takiler, komutanın “Terör saldırısı var” dediği emirle, hani iktidarın demirden Disiplin Kanunu yüzünden itiraz, sorgulama imkânı zaten olmadan darbe saldırısında “sahaya” çıkarılmıştı.

15 Temmuz’a kadar çoğu “terörle mücadeleden sorumlu kahraman” olan, birliklerinden şehitler düşen, kentleri, ilçeleri bombalayan ve 15 Temmuz “darbe saldırısı”nda kılıç, tank, uçak, helikopter, silah, mermi kuşanan kimi komutan da!

***

Şöyle varsayabiliriz; bilmem çok mu yanlış olur:

Eruh’ta “darbeci komutan emrinde” iken içeri atılmış uzman çavuş mesela, Şemdinli’deki araçta bulunsa şimdi “şehit” olacaktı belki…

Şemdinli’deki araçta önceki gün şehit olan ise 15 Temuz’da bir komutan emriyle “kışladan çıkmış” olsa, belki “hain” sayılacaktı!

Bakar mısınız “cinnet ülkesi”ndeki pamuk ipliğine!

Bu varsayımın mümkün olduğu, bir sıvasız hane evladının kaderine aynı süre içinde “şehitlik”in de “hainlik”in de yazılabildiği…

Kimi evlat, yoksul baba evine bayrağa sarılı tabutla gelir, nişanlısı, karısı, annesi o tabuta sarılırken; kiminin yoksul hanesinde eşinin darbe saldırısı gecesi “ganimet” tehdidine maruz kalabildiği ülke.

***

Bir daha yazayım, ülkenin sıvasız hane çocuklarına çizebildiği kaderin, cenderenin kısa sürede kendini göstermiş iki keskin ucunu:

O gece darbeci komutan emrinde, ne olduğunu bilemeden “teröristlere karşı operasyon”a çıkmışsan, “terörist, hain”sin…

Önceki gün komutan emrinde, “teröristlere karşı operasyon”a çıkıp bombalı tuzakla katledilmişsen “şehit”sin elbette.

Eşin, nişanlın, sevdiğin, annen, baban, varsa evladın ya ancak bayraklı tabutunla övünecek…

Yahut belki zerre bilgi sahibi olmadan, en tepedeki komutanlar ve iktidarca onca yılda göz yumulmuş, şuralarda terfi ettirilmiş, bilmeden bile olsa tayin edilmiş birileri emrinde kışladan çıktığın için, devlet ve komşular, mahalleli, köylülerince “hain” sayıldığın için dövünecek.

***

Bir daha söylemek geliyor içimden:

Cennet ülkenin kesif cinnetidir bu!

Sıvasız hanelere barış vaat etmiş ama savaşta karar kılmış devlet ve iktidarın kendini asla sorumsuz, sorunsuz hissedemeyeceği bir cinnet.

Sıvasız hanelere barış vaat etmiş Kürt siyasi hareketinin de rehin düştüğü, katliam yıldönümünde katliama koşanların dipsiz şiddetle körüklediği cinnet.

“Barış” isteyenlerin Ankara Garı’nda katledildiği…

“Savaş” isteyenlerin katletmeye devam ettiği bir cinnet!

30, derken 40 bin “ölümüz”le, şimdi belki 50 bine kanayan kayıplarla bile aklımızın, vicdanımızın ortak ufuk ile umut doğuramayacak kadar kısır, kuru, çürümüş kaldığı bir cinnet!

Kendini yiyip bitirmekten usanmaya ülkenin, bilhassa yoksul insanlarını kavuran cinnet.

Ne evladını kollamak için torpil yapabilecekleri, ne onların hayatından, haysiyetinden başka bir bedel ödeyebilecekleri, ne olan biteni sansürleyip gerçekleri yamultabilecekleri bir cinnet!

Hala tek umudumuz, tek çaremiz, tek yolumuz barış olabilir.

“Cemaat” deyip “Fetö”de yanılmış bir iktidar…

“Barış” deyip “savaş”ta karar kılmış bir iktidar…

Çokbilmişliği, yanılmazlığı, tartışılmazlığı, mutlaklığı değil; her an özeleştiriyi, bu sorumluluğu, bir umudu bu ülkeye aşırı borçlu.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar