Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

AŞAĞIDAKİ olaylar silsilesi küçük bir web sitesi haberiyle başladı, geçen yıl Le Monde (Dünya) Gazetesi’nin açtığı dosyayla önce Fransa’yı sarsmaya başladı; sanırım artık “Dünya” olayı oluyor!

Hem Ortadoğu- Suriye odaklı bir “kimin eli kimin cebinde, kimin eli kimin boğazında” öyküsü.. Hem de gazeteciliğin sorgulama, fikri takip, inat-ısrar, başta sermaye, büyük şirket, kurum ve kişilerden çekinmemesine, kimseyi kayırmamasına dair!

Madde madde, kişi kişi anlatmaya çalışacağım.

Şunu söyleyebilirim: Öykünün nice unsuru önemli haber oldu; ama tüm aktörlerin bir araya geldiği bir versiyonuna pek rastlamadım.

Bir de; öykü bitmedi, tam tersine büyüyor, gündemde ve yayılacak.

1. Le Monde’un 2016 haberi şuydu: Dünyanın en büyük çimento şirketi Lafarge, İsviçreli Holcim’le birleşmeden hemen önce, Kuzey Suriye’de Celabiye’deki fabrika ve şirketinden IŞİD ve başka “terör” gruplarına para vermişti! 2011-14

2. 184 yıllık Lafarge, Süveyş Kanalı inşaatıyla büyümüş, şirket satın almaları ve en son birleşmeyle dünya birincisi olmuştu. Lafarge Arslan Çimento, Van Çimento gibi alımlarla Türkiye’de de var olmuş, sonra şirketleri satarak çıkmıştı.

3. Le Monde’un haberi sonrasında şirketin ABD kökenli CEO’su Olsen istifa etti, önce grup içi soruşturma açıldı; sonra yargı devreye girdi.

4. Lafarge’ın Türkiye operasyonunu yönetmiş eski CEO Lafont başta, geçenlerde gözaltılar başladı.

5. Yargının devreye girmesinde, Celabiye’deki 11 eski çalışanı korumak adına harekete geçen sivil toplum örgütü Sherpa da etkili oldu.

6. Bu arada alt kademeden itiraflar geldi; en üst kademe bilgi ve sorumluluk kabul etmedi.

7. Olayın özeti şuydu: Suriye iç savaşı başlayınca Lafarge, 750 milyon Euro’luk yatırımını kapatmamış, üretime devam etmiş, ancak petrol ve hammadde temini ile nakliye yollarında sıkıntı yaşayınca, “bir Suriyeli aracı” kanalıyla para dağıtmaya başlamıştı. IŞİD’e ama bazı çalışanları kaçıran “Kürt gruplar” ile El Nusra’ya da.

8. En başta 500 bin Euro telaffuz edilse de, miktarın, 2014’te tesis kapatılıncaya kadar 16 milyon Euro’yu bulduğu ortaya çıktı.

9. Yargının konusu da belli oldu: Terörün finansmanı ve başkalarının hayatını tehlikeye atmak!

10. Bu, sarsıcı, dünya çapında emsal olacak, yarın öbür gün “savaş suçu”na uzanabilecek bir suçlamaydı. ABD’de de var olan, daha önce kirlilik sorumlusu olarak hedefe konmuş Lafarge’ı orada da sanık yapabilecekti.

11. “Suriyeli aracı” önce şirketin bir alt kademe memuru, sonra küçük bir ortağı diye telaffuz edildi; yeni yeni adının önemi anlaşılmaya başlandı, ama daha tam deşilmedi: Ta babadan oğula Esad Ailesi’ne, Sünni olmalarına rağmen yönetimde, ordu ve ekonomide çok etkin olmuş, iç savaştan sonra muhalefete geçmiş bir aile vardı karşımızda. Paranın çoğunu da aracı almıştı; Özgür Suriye Ordusu’nda bir grubu da finanse eden kişi!

12. Bu arada Lafarge merkezindeki bilgisayarlara el konduğunda, çok sayıda belgenin silindiği ortaya çıktı. Ama ortaya çıkan bir belge, IŞİD’in “Lafarge kamyonlarına yol açılsın” belgesiydi.

13. Bir iddiaya göre, IŞİD vb. gruplarla ilk temas, Lafarge’ın eskiden bir tesise sahip olduğu Gaziantep’te yapılmıştı.

14. Yine bir belge, Celabiye yönetiminden Ahmed J.’nin “IŞİD’in hesabına 7.6 milyon Euro” için uyarı yaptığı bir yazışmaydı.

15. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Sarkozy-Hollande yönetimlerinden farklı olarak, “Bize savaş açan Şam değil, IŞİD. Hedefimiz o” demesi de belki bu didikleme iklimine etkide bulunmuştu! Yani Fransa’nın önceliklerinin değişmesi.

16. Ve geçenlerde o “aracı” Dubai’de gözaltına alındı. Katarlılara göre karşıtı BAE’nin terörle bağlantısını kanıtlıyordu; Suudi ve BAE’lilere göre, Katar’a karşı koz olacaktı.

Öykünün aktörlerine, “figüran” gibi görülürken bence artık bir “başrol” oyuncusu olandan başlayayım.

Faris Tlass: Aracı oydu. Paranın büyük kısmını da o almıştı. Babası Mustafa Tlass, arkadaşı Hafız Esad’ı iktidara taşıyan, 30 yıldan fazla Savunma Bakanlığı yapmış, katliamlardan sorumlu tutulmuş, iç savaş başlarken tedavi gerekçesiyle Paris’e gitmiş, Sünni olmasına rağmen iktidarda çok etkin bir generaldi. Temmuzda Paris’te öldü. Onun babası da Kuzey’de Osmanlı’ya silah satarak zenginleşmişti. Fransa’da eğitim gören Faris, “Her Şey Suriye İçin” adını taşıyan holdingi MAS ile, başta şeker krallığı, Suriye’nin en zenginlerindendi. Irak’a gizli silah satışı da yapmıştı. İç savaşla birlikte, babası Paris’e gittikten sonra muhalefete geçti. Bilinen tek demeci Eylül 2012’de İstanbul’da Daily Telegraph’aydı: “Ben büyük bir programı destekliyorum. Rejimin devrilmesi. Tüm servetimi, sonuna kadar buna adadım. Suriye’nin gerçek demokrasi olması için.”

Bu amaçla, ÖSO içinde o zaman etkili olan El Faruk Tugayı’nı finanse ediyordu; kurucu da akrabası Abdülrezak Tlass’tı zaten. Firas’ı Lafarge’a takdim eden, Mısır holdingi Orascom’un sahibi Naguib Sawiris’ti; Twitter’dan da arkadaş! Orascom bir süre Van Çimento’nun sahibiydi, sonra Lafarge grubun çimento şirketlerini satın almıştı.

Manaf Tlass: Faris’in general kardeşi. Beşar’ın çocukluk arkadaşı. 2012’de kaçana kadar orduda güçlüydü. Ama bazı kentleri bombalamayı reddetti. Türkiye’ye kaçtığı (kaçırıldığı) söylendi; kimine göre de Lübnan-Kıbrıs üstünden kaçmıştı. Nihayetinde o da Paris’te buldu kendini. O dönem Fransa yönetiminin “müstakbel Suriye lideri” adayıydı. Galiba Ankara’da bir kesimin de. Bilinen sonuncusu Ağustos 2002’de, iki defa Türkiye’ye geldi. Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu onu kamuoyuna takdim etti. Bürokratlarla görüştü. O sıra medyamızın bir kısmı daha ziyade “yakışıklılığı” ile ilgilenmiş! Türkiye’ye S.Arabistan’dan gittiği söylenen bu ziyaretlerden birinde “Özgür Suriye Ordusu liderliği için İncirlik’e götürüldüğü” iddia edildi; kabul etmediği de. Gücü, etkisi de belirsizdi zaten. Halen Paris’te. Büyük ihtimalle o sıra Fransa gizli servisinin kontrolündeydi.

Nahed Tlass: İki kardeşin ablası. 18’inde 60’ındaki Suriye Bedevisi kökenli Suudi silah tüccarı Akram Ojjeh ile evlendi. Paris’e yerleşti. Özellikle 1991’de kocasının ölümünden sonra Paris ve dünya sosyetesi, sağdan sola Fransa devlet adamları ve kimi ünlü medya mensuplarının çok yakın dostu oldu; tabii harcadığı paralar ve bağışlarla da. Roland Dumas, Villepin gibi Dışişleri bakanları, Strauss-Kahn, sağ kanadın ağır medyası Figaro ve Le Point’i yöneten Franz-Olivier Gisbert gibi. Pasaportu diplomatik, “Muhaberat” kaynaklıydı. Manaf’ın kaçışında özel jetini yolladığı yazıldı.

Kardeşi Faris Dubai’de gözaltına alınınca patladı: “Kardeşim değil, Lafarge IŞİD’i finanse etti! 2007’de Lafarge’ın Suriye’ye girebilmesinde ben etkili oldum. Kardeşimle toplam yüzde 3 hisse aldık. Ama hiç para almadım. Biz Fransa için her şeyi yaptık ama oğluma vatandaşlık bile verilmedi,. Kızım bakalorya sınavına alınmadı.” Esas büyük etkiyi dönemin Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin yaptığı söyleniyordu. Muhtemelen Nahed Hanım’ın gücüyle.

Fransa elitleri: Lafarge soruşturması şimdiden eski Dışişleri Bakanı Fabius ile kabinesini kapsama alanına aldı. Çünkü iddiaya göre, Lafarge’ı “ne pahasına olursa olsun Celabiye’de kalması” için zorlayan onlardı. Faris-Menaf- Nahed-Baba Mustafa Tlass hattı da Fransa’nın elindeydi zaten.

Bandar bin Sultan: S.Arabistan’ın en güçlü kişilerinden oldu. İngiltere’de askeri eğitim almıştı. 20 yıl Washington Elçiliği yaptı. ABD’nin Irak-Suriye-İran- Ortadoğu politikalarında çok etkili oldu. Yıllarca, Suriye iç savaşı patlarken de istihbaratın başıydı. Manaf Tlass’ı Türkiye ziyaretinden önce S.Arabistan’a getiren oydu. ABD’nin eski Şam Büyükelcisi Ford’la birlikte, Faris’in arkasındaki güç olarak da anıldı.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar