Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Biliyorsunuz, ben 5 Eylül’de öldüm.

Gece vakti, mühimmat infilakında, mühim sayılmayan 24 askerle birlikte.

Önce size kendimi tanıtayım.

Ben Bedri Naim…

Astsubay, Kıdemli başçavuşum.

Emekliliğim çoktan gelmişti.

Lakin üniversitede okuyan evlatlarım var diye çalışmaya devam ettim.

Hemen 5 Eylül’e gelmeyeyim.

Komutanımız bu mühimmat sayma işini tam dört gecedir veriyordu zaten.

Normalde gece saatleri böyle bir çalışmanın yapılmaması gerekir.

Mühimmat depolama talimatı, devamlı talimatı, üst komutanlık emirlerine aykırı olduğunu biliyordum.

Mühimmat deposunda çalışacak personelin azami sayısının 12 olduğunu biliyordum.

Sefer hali hariç, gece çalışma, ikmal gibi işlerin yapılmayacağını biliyordum.

Ben buna itiraz ettim.

Komutan ısrarla emri yineledi.

Ben de günlük emir defterine yazılmasını istedim.

Komutanın derdi, 10 gün sonraki denetimlerdi. Önce Emniyet, pek değil.

Oysa sayım yapıldığında, TSK-59 taşınır mal yönergesine göre, sayım heyeti kurulmalı, en az 3 kişiden oluşmalıydı.

Oysa sadece ben, bir de daha 22’sinde, yeni evli Murat Astsubay vardık.

Deponun asıl sorumlusu ise nöbet istirahatlısıydı. Normal şartlarda o cephaneliğin açılmaması gerekirdi.

Bizi, 25’imizi paramparça yapan bu emir çok mu gerekliydi?

Madem gerekliydi, komutan neden orada yoktu?

Şimdi tahkikat heyeti gelecek.

Suç yine bizim üstümüzde mi kalacak?

Ben öldüm…

Siz çok yaşayın!

***

Yukarıdaki elektronik mektup Bedri Naim adına alınmış bir adresten geldi.

Öldükten sonra yollayan, elbet o değil.

Onun ismini taşıyan bir adresten yollanmış, benzer görevdeki başka asker arkadaşlarının anlattıkları.

İfadeler alınacak ya…

İlk ağızdan olsun istedim.

Bir de ölenlere, ölüme zorlananlara kulak verilsin diye.

Kulak sadece özel ulak değilse!

***

Bir bakın, bu bir bakıma kazadır elbet…

Ama bir değil, birçok defa bakarsanız, bu bir düzendir.

Askeriyedeki emir komutanın bir yüzü budur.

Manasız, bilgisiz, duyarsız, beceriksiz emirler…

İki dudak arası, alttakini köle gören, şekil şartlarını insanlık şartlarından üstün kılan, üstlüğü üstünlük astlığı altlık sanan, sıvasız hanelerin çocuklarını sayısız sayıp sırasız ölümlere kolayca yollayabilen bir komuta.

Fakat sanmayın ki, sadece askerlik budur.

***

Nice hiyerarşik sistem, nice iş ortamı, işyeri hatta okul, hatta hatta zihnimiz ve de her anımız, bilhassa “erkek halimiz”; esasında “militer” zihniyet ve faaliyete göre şekillenmiştir.

Siviller, laciler, griler içindeki nice efendi; alttakileri aynı kölelik mengenelerine sıkıştırmış; üniformasız ama tek tip bir iş, hayat, inanç biçimi dayatmıştır.

Paşalar ile siviller çatışsa dahi, her cins iktidar, her tür muktedir önünde sonunda bu buyruk ve kuyruk, tahakküm ve kölelik düzeninde, derin bir suç ortaklığında mutabık kalır; bu anayasanın bile temel hak ve özgürlük ilkelerini ihlal eder, insan haklarını her gün haklarlar!

İtirazı ezen, boyun eğmeyi dayatan, biat ve itaat kışlaları.

Ağanın, paşanın, beyin, efendinin mühim emirlerinin ehemmiyetsiz kulu mühimmat depoları.

O yüzden…

Bize her yer cephaneliktir!

Başbakan diyor ya, Suriye’de ikinci Kerbela yaşanıyor…

Bize, kimimize neredeyse her gün, her yer Kerbela!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar