Balkon üstte, çatı altta!
Şimdi kim olursan ol, yine gel…
Hep birlikte “Helal olsun” diyelim!
Yani “helal” derken seçim sonucunu kast ediyorum.
Çünkü kimse bu kadar üst üste seçim zaferi kazanamaz…
Bir parti tabanından başlayarak, ilçe, il, belediye, yereller, geneller, referandum, cumhurbaşkanlığı derken, 9 seçim kazana kazana devletin en tepesine ulaşan başka bir “milli örnek” yok.
Başka “demokrasiler”de de çok fazla yoktur.
O yüzden Erdoğan’ınki şimdiden 20 yıla uzanmakta olan, ama yandaşının da karşıtının da tarihe yazacağı büyük bir zafer.
Bir kez bir belediye başkanlığını, bir kez de milletvekilliğini, kazandığı halde başka faktörlerle kaybedip bilenmiş bir siyasetçi.
Sadece “siyasetçi” demek de yetersiz kalıyor…
Aynı zamanda, “milletin en az yarısı” ile, ne olursa olsun, “gönül bağı” bulunan ve bu sırrı “karşı taraflar”da tam çözülemeyen bir “formül”!
***
Bu “formül”ün elbette ana dokusu “dinamik muhafazakârlık” ama…
Daha pratik şeyler de var.
Biri, aynı anda hem “barış adamı” hem de “savaş adamı” olması.
Hem “yurtta sulh”u temsil ediyor, ki iki muhalefet partisi bu açıdan konu dışı zaten, hem de her saniye “savaş adamı”!
Bir yandan 30 yılda 50 bin insanı alıp götürmüş bir “savaş”ı durdurmuşken…
Bir yandan sürekli olarak “savaş ve kavga” halinde.
Yurtdışında ve yurtiçinde sürekli olarak düşman buluyor… düşman vuruyor.
Bu çok net bir dil.
Çünkü bilhassa ülkemizde de düşmansız yapamaz kimse.
“Barış”ın öteki yüzüne “daimi kavga” koymazsanız, “aksiyon” olmaz.
Çünkü “muhafazakâr” oyların üzerine, Türkiye şartlarında “milliyetçi” bir kat çıkmazsanız, yüzde 50’yi zor bulursunuz.
Erdoğan, ciddi bir nüfusun “barış umudu” olduğu kadar…
Çok ciddi bir nüfusun gündelik öfkelerinin, tepkilerinin, kavgalarının, ötekileştirmelerinin de temsilcisi.
Bunun en ciddisi de, geçen gün bir yazıda yazdığım üzere, “20-25 milyon arasında bir Sünni Blok”u betonlaştırmak için “bilerek” yaptıkları.
Bunun bir kısmı “dini ve mezhepsel”, bir kısmı “milli ve milliyetçi”!
Muhafazakâr demokratlıktan ziyade bir nevi Türk-İslam sentezi.
Ki MHP tabanından da öyle oy geldi.
***
O yüzden tıkır tıkır kazanıyor…
Ama o yüzden de “77 milyonun cumhurbaşkanı” olması zor.
Şart mı?
Yok öyle bir şart elbette.
Daha öncekiler öyle miydi?
En azından çok partili dönemi ve darbelerini düşünürseniz…
Kimdi toplumun yüzde 50’den fazlasını temsil eden?
Akla gelen tek kişi Evren!
Önce silah zoruyla devlet başkanı, sonra rakipsiz olarak yüzde 90’dan fazla oyla “cumhurbaşkanı”!
Muhtemelen, partisini yine dinamik tutmak için, Erdoğan’ın “77 milyonun cumhurbaşkanı olmak” diye bir hedefi de yok.
Öyle de olmaya çalışan Gül’ün siyaseten nasıl eridiğini en iyi Erdoğan gördü zaten.
Öyle ki, Türkiye tarihinin en büyük kutuplaşmalarından birinde, Gül’ün ilk adaylığı Genelkurmay ve eski merkezi güçler tarafından engellendiğinde, yüzde 37 olan AKP desteği, “Gül’e yapılan haksızlık” yüzünden yüzde 47’ye çıkıvermişti.
İşte o “sapına kadar siyasi figür Gül”; kendisi “herkesin cumhurbaşkanı” olmak isterken, Erdoğan’ın da onu depolitize etmekteki hevesinin de katkısıyla, “politika dışı” kalıverdi.
Erdoğan onu yapmayacak!
***
Fakat ne olacak?
Ortada zafer üzerine zafer kazanan bir lider ile bir de elinin altında olsa da, avucunun içinde kalmayabilecek bir parti var.
Çünkü lokomotif vagonlardan hızlı gidiyor!
***
Esasında, zaferlerin siyasi olgunluğa ve samimi demokratlığa dönüşe dönüşe peş peşe dizildiği bir süreç olsaydı…
“Balkon” 77 milyona da umut dolup taşardı.
Fakat “haklı zafer”in öteki yüzünde, haksızlıklarla da dolu bir içtihat var.
Sadece ideolojiye göre değil; “tek adam”ın savunma ve saldırı ihtiyaçlarına göre, Emniyet’i ve Adalet’i “ayarlanmış” bir devlet var.
“Kendinize ait bir devlet” ile 77 milyonun cumhurbaşkanı da olamazsınız zaten.
***
Erdoğan zafer kazanırken, İhsanoğlu yenildi mi?
Tabii ki tabelada öyle.
Ama esas yenilenler CHP ve MHP.
Hatta, İhsanoğlu’nun bir şey kazandığı bile söylenebilir.
Karşısında 12 yılda 20-23 milyon oy ile yüzde 50-52 oran biriktirmiş, devlete, medyaya, her şeye sahip bir “kral” varken, “sıfırdan gelen adam” olarak, arkasında görünen iki büyük partinin arazi olduğu bir seçimde, 12 günde yüzde 40’a vurmak “şahsı” için önemli.
Aday olduğundaki yazımın başlığıyla, “Ilımlı İslam” da “Öfkeli İslam” karşısında yenildi ama ezilmedi!
***
Erdoğan’ın seçilmesi “barış” için önemli görülüyordu.
Galiba şu da oldu:
Barış için esas önemli gelişme, Demirtaş’ın oyları ve üslubuyla “barışçı siyaset”in kısa sürede Kürtlere de kimi Türklere de verdiği umut!
***
Yazıya “helal olsun” ile başlamıştık…
Ne diyelim…
“Hayırlısı olsun” diye de bitsin!
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce