Seçilmiş olmak güzel şey!
Kime hangi sıfatla hitap edeceğimizi şaşırdık, çünkü “tek devlet”te bir süre iki cumhurbaşkanı, iki başbakan oldu!
“Başbakan” Davutoğlu henüz seçilmeden “Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş başbakan, el ele yeni Türkiye’yi inşa edeceğiz” dedi.
İnsanın seçileceğinden böyle emin olması için ya çoktan atanmış olması yahut tek aday olması lazım.
Davutoğlu’nda bu iki meziyet de var!
***
Şimdi, “Seçilmiş” Cumhurbaşkanı, her ne kadar biri yere mere düşmesin diye bir eliyle cumhurbaşkanlığını tutarken diğer elinden başbakanlığı da bırakmamış olsa bile…
Allah için, bugünlere hep mücadeleyle ve seçile seçile geldi.
Gençlik kollarından il yönetimine, mazbatası verilmemiş ilçe belediye başkanlığından tercih kazığı yediği milletvekilliğine, İstanbul belediye başkanlığından parti genel başkanlığına, onca sene milletvekilliği, onca kazanılmış seçim ve nihayetinde yüzde 51 küsur.
Belli ki 13yıllık partide, onca yıllık Milli Görüş,Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet geleneğinde tabandan böyle mücadele vermiş başka biri bulunamadı yahut layık bulunamadı ki, fazla okumuş tabakadan, tabandan ziyade tavandan bir Profesör münasip bulundu.
***
Davutoğlu’nun seçim değilse bile talim-terbiye ve tayin yönü daha kuvvetli.
Çünkü genellikle atanmış.
Parti tabanlarında girdiği, mücadele edip kazandığı hiçbir seçim yok
Az küçüğüm olduğu Boğaziçi Üniversitesi’nde BKD kongresine girdiğini de hatırlamıyorum.
Zaten onların esas talebeliği 12 Eylül komutasında.
Sonradan belki tek seçime girdiği yer özel üniversite senatosu filan.
Tabandan gelip milletvekili adayı olmuşluğu da yok.
2009’da tayinle Dışişleri Bakanı, 2014’te tayinle Başbakan.
Arada “atanmış bakan” olarak milletvekili seçilmişliği var, o kadar.
11 yıl öncenin Cumhurbaşkanı Sezer ona Büyükelçi unvanı vermiş…
11 yıl sonranın Cumhurbaşkanı Erdoğan da Başbakanlık unvanı veriyor!
***
Bunda kafadan kötü veya kafadan alınacak bir şey yok!
Olabilir.
Memleket ne seçilmemişler, ne pek seçilmemişler, ne seçilmişler gördü.
Lakin insanın pozisyonu biraz paraşüt, biraz tepeden inme, biraz tayin ise…
Henüz seçilmeden bile, sürekli olarak “biz seçilmişler” diye konuşmamalı.
Yoksa o “seçilmişler”, sandıktan ziyade başka manaya da gelir!
***
Kaldı ki, “Seçilmiş cumhurbaşkanı”nın son beyin ve tape kadrosu, “az seçilmiş” Davutoğlu ile hiç seçilmemiş, atanmış Ala ve Fidan’dan oluşuyordu.
Kaldı ki, “seçilmiş”e saygıyı da, “Seçilmiş” Cumhurbaşkanı’nın, Barolar Birliği Başkanı konuşmasın diye Yargıtay’ı bile tehdidinden anlıyoruz.
Yargıtay, “seçilmiş” kurulunda seçilmiş bir başkanı konuşturma kararı verince, onlara “Bir avuç Haşhaşi” demesinden anlıyoruz.
“Seçilmeden seçilmiş” Başbakan’ın HSYK seçimleri üzerine gölge olsun diye şemsiye atmasından da anlıyoruz.
Ki bu şekilde 77 milyonun da her şeyi olunabiliyor.
***
Sonra ben de çıkıp Davutoğlu gibi kolayca diyebilirim…
“Bizim iktidarda olduğumuz Türkiye’de kimse ötekileştirilmeyecek” diye…
Ve eklerim:
Şunlar, bunlar, onlar hariç!
Nitekim bir zamanlar paşaların “akreditasyon” ile “İslamcı” gazete ve TV’leri karargaha sokmaması gibi, AKP de kimi “İslamcı” gazete ve TV’leri yasaklı saydı.
Sanki hepsi resmen “yasadışı” yayın!
Bu durumda hakikaten, hiç seçilmeden bile, ben de diyebilirim:
Bizim iktidar olduğumuz Türkiye’de yasaklar olmayacak, diye.
Tutmayın beni, çünkü ben de şunu aynen söyleyeceğim:
Bizim iktidar olduğumuz Türkiye’de yolsuzlukla hep mücadele edilecek. Milletin ve tüyü bitmemiş yetimin hakkına uzanacak eli, kardeşimiz olsa kırarız, diye.
***
Neyse, efendime söyleyeyim, bir de Erdoğan “Veda” deyince, Davutoğlu “”Bu veda değil, vefa kongresi” diye kibarca ve saygıyla sitem etti ki…
Bu partinin üç büyük kurucusundan Gül de sanırım “Vefa” konusunda aynen öyle düşünüyordur!
Bir zamanlar şimdi adı Süper olan eski 1. Lig’de, üç büyükler gibi İstanbul takımı, nice ünlüyetiştirmiş yeşil/beyaz Vefa da vardı, ama düşe düşe amatör kümeye kadar gitti.
Serbest bölge, etmeyin gölge!
“Liberal” bir dış politika daha nasıl olabilir?
Kapitalizmin, işçileri geçirmemek ve onlara istediğini yaptırmak için, sözde müdahalesine karşı çıktığı devletle birlikte kotardığı “liberal illüzyon”un “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözü dışişlerimize de cuk oturuyor!
ABD’nin Irak solunu silmek için icat ettiği Saddam’ı, sonra İran İslamcılarını alt etmek için kullanmasının ardından, bu kez onu yok etmek için Irak’ı işgal edip de Iraklıların birbirini katletmesini hazırlaması gibi.
Biraz daha mütevazı haliyle:
Esad ile kanka olup daha sonra Esed ile kanlı olunca, onu yıkmak için Körfez sermayesiyle birlikte beslenen ve kafa kesen Işid’i bu kez aynı sermayenin tehlikeli görmesi sonucu, ABD’nin İncirlik’i Işid’e karşı kullanması sırasında ıslık çalmak!
Bırakın Işid geçsin, bırakın ABD dilediğini yapsın.
Bu büyük bölgesel başarının ödülünü de biliyorsunuz zaten!
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce