75. yılında NATO'nun dünü ve bugünü
Dünyanın en büyük askeri ortaklığı olan NATO, 75. kuruluş yılını kutluyor. 4 Nisan 1949'da ABD öncülüğünde Sovyetler Birliği'ne karşı kurulan Batı ittifakı, 1990'da SSCB'nin çöküşüyle varlık motivasyonunu nispeten kaybetse de, 2022 yılında Putin yönetiminin Ukrayna'ya saldırmasıyla yeniden 'Avrupa'nın vazgeçilmez organizasyonu' oldu. 3 yıl önce Avrupa'nın kendi ordu yapılanmasını kurma fikrine karşı direnmekte zorlanan NATO, bugün Rusya ile dolaylı yoldan bir savaşın içinde.
II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası, Faşist İtalya ve Militarist Japonya'ya karşı savaşan ABD, Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği; savaştan galip ayrıldı. Ancak Almanya'nın başkenti Berlin'e kadar gelen Kızıl Ordu, Başkan Truman yönetimindeki ABD için yeni bir tehdit unsuru olarak öne çıktı. Nazi tehdidinin bertaraf edilmesinin ardından sıradaki tehdidin komünizm olduğunu düşünen ABD tarafı, dünyanın geleceğini şekillendirecek olan Potsdam Konferansı ile Avrupa'yı Birleşik Krallık ve SSCB ile arasında bölüştü.
Truman ve Stalin'in şahin politikalarının akabinde müttefiklik yerini 'ideolojik, kültürel, ekonomik' savaşa dönüştürdü. Yıkılan Avrupa'nın batısının hamisi ABD olurken, Doğu Avrupa ise SSCB'nin himayesine bırakıldı.
Büyük Savaş'ın ardından yeni dengeler
Almanya'nın Birleşik Krallık ve Fransa'ya üçüncüye saldırmaması için Avrupalı ve ABD'li devlet adamları bir formül geliştirdi: Almanya'yı bu ülkelerde ekonomik ve askeri alanda sıkı sıkıya bağlamak. Bu fikirden yola çıkılarak Avrupalı siyasetçilerin öncülüğünde, daha sonra Avrupa Birliği'ne dönüşerek, "Avrupa Kömür ve Demir Topluluğu" kuruldu. Batı ve Güney Avrupa'nın savunmasını üstlenen ABD de, silahlanma yarışının başladığı SSCB'nin olası saldırılarını engellemek ve silah pazarının hakimi olmak amacıyla Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü'nü kurdu: NATO.
Aralarında ABD, Birleşik Krallık, Kanada ve Fransa'nın da bulunduğu 12 ülke tarafından kurulan NATO, Kore Savaşı'ndaki katkılarının ardından 1952 yılında Türkiye'yi de üye olarak kabul etti.
1990 yılına kadar süren Soğuk Savaş, ABD'nin lideri olduğu NATO ve SSCB'nin lideri olduğu Varşova Paktı üyeleri arasında sürdü. Bu 45 yıllık sürede iki lider ülke de kendi oluşumlarındaki ülkelerin dış politikalarını ve iç politikalarını bazen maddi yardımla, bazen diplomasiyle, bazen de doğrudan ve dolaylı yoldan darbelerle dizayn etti.
SSCB'nin çöküşünün ardından 'açık kapı' politikası
SSCB'nin çöküşünün ardından ise 'açık kapı' politikasıyla SSCB'den ayrılan Doğu Avrupa devletlerinin bir çoğunu üyeliğe kabul eden NATO, 1990'lı yılları Yugoslavya'nın çöküşü sürecindeki iç çatışmalarla geçirdi. Afganistan Savaşı ile başlayan 2000'li yıllar, NATO'nun aktif görev alanlarından biri oldu, ancak dönüşen dünyada artık kuruluş motivasyonundan bir hayli uzaklaşma yaşandı.
2010'lu yıllara gelindiğinde NATO'nun gerekliliğine dair yorumlar kamuoyunda tartışılmaya başlanırken, 2016 yılında Donald Trump'ın ABD Başkanı seçilmesi problemleri su yüzüne çıkardı. Donald Trump'ın, Almanya'nın dönemin lideri Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron'la yaşadığı tartışmalar, Türkiye ile yaşanan dalgalı ilişkiler ve Rusya'nın Kırım'ı işgalinde NATO'nun atıl tutumu; NATO'nun varlığının sorgulandığı bir dönemin kapısını araladı.
Fransa lideri Macron ilk kez 2018 yılında, "Avrupa güvenliğinin bugün sadece ABD tarafından güvence altına alınması adaletsiz. Tam da bu yüzden daha fazla Avrupa kapasitesine ve daha fazla savunmaya ihtiyaç var" değerlendirmesinde bulunarak 'Avrupa ordusu' fikrine öncülük etti.
Dönemin başkanı Trump'ın müttefik ülkeleri 'yıllık gelirlerinin yüzde 2'sini NATO bütçesine ayırması' konusunda düzenli olarak suçlaması da ülkeler arasındaki bağları daha da zayıflattı.
Hatta Macron ve Trump bu görüşmede 'diplomatik gerginlikler' de yaşadı.
Trump'ın seçimleri Joe Biden'a kaybetmesinin ardından ABD Avrupa ile yeniden sıkı ilişkiler kurarken, Macron'un Fransa'da liderliğine devam etmesine rağmen toplumsal desteğinin bir kısmını kaybetmesi, 'Avrupa ordusu' fikrine destek veren diğer Avrupa ülkelerinin geri adım atması konuyu rafa kaldırdı. Ancak uzun bir süre açılmamasının sebebi, 2022 yılında Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı oldu.
Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından
Tüm dünyanın askeri, ekonomik ve kültürel olarak sarsıldığı Rusya-Ukrayna Savaşı, NATO'nun son yıllarda kaybettiği motivasyonu tekrar güçlü bir şekilde inşa etti.
2000 yılında Rusya'da iktidarı eline alan Putin, ilk yıllarında Avrupa ve ABD ile uyumlu politikaları yürüttü. Ancak ilerleyen yıllarda tüm Rusya'da mutlak hakimiyet kuran ve Avrupa'nın yıllık doğalgaz ihtiyacının yarısını karşılamasıyla 'vazgeçilmez' bir ortak haline gelen Putin, dış politikada daha müdahaleci bir yaklaşım sergilemeye başladı. Suriye Savaşı'nda ABD'nin karşısında olan, Türkiye'nin ABD ile yaşadığı problemlerde Türkiye'ye sıcak mesajlar gönderen, uluslararası konularda ABD'nin karşısında konumlanan Putin yönetimi, NATO'nun karşısında doğal bir rakip olarak doğdu.
"Ukrayna'ya saldıracak" söylemlerine "Histeri" diyen, NATO'nun bütçesinin kendi bütçelerinden çok daha fazla olduğunu her fırsatta söyleyen Putin yönetimi, dünyanın tahminlerinin aksine Ukrayna'ya işgal hareketi başlattı. Gerekçesi ise, NATO idi.
NATO'nun Rusya sınırına yaklaştığını ve ülke için tehdit oluşturduğunu gerekçe göstererek işgal girişimi başlatan Putin yönetimine karşı NATO, uçak ve asker göndermek haricinde bütün gücüyle Ukrayna'yı destekledi.
Savaşın başlangıcından bugüne NATO, Ukrayna'ya 100 milyar doları aşkın yardımda bulundu. On binlerce askeri mühimmat ve ABD ile Alman menşeili tank desteği sağlayan NATO, bugün 100 milyar avro büyüklüğünde 5 yıllık bir paket görüşmeleri gerçekleştiriyor. Bu paketin haricinde Biden yönetimi, 60 milyar dolar değerinde yeni bir askeri destek paketine Cumhuriyetçiler kontrolündeki Temsilciler Meclisi tarafından onay verilmesini bekliyor.
Değişen paradigmalar
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla kaybettiği önemi ve gücü yeniden bulan NATO, bu süreçte ortaklıklarına iki yeni ülke daha ekledi: Finlandiya ve İsveç.
II. Dünya Savaşı'nın ardından AB üyesi olmasına rağmen askeri paktların içinde yer almayan ve gelenekselleşen bir tarafsızlık politikası oluşturan iki ülke, savaşın ardından politikalarında dramatik bir değişime giderek NATO üyesi olmak için başvuruda bulundu.
2017 yılında ülkesinin NATO’ya girmesini kesinlikle reddeden dönemin Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinisto, 2020 yılında NATO’ya üyelik başvurusunda bulundu. Türkiye’nin de onay vermesinin ardından Finlandiya NATO ittifakına dahil oldu. NATO Rusya’ya Fin Körfezi’nden Karadeniz’e kadar bir set çekti.
İsveç'in de NATO'ya üye olmasıyla üye ülke sayısı 32'ye yükseldi.
Bugün NATO ülkelerinin yıllık askeri bütçesi toplam 1.20 trilyon dolar. Rusya'nın ise 110 milyar dolar. Buna rağmen Ukrayna'nın cephede Rusya'yı engelleyebilmesi için Batı'nın bütçesine, silah ve mühimmatına ihtiyacı var. Rusya giderek Kiev üzerinde baskısını artırıyor. Ukrayna'nın NATO üyesi olabilmesi için Rusya ile savaşın bitmesi gerekiyor. Ancak NATO, Rusya ile direkt olarak savaşa girmek haricinde Ukrayna'ya destek olacak tüm yolları kullanıyor.
Ufuktaki tehlike: Donald Trump
Hem NATO'nun hem de Rusya-Ukrayna Savaşı'nın geleceğinde hayati bir değişken de var: Donald Trump'ın yeniden Başkan seçilmesi. Hatta sırf bu sebeple NATO dün ve bugünkü toplantılarında 100 milyar avroluk Ukrayna'ya destek paketinin onayının verilmesini ve Trump Başkan seçilirse bunu baltalayamayacak bir formül bulmayı amaçlıyor.
Putin için ise durum çok net: "Ukrayna ile değil, NATO ile savaşıyoruz" Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, "NATO, Ukrayna'daki ve çevredeki çatışmalara zaten müdahil olmuştu ve sınırlarımıza doğru ilerlemeye devam ediyor" ifadesini kullandı.
Bugün tıpkı 1970'ler gibi, NATO yine büyük ve önemli bir güç. Ancak İsveç'in üyeliğinde yaşanan tartışmalar, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda bazı üye ülkelerin politika farklılıkları ve NATO'nun yeni Başkan seçiminde Doğu Avrupa ülkelerinin kendilerini 'ikinci sınıf üye' hissetmesi, NATO'nun çözmesi gereken sorunlar içinde ön plana çıkıyor.
Çağın getirdiği en önemli özelliklerden olan 'hız', politikaların da, müttefikliklerin de düşmanlıkların da çok daha çabuk bir şekilde yeniden şekillendiği bir dönem yarattı. NATO, bu değişimleri en ayrıntılı şekilde analiz etmek zorunda. Yoksa bir 75 yıl daha varlığını koruyamayabilir.