Can Atalay dosyası Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ı nasıl karşı karşıya getirdi?
Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay ile ilgili ihlal kararının ardından Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının Türk yargı tarihinde bir örneği yok… Peki iki yüksek yargı kurumunu karşı karşıya getiren süreç nasıl gelişti?
Yargıtay'ın Can Atalay kararı sonrası Türk yargı tarihinde bir ilk yaşandı. İlk kez iki yüksek yargı kurumu karşı karşıya geldi. Peki bu sürece nasıl gelindi? Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararları bazen siyasette bazen de diğer yargı organlarında rahatsızlığa neden oldu. Siyaset “güvenlikçi politikalarının” aksi yönünde verilen bazı AYM kararlarına tepkisini dile getirdi. Yargıtay başta olmak üzere mahkemeler ise yetkilerinin Anayasa Mahkemesi tarafından gasp edildiğini ve AYM’nin süper temyiz mahkemesi gibi konumlandığını öne sürdü. Yüksek yargı üyelerinin maaşlarında artış öngören düzenlenmeyi AYM’nin iptal etmesi de Yargıtay ve Danıştay üyelerinin tepkisine neden oldu.
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne 1954 yılında taraf oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını 1987’de, zorunlu yargılama yetkisini ise 1990 yılında kabul etti. 2004 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle de başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelere, kanunların üzerinde bir değer atfedildi. Temel haklarla ilgili “evrensel ölçütlere” atıf yapan değişikliklerin son halkasını ise, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılması oluşturdu. Bireysel başvurunun uygulamaya geçirilmesiyle, kamu gücünü kullanan kişi ve kurumların sebep olduğu hak ihlallerine karşı 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren anayasal yargı denetimi başlatıldı. Buna göre, 23 Eylül 2012 tarihi itibarıyla herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkına sahip oldu. Bu Türk yargı tarihinde devrim niteliğinde bir uygulama olarak tarihe geçti. Bugüne değin de Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla birçok hak ihlali kararına imza attı.
AYM’nin bireysel başvurular üzerinden verdiği kararlar bir süre sonra gündemde yer almaya başladı. Siyasetin de AYM kararları üzerinde eleştirel değerlendirmeler yapmaya başladığı bir döneme girildi. Anayasa Mahkemesi, MİT TIR’ları soruşturması kapsamında tutuklanan Can Dündar ve Erdem Gül için ihlal kararı verdi. Bu karar sonrası her iki isimde tahliye oldu.
O dönem kararı değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum" açıklaması yaptı.
AYM’nin aldığı Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala, Enis Berberoğlu, Barış Akademisyenleri, HDP’nin hazine yardımının bloke edilmemesi ve Cumhurbaşkanına hakaret pankartı açan ÖDP’lilere tazminat verilmesi gibi kararlar başta Cumhur İttifakı liderini ve kurmaylarının tepkisine neden oldu.MHP Lideri Devlet Bahçeli de Anayasa Mahkemesi’ne sert eleştiriler getirdi. Bahçeli, “Anayasa Mahkemesi'nin kapanması artık ertelenemez bir hedef olmalıdır. Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yapılandırılmasını gerekli görüyoruz. Bu kapsamda mahkemenin statüsü, kuruluş ve yargılama esasları ile üye yapısının köklü bir reforma tabi tutulmasını hedefliyoruz. Bundan kaçış yoktur” değerlendirmesinde bulundu.
Anayasa Mahkemesi’nin HDP'nin Hazine yardımına bloke konulması talebini reddetmesi ve kapatma talepli davayı halen sonuçlandırmaması da MHP Lideri Bahçeli’nin tepkisini çekti. Bahçeli, “Bu Anayasa Mahkemesi ne yapmaktadır? 2021 yılından beri HDP’nin kapatılmasıyla ilgili iddianameyi ne hakla, hangi amaçla, kimlere şirin görünmek için sümen altında bekletme gereği duymaktadır?” dedi.
Ve Can Atalay kararı. Anayasa Mahkemesi Gezi Davasında 18 yıl hapis cezası alan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili 25 Ekim’de hak ihlali kararı verdi. Bu karar sonrası gözler tahliye için yerel mahkemeye çevrildi. Ama mahkeme dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Bu karar da Cumhur İttifakı çevrelerinin tepkisine neden oldu. AYM’nin bu karar ile “Anayasa’nın 14. maddesini işlevsiz hale getirdiği, hakkındaki hüküm kesinleşmemiş ve mutlak terör suçu işlemiş tüm şüphelilere TBMM yolunu açtığı” öne sürüldü. Yine Anayasa Mahkemesi’nin yargısal aktivizm içerisinde bulunduğu ifade edildi.
Tartışmalar devam ederken Yargıtay 3. Ceza Dairesi dosyada nihai kararı verdi, Daire Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uymadı. Can Atalay’ı tahliye etmedi. Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemlerinin başlaması için karar Meclis Başkanlığı’na gönderildi. Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığına belirten Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay kararına imza atan AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Karar bu yönüyle yargı tarihine geçti. Yargıtay söz konusu kararında Anayasa Mahkemesi’nin kararlarından öteden beri duyulan rahatsızlıklarına dair birçok eleştiriye yer verdi. Anayasa Mahkemesi’nin yorumla yetkisini genişlettiğini, yargısal aktivizm yaptığını, kendisini süper temyiz mahkemesi gibi konumlandırdığını ve yetki gaspı yaptığını öne sürdü. İlk kez bir karara AYM’den duyulan rahatsızlıklar tüm çıplaklığıyla girdi.
Ancak; daha öce de bu rahatsızlığa ilişkin sinyaller gelmişti. Özellikle Anayasa Mahkemesi’nin FETÖ başta olmak üzere bazı terör yargılamalarına ilişkin aldığı kararlar Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca tarafından eleştirildi. Akarca yüksek mahkemenin "Yargısal aktivizm" yaptığını ve "yasal ve anayasal yetkilerini aştığı" söyledi. Akarca, "Anayasa Mahkemesi eğer herkesin yerine geçerek savcının, ilk derece mahkemesinin, hakimin, istinafın, Yargıtay'ın yerine geçerek bir karar oluşturursa bu yetki ve hukuki problemlerin daha da artmasına neden olur" dedi.
Yargısal meseleler dışında AYM ve Yargıtay arasında son dönemde gerilimi artıran bir durumun daha bulunduğu ifade ediliyor. Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerinin maaşında yapılan zammın bir kısmını iptal etti. AYM, yapılan ek tazminat düzenlemesini Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı buldu. Yeni düzenleme yapılıncaya kadar 6 aylık süre tanıdı. Yargı kulislerinde bu iptal kararının Yargıtay ve Danıştay üyelerinin tepkisine neden olduğu ve bir süredir bu kurumlardan AYM programlarına katılım olmadığı da kaydediliyordu. Bireysel başvurunun 10. Yılı gerekçesiyle AYM’de düzenlenen geniş katılımlı konferansa teamüllerin aksine Yargıtay ve Danıştay’dan hiçbir katılımın olmaması da yüksek yargı organları arasındaki gerilime işaret eden önemli bir göstergeydi.