Dijital dünya ile tartışılan kavram itibar suikastı
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Batuhan Mumcu, "Dijital Dünyanın Yeni Tehlikesi: Sosyal Medyada İtibar Suikastı" başlığıyla bir makale kaleme aldı. Mumcu "Dijital devrim, sadece bilgiye erişim imkânı sunmakla kalmamış, aynı zamanda dezenformasyon ve manipülasyon stratejilerine de zemin hazırlamıştır" tespiti ile başladığı makalesinde "itibar suikastı" olgusuna dikkat çekti. Mumcu, "bireyin veya kurumun saygınlığının zedelenmesi için organize bir saldırı" olarak tanımladığı olgunun genellikle sosyal medya, haber siteleri, forumlar ve diğer dijital platformlarda söz konusu olduğunu kaydetti.
“İtibar suikastının en tehlikeli yönlerinden biri, gerçeklerle yanıltıcı bilgilerin iç içe geçmesidir” diyen Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Batuhan Mumcu, nedenleri hakkında da şu tespitleri yaptı:
“Özellikle iş dünyası ve popüler kültür figürleri arasındaki rekabet, kişisel anlaşmazlıklar ya da basit bir kıskançlık, bu tür saldırıların temel motivasyonları arasında yer alır. Başarılı bir kişiyi ya da kurumu karalamak ve kendi çıkarlarını korumak isteyen rakipler, sosyal medya platformlarını etkin bir şekilde kullanarak saldırılar başlatabilirler.
Siyasi ve ideolojik farklılıklar da itibar suikastının sık görülen nedenlerindendir. Karşıt görüşlü gruplar, rakiplerini itibarsızlaştırarak kendi ideolojilerini öne çıkarmak amacıyla sosyal medyada karalama kampanyaları düzenleyebilir. Bu tür saldırılar, bireylerin veya grupların politik duruşlarına zarar verme amacı güder.
Ayrıca bireyler, kişisel hayal kırıklıkları ya da düşmanlık duyguları nedeniyle hedef aldıkları kişiyi sosyal medya üzerinden itibarsızlaştırma yoluna başvurabilmektedir.
İnternette yalnızca kaos yaratmayı ve insanları provoke etmeyi amaçlayan troll ve provokatör gruplar da itibar suikastının bir parçası olabilir. Bu gruplar, gerçek hedeflerinin kim olduğuna bakmaksızın, kişilerin ya da kurumların itibarlarını zedelemek için çeşitli taktikler kullanırlar.
İtibar suikastının psikolojik ve sosyal etkilerinin ötesinde, son dönemlerde kötü niyetli bireylerin veya grupların, bir kişi ya da kurumun itibarını zedeleyerek maddi kazanç elde etmeyi amaç edinmeleri giderek daha sık rastlanan bir durum haline gelmiştir. Bu kişiler, sosyal medya üzerinden bir kişi ya da kurum hakkında yalan veya yanıltıcı bilgiler yayarak, tehdit ve şantaj yoluyla maddi kazanç elde etmeye çalışırlar. Şantajcılar, gerçek hayatta sergilemeye cesaret edemedikleri davranış ve eylemleri dijital dünyanın sağladığı soyutluktan cesaret alarak sanal zorbalık yoluyla ortaya koymaya çalışır ve bu yöntemle haksız kazanç sağlamayı hedeflerler.”
Dezenformasyon ve manipülasyon kavramlarını da tanımlayan Mumcu, “Dezenformasyon, yanlış bilgi yayma ve gerçeği çarpıtma amacı güderken; manipülasyon ise bilgi veya algıları belirli bir yönde yönlendirmeyi hedefler. Bu süreçler, sosyal medyada yüksek takipçili hesaplar üzerinden yapılan algı operasyonları ile daha da belirgin hale gelmektedir. Bu kullanıcılar, geniş takipçi kitleleri ve yüksek etkileşim oranları ile sosyal medyada güçlü bir etkiye sahiptir ve bu etki, dezenformasyon ve manipülasyon stratejilerinin uygulanmasında kritik bir araç olarak kullanılmaktadır” dedi.
Mumcu, itibar suikastından nasıl korunulacağı konusunda da “Bu tür saldırılara karşı bilinçli olmak, doğru stratejiler geliştirmek ve yasal hakları savunmak, itibarın korunması için son derece önemli süreçlerdir. İtibar suikastına karşı alınabilecek önlemler arasında, bilinçli medya kullanımı ve kaynak doğrulama süreçleri öne çıkmaktadır. Sosyal medyada karşılaşılan her bilginin doğru olmayabileceği konusunda bilinçli olmak ve öncelikle içeriğin doğruluğunu teyit etmek büyük önem taşır” diye yazdı.
Mumcu, konu hakkındaki kanunlara da yer verdiği makalesini şöyle bitirdi:
“Bu konuda yürütülen çözüm arayışında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyal medya uygulamaları ve internet siteleri aracılığı ile yapılan paylaşımların doğruluğunun kontrol altına alınması adına dezenformasyon kanunu olarak bilinen bir kanun çıkartılmıştır. “7418 sayılı Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 18.10.2022 tarih ve 31987 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, dezenformasyonu yeni bir suç olarak tanımlamıştır.
7418 sayılı Kanun, 5187 sayılı ‘’Basın Kanunu’’, 5237 sayılı ‘’Türk Ceza Kanunu’’ ve 5651 sayılı, ‘’İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’’ da yapılan ek düzenlemeleri içermektedir.
7418 sayılı Kanun, 29 uncu maddesiyle dezenformasyon konusunda Türk Ceza Kanununa 217/A maddesini eklemiştir.Kanunun 29. Maddesinin metni aşağıdaki şekildedir:
“MADDE 29- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa 217 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma
MADDE 217/A- (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”
Kanunun gerekçesine bakıldığında; Devletin bu alanda, temel hak ve özgürlüklerin korunması, aynı zamanda ifade özgürlüğünün de güvence altına alınacağı düzenleyici bir rol üstlenmesi yükümlülüğünden ve bunun sonucunda devletlerin vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini hem diğer kullanıcılara hem de sosyal medya platformlarına karşı koruması gerektiğinden söz edildiği görülmektedir. Anayasanın ilgili hükümleri ile tanınan ve koruma altına alınan temel hak ve özgürlüklerin, gerçek dünyada olduğu gibi, dijital dünyada da korunmasının amaçlandığı, dijital dünyada da insanların onur, şeref ve saygınlığının, kişisel haklarının, özel hayatlarının dokunulmazlığının ve kişisel verilerinin korunmasının gerektiği, bu bağlamda, yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eyleminin (dezenformasyon), birey ve toplum iradesini ipotek altına alan ve vatandaşların gerçek bilgiye ulaşma hakkını engelleyen ciddi bir tehdit haline geldiği, bu tehdidin, aynı zamanda çeşitli özgürlükleri istismar etmek suretiyle başta ifade özgürlüğü ve haber alma özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engellemeye yönelik olduğu, gelişen teknoloji ile birlikte dezenformasyonun vardığı noktanın, temel hak ve özgürlükleri korumak adına bu tehditle mücadele etmeyi zorunlu kıldığı ifade edilmiştir.
Uygulaması oldukça yeni olan bu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle açılan dava Anayasa Mahkemesince reddedilmiştir.
Yasal düzenlemelere ek olarak; Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı bünyesinde, yalan haberle mücadeleye yönelik Dezenformasyonla Mücadele Merkezi oluşturulmuştur.
Sonuç olarak, dijital çağın getirdiği risklerle başa çıkabilmek için tüm paydaşların, bilgi akışını doğru yönetme ve dijital dünyada etik değerleri koruma konusunda ortak bir çaba içinde olmaları önem arz etmektedir. Bu çaba, dijital ortamda daha güvenli ve saygılı bir etkileşim ortamı oluşturulmasına katkıda bulunacaktır.”