Filiz Akın: Hayatın provası yok
6 ayda iki ağır ameliyat geçiren Filiz Akın, "Hayat çok kısa, öyle böyle derken belirli bir yaşa geliveriyorsunuz ve maalesef 'Bu provaydı şimdi esas çekime geçelim, ben hazırım' diyemiyorsunuz" dedi
Usta oyuncu Filiz Akın, HT Magazin'den Mehmet Çalışkan'ın sorularını yanıtladı.
Türk sinemasının ilk Avrupai kadın yıldızı.
Yılda ortalama 9 film çekerken oyunculuğu bıraktığında henüz 34 yaşındaydı.
Tam tamına 41 yıldır hiçbir filmde rol almadı.
Yüksek şöhretinin aksine lüksle haşır neşir olmadı. Hayatını hep sade yaşadı. Adı hiçbir sansasyona karışmadı.
Gözlerden ırak olsa da gönüllerden hiç ırak olmadı. Hayatının hiçbir döneminde peşinden koşmadığı şöhret onu bir an bile bırakmadı.
Sosyal sorumluluk etkinliklerinde kimlerin gereksinimi olduysa onların yanındaydı.
Filiz Akın...
Şahdamarındaki tıkanıklığın açılması için bir operasyon geçirdikten sonra evinde dinlenmeye çekildi. Son altı aydır sağlık sorunlarıyla uğraşıyor. Meme kanseri olduğu dönemde olduğu gibi hayatın kendisine getirdiği olumsuzluklara karşı mağrur duruşuyla yine dimdik ayakta.
Hayatınızın bu döneminde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Altı aydır hastanelerdeyim. İlk yardım, yoğun bakım, ameliyat, tekrar ameliyat, serumlar, uykusuz geceler... Bütün acılar ve çaresizlikler göreceli. Kendi hesabıma zor günler geçirdiğim için çok hırpalandım. Prof. Dr. Günter Hafız tarafından, çok önemli bir ameliyatla menenjit ve yüz felcinden kıl payı kurtuldum. Sonra da Nöroradyolog Prof. Dr. Naci Koçer tarafından şahdamarıma stent takılması ameliyatıyla, beynime pıhtı gitmesiyle oluşabilecek hayati tehlikeden ve felç olma durumundan, riskli ama başarılı bir ameliyatla gene kıl payı kurtuldum. İki doktorum da çok metin olduğumu söylediler. Ama hakikaten ağrıdan ve zorluklardan gözümü açamadım. Tekrar eski halime döneceğimi ve sağlıkla yaşayacağımı umut ediyorum. Biraz da gülmek için söylemek istiyorum. Tıptaki yeni buluşlar o kadar hızla ilerliyor ki... Birkaç sene daha dayanabilirsek her konuda iyileştirerek, tamamen yenileyerek insanı sağlıkla yaşatmak mümkün olacak diye düşünmek moral veriyor.
C. Pavese’nin ‘Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır’ sözünden yola çıkacak olursak hayatınızda aradığınız kendiniz her defasında karşınıza nasıl çıktı?
Bu sorunun cevabının sorularınıza cevap verdikçe ortaya çıkacağını umuyorum.
Albert Einstein ‘Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmek’ demiş. Siz hangi şekilde yaşıyorsunuz?
Einstein gibi bir dâhiye katılmamak mümkün değil. Çünkü bilimsel olarak hayata gelişimiz bile bir rastlantı. Annemizi, babamızı seçmedik hatta kendimizi bile... Tabiatın işleyişindeki tüm temel ihtiyaçlarımız ve de üreme olgusu gibi hayatın başlamasındaki bütün detaylar o kadar baş döndürücü ki... Hayat hakikaten bir mucize. Hem genetik haritamız atalarımızdan hem de anne babadan aldığımız kromozomlarımızla şekillenen bilgisayar gibi belirli bir potansiyelle doğduğumuzu düşünürsek... Sonrası yaşam ilerledikçe bu mucizede ŞANSlı olanlar var ya, onlar da hep (yaşama anlam verecek bir kapasiteye); AKIL ve gayret katarak ulaşıyorlar sanırım.
Hasan Basri de demiş ki ‘Dünya üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geçti, yarın geleceği belli değil. Öyle ise bugünün kıymetini bil.’ Siz bugünün kıymetini biliyor musunuz?
Sanatla, felsefeyle ilgili entelektüel çalışmaları olan insanların yaşananlarla, hayatla, düşüncelerle ve neticeleriyle hep sorunları olmuştur. Bu da onları yaratıcı olmaya iter. Çok doğru ama sağlık söz konusu olunca pozitif düşünce, iyileşme veya sağlıklı kalma açısından olumlu, sevecen yaklaşım; serotonin, dopamin ve en önemlisi de hastalıklara karşı direnci artıran endorfin salgılanmasına sebep olur. Bunun da çok hayati önemi olduğuna inanıyorum. İnsan yaş aldıkça pek çok şey öğreniyor. Ben şahsen başkalarının fikirlerini, röportajlarda, kitaplarda önemli bulduğumda hep aklıma not ettim. Bazısı aklıma yattı bazısına gençken gülüp geçtiklerime aldırış etmedim. Ama hiç olmazsa olumlu sonuç veya hata olduğunu gördüğüm zamanlar ‘Ahh keşke’’ demesi az oluyor insanın. Hayat çok kısa, öyle böyle derken belirli bir yaşa geliveriyorsunuz ve maalesef ‘Bu provaydı şimdi esas çekime geçelim ben hazırım’ diyemiyorsunuz. Teknolojiyle ve iletişim aletleriyle o kadar hızlı değişiyor ki hayat belki bunları tamamen geçersiz demode olmadan ‘Hayatın provası yok’ diye bir kitapla paylaşırım, bilmiyorum.
Darwin’den devam edelim. ‘Yaşam bir şölendir. O şölene birçok kişi çağrılsa da masaya oturmayı başaranlar pek azdır.’ Siz masaya oturdunuz mu? Yoksa masada oturanların arkasında durup onların kalkmasını mı beklediniz?
Hayatın bir şölen olduğunu söyleyemeyiz. Acı dönemler de var mutlu anlar da. Masaya oturmuş biri olarak şunları söylemek isterim: Her nefese, ailem, dostlarım, sevdiklerim ve tüm sevenlerimin varlığı için şükrediyorum...
Kariyerinizde ve hayatınızda hangi amaçlarınızı gerçekleştirip belirlediğiniz hedeflere ulaştınız? Kariyerinizde ve hayatınızda içinizde ukde kalan neler vardır? O amaçlarınız neden gerçekleşmedi, gerçekleştiremediniz?
‘Yankesici Kız’, ‘Cambazhane’, ‘Ankara Ekspresi’, ‘Emine’, ‘Utanç’, ‘Umutsuzlar’ gibi filmlerle o kadar farklı rollerde oynama şansım olmuş ki... Hiçbir rolde aklım kalmadı. Türk sinemasında da bir sarışın olarak ilk defa masum kızı kabul ettirip insanların kalbini kazandıysam ne mutlu bana. İlk yıllarda en önemli rejisörlerin iyi filmlerine denk gelme olasılığı olmadı. Ama zaman geçtikçe bir, iki başarılı filmle daha iyi projelerin teklif edilmesi oyuncu olarak da fark edilmeme hatta ödüller almama vesile olduğu için o tatmini de yaşamış oldum. Hatta Yunanistan, İran gibi komşu ülkelerde de şöhret olmanın keyfini yaşadık. İçimde ukde olacak bir şey yok. Hayatla ilgiliyse; ölümle sınırlı bir kereye mahsus bir misafirlik yaşıyoruz. Onun için bu süreci anlamlı kılmaya çalışmak lazım. Bunun için de yeteneklerimizin, gayretimizin, niyetimizin, azmimizin, çalışkanlığımızın yanı sıra rastlantılar ve ŞANS değiştirebiliyor her şeyi... Beklemektense hep ‘Daha iyi ne yapabilirim?’ gayretiyle sınırlarımı zorladım. Bu çerçeve içinde bu kadar yapabildim. Onun için hayattan alacaklı kalmamak iyidir.
Birçok sosyal sorumluluk projesini başlattınız. O projeler umduğunuz sonucu verdi mi?
Evet. Bu tip projelere öncülük yapanlardan biri olmaktan mutluyuz. Mesela ‘Sarı Bilezik’, ‘Mavi Bilezik’ projeleriyle kanser derneğine o zaman için rekor olan kazançlar sağladık. Ekonomik durumu müsait olmayan binlerce çocuğa işitme aleti takılmasına ve ilk defa annelerinin sesini duymalarını sağlamanın mutluluğunu da yaşadık.
AKIN'IN ÖNEMLİ İLKELERİ
1. İşimize gelmediği zaman bile adil olmak.
2. Önyargılı olmamak.
3. Empati, hoşgörü ve uzlaşı.
Birbirine olumsuz şeyler yazmaktan hoşlanan o kadar çok kişi var ki; nefret ve incitmekten bu kadar zevk almalarına, bu duygudan beslenmelerine üzülüyor insan. Keşke ‘İsraf etmeyin yaşamı, zamanı ve de en çok iyi niyeti’ demek işe yarasaydı... Sadece güzel sözler gibi görünse de asla pes etmemek hem başarılı bir kariyer hem de dolu dolu bir yaşam gerçekleştirmenin sırrıdır diye düşünüyorum. Hayatın sevgi olmadığı zaman hiçbir anlamı kalmadığını düşünerek şu naif paylaşıma bayılırım...
Bilge bir doktor en iyi ilacın ilgi ve sevgi olduğunu söylemiş...
‘Ya işe yaramazsa’ diye sorulmuş...
Gülümsemiş ve şöyle yanıt vermiş: ‘O zaman dozu artırın.’
Sevmekten, umut etmekten, gülümsemekten ASLA VAZGEÇME.
Sevgi ve saygıyla kalın...
HAKKINDA
Eğitim: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji (Oyunculuk için 3’üncü sınıfta bıraktı)
Film: 119 - Dizi: 2
Ödül: 23
Yazdığı Kitap: 4
Hakkında Yazılan Kitap: 2
Evlilik: 3 - Çocuk: 1
Lisan: İngilizce - Fransızca
ADI SOKAĞA VERİLDİ
- Anneannesi Halime Hanım, Atatürk’ün kıyafet seçimlerinde fikrini aldığı kişilerdendi.
- Türkiye Meme Vakfı yararına, kansere karşı destek amaçlı ‘Sarı Bilezik’ kampanyasını başlattı. 1 milyon bilezik satıldı.
- Ankara Beypazarı’nda 3 yaşına kadar yaşadığı sokağa adı verildi.
- TED Üniversitesi Mütevelli Heyet üyesi.