Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı Etyen Mahçupyan AK Parti içindeki siyasi ve sosyolojik tartışmaları değerlendirdi | Son dakika haberleri

        KÜBRA PAR/HT GAZETE

        FOTOĞRAFLAR: ECE OĞULTÜRK

        Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan, eski mahallesindeki liberal-sol kesim tarafından sıklıkla eleştirilse de AK Parti içindeki siyasal ve sosyal dinamikleri bağımsız bir noktadan eleştirebilen, derinlikli analizler yapabilen bir isim. Mahçupyan ile mahallesi Cihangir’de buluştuk, AK Parti’nin yakın ve uzak geleceğini konuştuk. Muhafazakâr kesimdeki yeni eğilimler, partililerin Tayyip Erdoğan ile ilişkisi ve Cumhuriyet’in geleceği hakkındaki ezber bozan sözleri yeni tartışmalara kapı aralayacak cinsten. Söyleşimiz yarın devam edecek...

        "AK PARTİ BU OLAYI UNUTURSA BEDELİ OLUR"

        “Türk halkının yüzde 70’i, AK Parti seçmeninin de yarısı yolsuzluklara inanıyor” demiştiniz. Oylama sonucu sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?

        Önünüzde bir dosya var. İçeriği boş değil, bir şeyler olmuş ama dosya öyle bir hazırlanmış ki hukuki meşruiyeti yok, her tarafı dökülüyor. Önemli olan bu iki gerçeğin de birlikte görünür olması. Komisyon bu yönde bir karar verdi diye Türkiye halkı bu işi ne akladı ne de bu insanları dosyadaki gibi tümüyle suçladı...

        Başbakan Davutoğlu’nun dört bakana “Çıkıp kendiniz Yüce Divan’ı isteyin” dediği ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müdahalesiyle dümen kırıldığı söyleniyor. Davutoğlu’nun gönlünden geçenin bu olmadığını söyleyebilir miyiz?

        AK Partililerin hepsinde iki dinamik yan yana çalıştı. Bir yanda vicdani taraf var. Seçime giderken partinin aklanması yönünde çok yaygın bir eğilim var. Diğer yanda seçime giderken partiyi zedelememe, risk almama eğilimi var.

        Seçimlere giderken ‘AK Parti yolsuzluk iddialarının üzerine gidiyor’ imajı daha iyi olmaz mıydı?

        Yüce Divan süreci boyunca medyanın ve yargının davranışı soru işareti taşıyor. Risk almamayı daha fazla önemsiyorsunuz. Meşru bir zemini de var. Çünkü bunun bir darbe girişimi olduğunu düşünüyorsunuz.

        Yaşananların darbe olarak adlandırılmasını, “örtbas için” diye eleştirenler var...

        Bu adımları zincirleme olarak takip edersek sonuçta bir darbeye dönüşebilirdi. AK Parti kadrolarının ve liderliğinin rolü abartılıyor. Hiçbir lider sırf bir söylem değişikliğiyle böyle bir algıyı ortadan kaldıramaz. Muhafazakâr kitle kendi gündelik hayatından ve çevresinden Cemaat’i tanıyordu ve hemen notunu koydu. Bütün polisler birbirini tanıyor ve ne yaptıklarını biliyorlar. Polislerin ezici çoğunluğu muhafazakâr ailelerden geliyor...

        “İddialar doğruysa hesabı sorulmalı” diye düşünen insanların vicdanında oluşan yara nasıl kapanacak?

        Siyaset böyle bir şeydir. Eğer vicdanlarda böyle bir durum varsa AK Parti bunu göğüslemek zorunda. Bedeli ödenecektir. Şu anda riskleri mukayese ettiği zaman bunun ertelenmesi daha doğru bulundu. Ama seçimler bitip her şey normalleşince AK Parti bu olayı unutmaya doğru giderse bunun bir bedeli olur. Tabanı o zaman rahatsız olur.

        ‘YALNIZ BİR PARTİ’

        17-25 Aralık’ın üzerinden bir yıl geçti. Bir darbe tehlikesi kalmadıysa bakanların yargılanmalarında tereddüt yaratan ne?

        Türkiye siyasetini belirleyecek dört temel aktör var. Asker, PKK, Cemaat ve AK Parti’nin kendisi. Parlamentodaki muhalefet pasif. AK Parti diğer 3 aktörün hiçbirisiyle gerçek anlamda koalisyon kuramıyor. AK Parti yalnız bir parti. Topluma dayanarak ilerlemek zorunda. Bir tarafta ne yapacağı belli olmayan bir Kandil, bir tarafta ne yapacağı belli olmayan bir ordu ve diğer bir tarafta da hâlâ yargıdan ve polisten temizlenmesi mümkün olmayan bir Cemaat varken size karşı ne tür koalisyonların oluşacağını ön göremezsiniz. Böyle bir ortamda AK Parti, iç yapılanması kırılgan olan bir yargıya güvenemez. AK Parti bir misyon partisi. O misyonun elinden kaçmasına yol açabilecek en ufak bir risk bile gözünde büyüyor.

        "İL BAŞKANLARI ADAY OLAMAYACAK"

        “AK Parti bir misyon partisi” dediniz ama öteki yüzde elli bu misyondan ürküyor, totaliterleşme tehdidi görüyor...

        80 senelik Cumhuriyet yönetimi de başka bir misyonun sesiydi. Onu da Türkiye’nin geride kalan yüzde 50’si, 60’ı paylaşmadı. Cumhuriyet’in bugüne kadar geldiği gibi devam etme ihtimali yok. Demokrasi olacaksa, çoğunluk yönetecekse, çoğunluk muhafazakârlarsa, Türkiye değişecekse muhafazakârlar üzerinden değişecek, dünyaya entegre olacak. Darbelerle engellemelerle yürütülmüş siyasetin bir kenara bırakılması lazım. Laik kesimin günah çıkarması lazım. Karşı taraf bir yenilgi hissi ve hazımsızlık yaşıyor. Eğer AK Parti hazmedilmezse bugünkü tavrını devam ettirir çünkü yüzde elli almaya devam ediyor.

        ‘MUHAFAZAKÂR KESİM HIZLA SEKÜLERLEŞİYOR’

        Muhafazakârların tercihi hiç değişmeyecek mi?

        Muhafazakâr kesim hızla zihnen sekülerleşiyor. Dindarlığını değiştiriyor, gündelik hayatın parçası haline getiriyor. Genç nesilde yeni bir estetik arayışı var. Mesela Çamlıca Camii’ine karşı çıkan bir sürü insan var. Bunlar AK Parti’nin yeni nesil çocukları. Zenginleşme kadına müthiş bir para harcama imkânı getirdi, ev içindeki rolünü değiştirdi. Bütün bunların siyasete yansımaması mümkün değil.

        Peki AK Parti tabanındaki bu değişim uzun vadede Türkiye’ye nasıl yansıyacak?

        AK Parti şu andaki il başkanlarının, belediye meclisi ve il meclisi üyelerinin milletvekili adayı olmasını yasakladı. Belediye başkanlarının adaylığının yasaklanması da konuşuluyor. Kariyer partisi olmak istemiyor. Üç dönem kuralı işliyor, 60-70 kişi ayrılacak. AK Parti sürekli yeninin peşinde olan bir parti. Dünyaya daha entegre, AB yanlısı insanlar geliyor AK Parti içinden.

        ‘YENİ KUŞAK ÇOK FARKLI’

        Ama bir yandan da nobran, eleştiriye karşı tahammülsüz, iktidar duygusuyla hırslanmış bir nesil gelmiyor mu?

        Partide üç, dört nesil var. 35 yaş kuşağı işadamı oldu. Kazandıklarını kaybetmek istemiyor, fırsatlara bakıyor. 25 yaş kuşağı bunun tam tersi. Bir de çok militan, “Erdoğan ne derse onu söylerim” diyen bir kesim var. Ama sadece liderin sözünü tekrarlayan bir militanlığın kazanma ihtimali yok.

        'AK PARTİ HEGEMONİK BİR BAŞKANLIK SİSTEMİNİ İSLAMİ KESİME BİLE KABUL ETTİREMEZ'

        Başkanlık sistemi tartışmaları alevlendi. Siz nasıl bakıyorsunuz?

        Her iki sistem de nasıl yaptığınıza bağlı olarak iyi de olabilir kötü de. Denetleme mekanizmalarını kurarsanız iyi olur ama AK Parti hegemonik bir başkanlık sistemi kurarsa bunu İslami kesime bile kesinlikle kabul ettiremez. Şu anda kötü bir parlamenter sistemimiz var. Erdoğan’ın siyasi gücü şimdi de var zaten. Başkanlık’ı kararların hızla uygulanabilmesi için istiyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan “Başkanlık Ahmet Hoca’nın da tezidir” dedi ama Davutoğlu bu konudaki sessizliğini koruyor...

        Gördüğüm kadarıyla her iki sistemin de olabileceğine, bunun bir istişare sonucu ortaya çıkması gerektiğine inanıyor. Bu çok tartışılmış bir şey değil. Gündemin parçası değil, medyanın soruları yüzünden gündeme geliyor.

        'BU SEÇİMDEN SONRA YÜZDE 10 BARAJI KALKAR'

        Erdoğan’ın yüzde 10 barajını savunan sözlerine ne diyorsunuz?

        Kategorik ve etik anlamda barajı kimse savunmuyor. Bu seçim kritik bir sürecin son noktası. Bu seçimden sonra büyük ihtimalle yüzde 10 barajı diye bir şey kalmaz.

        Seçim tahmininiz ne?

        Yüzde 48 civarında bekliyorum.

        AK PARTİ'NİN 3 HATASI

        AK Parti otoriterleşme, ötekileştirme, medya baskısı gibi eleştiriler konusunda hiç özeleştiri yapıyor mu?

        AK Parti ne yaptığını biliyor. Doğrusu bu olduğu için değil yapmak zorunda hissettiği için yapıyor. Kavga AK Parti’yi otoriterleştiriyor. Karşı taraf da otoriter. Hücum ediyor, konuşmayı reddediyor...

        Keskin bir kutuplaşmanın oluşmasında AK Parti’nin hataları olmadı mı?

        Herkes kendi cemaatinin siyasi partisi, kendi kültürel grubunun uzantısı. Diğerini sadece siyaset üzerinden algılıyor. Örneğin AK Parti Kürt dünyasının içine de nüfuz edemedi. Özellikle HDP tabanına. Öcalan’la ilişki kurarak o ilişkiyi Öcalan’ın kurmasını istedi. Buna karşılık kendi tabanını çözüm sürecine hazırladı. Aynı şeyi Kılıçdaroğlu’ndan da bekledi. İnsanlar Gezi sürecini öne çıkarıyorlar ama o süreçte en önemli başarısızlık CHP’nin başarısızlığıydı. CHP o tabanı seslendirebilseydi, mesele kamusal alana çıkardı ve AK Parti de bunu görürdü. Türkiye’de bütün okumalar siyaset üzerinden yapılıyor. AK Parti’nin böyle bir eksikliği var ama bunu fark ettiler.

        Sizce AK Parti’nin en büyük hataları neler?

        İlk olarak, işte bu sosyalle ilişki kuramama önemli bir eksiklik. Siyasete yansımamış her türlü toplumsal tepkiyi, algıyı anlamaya çalışmak, ona dokunmaya çalışmak, kamusal alana davet etmeye çalışmak gerekir. Oysa AK Parti bunu hiç yapmadı.

        Başka?

        İkinci yanlış, Batı dünyası karşısında kendini anlatamama. Brüksel’deki büroyu bile yeni kurdular. Enerjilerini çok fazla içerideki kavgaya doğru sevk ettiler. Bu kavga ortamı AK Parti’yi esir aldı. Ama böyle davranmasaydı AK Parti diye bir şey kalır mıydı bilmiyoruz... Ama unutmayalım ki bu aynı zamanda CHP ve laik kesimin tıkanmasının da tarihi. AK Parti Anayasa konusunda CHP’nin kapısını her çaldığında reddettiler.

        Ya medya üzerindeki baskı?

        Medyanın geldiği durum çok acıklı... Zaten problemliydi. AK Parti de bunu kullandı. Reforme etmek yerine kendi çıkarının gereğini yaptı...

        "TEŞKİLAT HER ZAMAN ERDOĞAN'I DİNLEMİYOR"

        Meclis oylamasından sonra AK Parti içinde ilk kez bir konuda görüş ayrılığı olduğu çok net ortaya çıktı.

        Görüş ayrılığı değil görüş çoğulculuğu var. “Lider benden şunu istiyor” diye yapan çok azdır AK Parti’de. Grupta insanlar hakikaten serbest bırakıldılar.

        Erdoğan ret oyu kullanmalarını teklif etmedi mi?

        Her bir AK Partilinin zihninde Tayyip Erdoğan’ın söylediği kaygılar mevcut. AK Parti, içinde çok yoğun tartışmalar olan bir parti. Milletvekili aday seçme usulü bile çok yönlü ve karmaşık. Lider istedi diye olmuyor bu işler. Örneğin, 30 Mart seçimlerinde Erdoğan belirli bir kadın ve genç kotası istedi ama teşkilat buna direndi ve yapmadı. Tayyip Erdoğan bunu engelleyemedi.

        ‘YÜZYILLIK PARANTEZ KAPANACAK’

        Yeni kitabınızın adını ‘Yüzyıllık Parantez’ koymuşsunuz. Tülay Babuşcu’nun 90 yıllık parantez sözünü getiriyor akla...

        Bu topraklarda Osmanlı’yla sınırlı olmayan, Selçuklu ve Bizans’tan da gelen bir ana kültürel damar var. Cumhuriyet’le beraber İttihat ve Terakki ile başlayan süreçte farklı bir dizayn ortaya kondu. Katı laiklik, katı milliyetçilik, popülizan bir devletçilik büyük bir kitleyi dışarıda bırakan bir kamusal alan yarattı. Böyle 80 sene geldik. 80’lerden sonra modernlik meselesinin sıkıntıya girmesiyle, dünyanın her yerinde bu parantezler kapanıyor. Türkiye’de de kapanacak.

        Bu parantezin kapanması derken Cumhuriyet mirasını ret mi ediyorsunuz?

        Cumhuriyet kavramının değil ama otoriter Cumhuriyet kavramının bu şekilde devam etmeyeceğini söylüyorum. Yeniden inşa sürecine giriyoruz. Önümüzdeki 10 sene çok farklı ve daha çoğulcu olacak.

        YARIN: ‘KÜRT DÜNYASINDA EN RASYONEL UFKU EN GENİŞ İNSAN ÖCALAN’

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ