Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Televizyon Menajerimi Ara oyuncuları isimleri ne? Menajerimi Ara oyuncu kadrosu ve konusu
        1

        MENAJERİMİ ARA KONUSU

        Yetenek ajansı Ego'ya bağlı Kıraç (Barış Falay), Feris (Canan Ergüder), Çınar (Fatih Artman) ve Peride (Ayşenil Şamlıoğlu) adlı dört menajer her gün yönetilmesi zor durumlarla uğraşıyor ve iş vizyonlarını savunuyorlar. Sanatı ve işi ustaca birleştiriyorlar, ancak özel ve profesyonel yaşamları bazen çatışmaya giriyor. Menajerler ve asistanları, bizi ünlü oyuncuların vahşi dünyasının perde arkasına götürüyorlar; kahkahalar, duygular, entrika, hayal kırıklığı ve gözyaşlarının sürekli çarpıştığı yere. Bu vahşi dünyanın içerisine ilk kez giren Dicle (Ahsen Eroğlu), egosu boylarından da yüksek olan kişiliklere karşı mücadelesine en alttan başlayarak savaşa bende varım diyor.

        2

        Bedir Bedir

        Bekir Güzel

        Ego Ajansın çaycısı ve ofisboyu. Aslında ne iş olsa yapıyor, çay da taşıyor, araba ile oyuncuları da karşılıyor yeri geldiğinde. Tam bir Anadolu insanı. Dobra, ağzına geleni üstüne düşünmeden söyleyiveriyor. Patrondan, amirden çekinmesi yok. Ondan daha iyi çay demleyen olamayacağına çok emin, gerekirse bunun için yarışa girmeye hazır. Kırmızı çizgisi bu, en iyi çay onun işi… Evli, iki çocuğu var. Zaman zaman patrondan patroncu. Dizilerin reytingini tahmin etmekte üzerine yok. Hep doğru sonucu tahmin edebiliyor. Bir film bittiğinde de gişesini tahmin ettirmek için ona izletiyorlar, bu ajansta bir gelenek olmuş artık, tutar bu diyorsa tutuyor, yok batar diyorsa batıyor. Arada hayata dair büyük büyük laflar etmeye bayılıyor. Ee ne de olsa görmüş geçirmiş biri, ne starlar gördü üç günde yok oldular, halbuki dinleselerdi Bekir’i bambaşka bir kariyerleri olurdu, hemen havalandılar ama… Buna yürekten inanıyor… Neşeli, iyi niyetli, temiz biri.

        3

        Buse Sinem İren

        Meral Devrik

        Dicle’nin çocukluk arkadaşı. Ortaokul ve liseyi beraber okudular. Üniversitede işletme okudu. Antalya’da iş bulamayınca geçen sene İstanbul’a geldi. Şimdi Dicle’nin da İstanbul’a gelmesiyle aşırı mutlu. Kıt kanaat geçiniyor ama zaten kanaatkar biri. Noterde memurluk yapıyor. Küçük bir hayatı, küçük hayalleri var. Kendi halinde, mutlu biri. Dicle’nin içine girdiği ışıltılı hayatla beraber onun da yaşamına biraz renk gelecek. İyi bir arkadaş, Dicle ne zaman ihtiyaç duysa yanında olacak biri. Paylaşımcı, iyi huylu. Bazı küçük takıntıları var, nazara inanır, doğal taşların şifalı olduğunu düşünür. Arada böyle şeylere sararak bütün evin şeklini değiştirmeye kalkar. Örümceklerden aşırı aşırı korkar. Yanıbaşında Dicle ünlü bir oyuncuyla maal gibi bir aşk yaşarken Meral eve tantuni getiren kuryeye aşık olacak. Kıskanç habis biri olmadı asla. Ama yine de bazen Dicle’nin onun dünyasından artık sıkıldığını düşünüp üzülüyor.

        4

        Duygu Şen

        Ece Altın

        Cevval magazin muhabiri. Lakabı vampir. Girip çıkmadığı delik duymadığı haber yok. Ego Ajanstaki menajerler ondan çok korkuyor. Ece asla yalan haber yazmaz. Ama haber kokusu alınca da kimsenin gözünün yaşına bakmaz… Sektördeki başarısıyla sektörün ondan duyduğu nefret beraber büyüyüp çoğalıyor…

        5

        Aydın

        İdeal Beran Kotan

        Barış Havas'ın ağabeyi.

        6

        PINAR ÜNSAL

        Leyla Ertem

        Dicle’nin annesi. Güçlü, cesur bir kadın. Dicle doğunca üniversiteyi bırakmak zorunda kalmış. Babası torununa soyadını vermiş ama kızıyla da arasına mesafe koymuş. Evlilik dışı bir çocuk Leyla’nın babası için kolay kabul edilecek bir şey değilmiş. Zamanla Dicle’nin neşesi adamı da ele geçirmiş. Torunu ve kızı ile arası düzelmiş. Ancak birkaç yıl önce vefat etmiş. Leyla annesini de çok erken kaybetmiş. Babasının ölümüyle hayatta kızından başka kimsesi kalmamış. Kıraç’ın kendisini terk etmesinden sonra, hayatına başka kimseyi almamış. Dicle’ye aşırı düşkün, sinema hayallerinden vazgeçmesi için elinden ne gelirse yapmak ister aslında ama kızına kıyamıyor. Dolayısıyla İstanbul’a gitmek istediğinde sesini çıkarmadı. Kızını kuaförlerde çalışarak büyüttü. Yakın bir zamanda ise kendi kuaförünü açtı.

        10

        Jülide (Nazlı Senem Ünal):

        Ego Ajansın sekreteri. Ama öyle ezik, sinik, sıradan bir sekreter değil. Son derece havalı, kendinden emin bir genç kadın. İncecik güzel bir kız. Jülide henüz amatör tiyatrolarda oynuyor olsa da hayali büyük ünlü bir star olmak olan bir oyuncu. Bir taşra üniversitesinde reklamcılık okumuş aslında. Ama oyunculukla ilgili bulduğu tüm workshoplara gidiyor. Kurslara başvuruyor. Lisedeyken de okul tiyatrosundaymış. Kendisine oyuncu koçu tutmak için para biriktiriyor. Bulduğu her filmi izliyor, kendini bu konuda geliştirmeye çalışıyor. Bu yüzden sık sık sorular soruyor, tabii iş hayatında kimsenin fazla vakti yok, yine de Çınar arada iyi filmler öneriyor Jülide’ye. Memur emeklisi babası ve ev kadını annesi, üniversiteli kardeşiyle aynı evde yaşıyor. Ego Ajansın bir gün ona da sinemanın kapılarını açacağını umut ediyor. Ama ajanstakiler sadece bir sekreter kız olarak görmeye devam ediyor Jülide’yi. Bir tek Çınar, onun oyununu izlemeye geliyor ve menajeri olmayı teklif ediyor kıza. Çınar’ın düşünmeden verdiği bu söz Jülide için hem büyük umutların hem de büyük bir aşkın kapısını açıyor. Hem kariyer hem de aşk beklemeye başlıyor Çınar’dan. Çınar ise bu beklentileri anladığı gün ürküyor biraz. Ya menajeri olabilir Jülide’nin ya da sevgilisi. Ama ikisi birden olamaz. Jülide hangisini seçecek?

        11

        Gülin (Gamze Karaduman):

        Kendini asistanlığını yaptığı Kıraç’a adamış. Ofisteki masası bir memur masası gibi. Dosyalar, tabletler şarj aletleri ama hepsi de asker gibi düzgün duruyor… Kıraç için yapamayacağı şey yok, içten içe aşık zaten adama. Ama kendine bile itiraf etmeye cesareti yok. İş kisvesi altında, güya Kıraç’ı korumak için Dicle’nin bile peşine düşüyor. Üniversitede yönetici asistanlığı okumuş. İşinde son derece iyi. Organize etmek, programlamak, durumların takibini yapmak… Gözünden hiçbir şey kaçmaz. Gülin’e bir şey olsa Kıraç darmadağın olur. Gülin de patronu gibi hırslı ama göstermeye çekiniyor, o yüzden zaman zaman pasif agresif halleri var. Ajansta entrikaya, oyun çevirmeye en yakın karakter Gülin.ve Gülin’in herkesten saklamaya çalıştığı bir sırrı var; maalesef patronu Kıraç’I seviyor. Kıraç evil bir adamken bunu masum bir hayranlık sanıyor kendisi bile. Ama ne zaman ki Kıraç’ın evliliği sallanmaya başlıyor; Gülin’in tutkulu aşkı bütün ahlak kalıplarını hiçe sayarak fırlıyor yerinden…

        12

        Emir (Burak Tozkoparan)

        13

        Mayda (Aslı Mavitan):

        Kıraç’ın karısı. İstanbul’un köklü ailelerinden birinin kızı. Kıraç’tan önce çok kısa süren bir evliliği olmuş. 6 ay içinde boşanmışlar. Çok geçmeden de adam ölmüş. Kızları Beren öz babasını hatırlamıyor bile… İyi niyetli, görgülü bir kadın. Ama yeri geldiğinde insanı “görgüsü” ile ezmekten çekinmiyor, yetiştirilme tarzından tabii, kötülük olsun diye yapmıyor bunu. Kocasına çok güveniyor. İdeal bir hayatı olduğunu düşünüyor. İstediği her şeye sahip. Bu yüzden kocasının ondan sakladıklarını duyduğunda yıkılacak. Zarif, iyi giyimli, güzel bir kadın. Düzenli spor yapıyor, yemesine içmesine dikkat ediyor. Üniversitede İç Mimarlık bölümünde okumuş, ama hiçbir zaman çalışmamış. Resim yapmayı seviyor ama bunu bir hobiden ileriye götürmemiş.

        14

        Emrah (Semi Sırtıkkızıl):

        Deli dolu, neşeli, enerjisi kabına sığmayan biri. Kıvrak bir zekası var, alaycı yapısıyla laf yetiştirilmesi son derece zor. Kalıpların dışında yaşıyor. Toplum tarafından dışlanmaya alışık olduğu için tuhaf insanlarla, onların kabalıklarıyla alaycılıkla başa çıkmayı öğrenmiş. Üniversiteyi Ankara’da okumuş. Aslında hukuk mezunu. Telif hakları üzerine çalıştığı bir büroda bir müşterisi için danışmaya gelen Çınar’la tanışmış ve o günden beri de Çınar’ın yanında. Çınar, duygusallığa kapılıp sorunları çözemez olduğunda Emrah hemen görevi devralıyor. Tencere kapak gibiler. Neşesiyle kapatmaya çalışsa da yalnız biri. Zamanla Dicle’nin en yakın arkadaşlarından olacak. Emrah’ın en basit kalemi bile swarovski taşlarla süslü, bilgisayarında yapıştırmalar, kahve bardaklarıyla karmakarışık bir masası var. Giyimi de masası kadar dağınık ve renkli. Renkli pantalonu, son moda gömleği ve havalı saçları… Modayı yakından takip ediyor. Ofiste olan biten her şeyden haberdar. Zararsız dedikoduyu, neşeli magazin haberlerini çok seviyor. Neşeliyken sivrilen espriler, laf sokmak istediğinde karşısındakini ağlatacak kadar acımasızlaşabiliyor…

        15

        Kıraç Özdal (Barış Falay):

        Kıraç Ego Ajansın en hırslı menajeri… Dicle’nin de babası, ama bunu kariyerini ve mutlu ailesini korumak için ölümüne saklaması gereken bir sır olarak görüyor. Son derece kararlı ve inatçı biri. Başarı hırsı öyle ki, gerekli olduğunu düşündüğünde birinin üstüne basıp geçmekten çekinmeyecek bir köpekbalığı adeta. Vicdansız biri değil, sadece sektörün gerektirdiği kadar acımasız. Diğer menajerlerin aksine işin sanat boyutundan çok finans boyutu ile ilgili.

        16

        Barış Havas (Deniz Can Aktaş):

        Barış 23 yaşında genç bir oyuncu. Konservatuarlı değil. Hatta hiç üniversiteye gitmemiş. Fazlasıyla yakışıklıolduğu için önemsiz birkaç katalog çekimine katılmış. O arada da oyunculuk virüsünü kapmış. Bir iki figüranlık, üç bölümde batan bir dizide yan karakter oynadıktansonra oyunculuk kurslarına gitmiş, Sonunda şöhreti buyıl kalbinden vurmayı başardı. 12 bölümdür süren dizisiPeri Masalı sayesinde öyle bir parladı ki şöhret yüzüneçarptı resmen… Genç kızların delirdiği, ortalığı yıkanyeni yüz Barış… Bu ünlülük işi çok yeni hayatında, bir yandan haliylehoşuna gidiyor bir yandan da kendini kısıtlanmış, baskıaltında hissediyor. Özgürlüğüne düşkün, biraz başınabuyruk biri. Pek öyle hissettiklerini göstermektenhoşlanmaz. Zor bir çocukluğu olduğu için kendine birmaske yaratmış onunla yaşıyor. İnsanlara zor güveniyor.Ama önünde sonunda genç, hayatı yaşamayı seviyor.Heyecanlanıyor yenilikler karşısında, iyi şeyler yapmakistiyor, ama hemen sonra içindeki karamsar, hayatınsillesini yemiş, oradan oraya sürüklenip yoksulluk çekipçok örselenmiş taraf önüne çıkıyor, ruh halideğişiveriyor. Dicle’nin sık sık göreceği gel gitli halleribundan ötürü, Barış da bilemiyor ki nasıl tutunulurhayata, daha yolun başında öğrenmeye çalışıyor. Hemgeçmişin hayalletleriyle uğraşıyor, hem de geleceğinikurmaya çalışıyor bir yandan da. Yoksul bir aileden geliyor. Eskişehir, Sivrihisarlı… Küçük yerde doğmuş büyümüş olmanın tüm içsıkıntılarını taşıyor üzerinde. Babası Kemal, Barış 15yaşındayken ölmüş. Babasının ölümünden hemenöncesinde saçma sapan bir nedenle Barış ve Kemal tartışmışlar. Babasının son sözleri “senden adam olmaz”olmuş. Bunu hiç unutmuyor Barış. Babasına ergenliğinverdiği öfkeyle haksız yere söylediği onca hakareti de unutamıyor. Hiç yüzleşemediği kapanmayan yarası buBarış’ın. Kemal’in ölümünden sonra ailenin hayatı alt üstolmuş. Annesi Ayla, abisi Aydın ve Barış için bundansonra hayat giderek daha zorlaşmış. Ayla, temizliğegitmiş, küçük bir dükkanda terzilik yapmış. Amayetmemiş tabii, abi Aydın da okulu bırakıp bir fabrikadaçalışmaya başlamış. Çünkü evin parlak çocuğu, umuduhep Barış olmuş, hal böyle olunca hayata erken atılan da Aydın olmak zorunda kalmış. Aslına bakarsanız abi zatenhiçbir zaman parlak bir öğrenci değilmiş ama şimdilerdene zaman sıkışsa ailesi için okulu bırakıp genç yaşındaçalışmaya başladığını Barış’ın kafasına vurmuyorsa da vicdanına dokunduruyor kesinlikle. Ki zaten çalışmayabaşlamasından 1-2 yıl sonra bir iş kazasında parmağıkopunca doğru düzgün çalışamaz olmuş. Elbette Barışiçin o parmak her gördüğünde vicdan azabını tekrartekrar körükleyen bir ize dönmüş. Sonunda abi kardeş daha iyi bir hayat umuduylaİstanbul’a taşınmışlar. İlk yıllarda çok yoksullukçekmişler. Barış hem okula gitmiş, artakalan zamanındada ne iş bulsa yapmış; nakliyecilikten tutun da parayladövüşmeye uzanan geniş bir listesi var. Aydın, Barış’ı o yoksul mahallelerden kurtarmak için elinden ne gelirseyapmış. Kardeşini oyunculuk kurslarına yollamak içinborç almış gerektiğinde. Barış da sonunda ona harcananemeklerin hakkını vermiş ve bir dizide baş rolü kapmış. Marlon Brando’yu takıntılı bir şekilde seviyor Barış.Onun gibi iyi bir oyuncu olmak istiyor. Yaptığı işiönemsiyor, kendini geliştirmek de istiyor ama bunu nasılyapacağını bilemiyor henüz. Dicle’nin aksine çok kitapokumamış, iyi okullardan da mezun olmamış amaöğrenmeye hevesli, yatkın biri. Şimdilerde artık umut vadeden genç yetenek diyebahsediliyor kendisinden. Kavgalara karışmak, içipdağıtmak, magazincilerle papaz olmak gibi şeyleryapmasa ışıl ışıl günler onun, ama tutamıyor kendiniBarış, içinde dolduramadığı bir boşluk var çünkü… O yüzden fazlasıyla göz hapsinde. Feris’in eli hep üstünde, bir minik hatası kariyerine malolabilir. Dicle’yle böyle zamanlarda tanışacak Barış, başlardafark etmeyecek kızı. Kibrinden değil, yeni hayatındasürükleniyor olduğundan. Zamanla hayatındaki tek“gerçek” ve “içten” kişinin Dicle olduğunu anlayacak.Ama ünlü bir oyuncu ile hayata yeni atılmış asistan birkız, nasıl olur da bir araya gelir ki? Hele de Barış kadarkariyerine zarar verecek adımları daha en baştanatmışsanız. Aşk bu, yolunu bulacak elbet!

        17

        Beren (Yaprak Medine):

        Mayda ve Kıraç’ın sevgili kızları. Gerçek bir prenses gibi büyütülmüş. Hiçbir dediği ikiletilmemiş, hayatta ne istese olmuş. Şımarık ama itici değil. İstediği şeyi istediği anda elde etmeye alışkın. Bu yüzden özgüveni çok yüksek. Bir şeylerin onun kontrolünden çıkması fikrinden hoşlanmıyor. Özel bir üniversitede psikoloji okumuş. Okul yıllarında oyunculuğa kafayı takmış. Mayda, Amerika’ya mastera gitsin isterken o altından girip üstünden çıkıp babasını menajerliğini yapmaya ikna etmiş. Şu anda Yağmur’la aynı dizide oynuyor. Parlak bir oyuncu değil. Yine de rol aldığı dizi çok tuttuğu için giderek yıldızı parlıyor şu sıralar. Ne yazık ki Dicle’nin özlediği her şeye sahip. Hayallerine ulaşmak için zorlu yollar aşmasına gerek kalmamış hiç. Beren’in hayatı Dicle’nin ortaya çıkmasıyla sarsılacak. Önce içten içe kendine yakıştırdığı ve bunu aşk sandığı Yağmur’u sonra da babasını Dicle’ye kaptırma riskine girdiğini öğrendiğinde ilk defa birşeyler için mücadele etmesi gerekecek. Böylece gerçek karakterini de öğrenecek Beren kendisi bile. Sevdikleri için başkalarını ezip geçecek kadar gaddar mı olacak yoksa sevdiklerinin onu tercih etmesini mi bekleyecek uysalca… İlkini seçiyor Beren. Ama karşısındaki Dicle de mücadele etmeden alanı terkedecek gibi görünmüyor…

        18

        Ahsen Eroğlu

        Dicle Ertem

        Dicle, Antalya’da doğmuş büyümüş, doğduğu yere inat hayalleri büyük, akıllı, gözü kara bir genç kadın. Küçük, korunaklı bir hayat sürdüğünüzde kaosun dışında kalabilirsiniz, belki bu yüzden dünyaya bakışınız çok defa daha iyimser olur. Eh Dicle de ilk gençlik yıllarını böyle geçirdi, naïf değil ama tatlı bir iyimserliği, incelikli bir yabancılığı var büyük şehire. Üniversitede Sinema Televizyon okudu. Sinemaya tutkun, kendi çapında sağlam bir sinefil. Ama öyle sadece sanat sineması severim insanı değil, yeri geldiğinde Örümcek Adam da seyrediyor, 1950lerden bir tür sineması örneğine de meraklanıyor, “guilty pleasure’i” romantik komedi de seviyor. Sinema sevgisi ise çocukluğu boyunca Antalya Film Festivali zamanlarında gizliden gizliye babasını görmeyi umarak girdiği film kuyruklarından geliyor. O kuyruklar belki babasını vermedi ona ama karanlıkta perdeye yansayan ışıkta kendini buldu bir nevi Dicle. Sırf bu yüzden sinema okudu. Kendini oraya ait hissettiği için. Sınıf arkadaşlarının yüzde 95’inin aksine okulu bitirdiğinde ünlü bir yönetmen olmayı istemiyordu daha o zaman bile. Bu büyülü dünyanın bir parçası olmak yetecekti Dicle’ye, çünkü kendinin de farkında olduğu üzere tam olarak neyi ne kadar yapabileceğinin bilmiyor henüz. Yılmadan iyi olduğu şeyleri arıyor. Çalışkan biri. Kibirli değil, sinemacı olmak istiyor ama ona giden yolda mağazada sayım yapmak zorunda kalmaya da burun kıvırmıyor. Kendiyle barışık, barışık olamadığı tek konu var babası. Annesi Leyla’ya büyük bir hayranlık duyuyor, onun gibi güçlü, ayakları üzerinde durabilen biri olmak istiyor. Akdeniz sıcaklığı ve rahatlığı var onda da. Dicle, 22 yaşında daha, büyük hayalleri var ama hayat acemisi sayılır hala. Hiç gerçekten aşık olmadı mesela. Ufak tefek sevgilileri oldu ama gerçekten ayağının yerden kesildiği olmadı. Sorsan belki aşka inanmıyorum ben bile der. Yağmur’u görene kadar bekle Diclecik, o zaman öğreneceksin, karnında kelebekler uçması ne demekmiş… Bir evin bir kızı olarak büyüdü, her zaman çok sevildiğini bildi. Yine de bir yanı hep yarımdı. Annesi Leyla, babasızlığını kapatmak için ne gerekiyorsa yaptı. Evet Dicle’nin babası yok, var da yok yani. Babası Kıraç’ı en son 8 yıl önce gördü, 14 yaşındayken… Öncesinde de zaten senede en fazla bir hafta görüyordu. Kıraç üniversiteden mezun olduğunda Leyla ile evlenmeye hazırlanıyorlardı. Ama bu evlilik hiç gerçekleşemedi. Kıraç’a İstanbul’dan hayallerini süsleyen bir iş teklifi geldi ve o da arkasına bile bakmadan gitti. Leyla, bekar anne olmayı göze aldı ve Dicle’yi tek başına büyüttü. Kıraç’tan ne para istedi ne de soyadını. Kıraç’sa İstanbul’a gidişinin hemen arkasına Mayda ile evlendi… Leyla, kızının babasıyla mümkün olduğunca bir ilişkisi olmasını istediği için Kıraç, her sene Antalya Film Festivali’ne geldiğinde görüşmelerine ses çıkarmadı. Dicle’nin çocukluğunun en hüzünlü anıları bu günlere aittir. Aylar öncesinden o günün hayalini kurmaya başlardı küçük Dicle. Sırf bu yüzden festivalin tarihinin açıklanacağı günleri heyecanla beklerdi. Babasını göreceği günlerin gecesinde uyuyamazdı. Kıraç’sa bir vicdan azabının pençesinde, hep sıkışık zamanlarda ya bir film arasında ya bir toplantı öncesinde gelirdi. Elinde mutlaka birkaç hediye ile… Dicle önceleri havalara uçardı, babasıyla yediği yemeklere, ondan gelen hediyelere, sonra sonra değer görmeden geçen zamanı hediyelerin telafi edemeyeceğini anladı. 14 yaşındayken babasına festivaldaki bir çocuk atölyesine beraber gidip gidemeyeceklerini sordu. Oysa Kıraç kızıyla sadece yalnız olduğu yerlerde görüşmeye özen gösteriyordu, toplum içine karışamazlardı ya bir gören olsa ne diyecekti… Dicle bunu daha önce hiç fark etmemişti, doğru ya babasıyla köşe bucak uzak mekanlarda buluşur, yemek yer ayrılırlardı. Babasının başka bir hayatı olduğunu, kendisininse cılız bir vicdan azabı olduğunu o gün fark etti. Ondan sonra da bir daha babası ile görüşmedi. Babasının da bu konuda ısrarcı olduğu söylenemez. Belki içten içe Kıraç’ın ısrar etmesini, görüşmek için peşinden koşmasını umdu Dicle… Gerçeğin ne olduğunu hissetseniz de onulmaz bir umutla aksini istemeye devam etmek terk edilmişlerin kaderidir belki de. Dicle de babasının onu sevmesini istemeyi kendine bile itiraf edemeden içinde bir yara gibi taşıdı durdu. Taa ki çaresiz kalıp babasından iş için kendisine referans olmasını isteyeceği güne kadar… O gün babası ona yardım elini uzatmadığında müthiş bir hınç duydu, Kıraç’a kim olduğunu ispatlamak kendine itiraf etmese de Dicle için çok önemli artık. İçten içe, yıllarca neyi kaçırdığını görsün istiyor. O yüzden Ego Ajansta tutunmak, işinde başarılı olmak için elinden gelen her şeyi yapacak, hatta bazen yapmaması gerekenleri bile yapacak.

        19

        Çınar Bilgin (Fatih Artman):

        Çınar, ajansın en bohem, sinemaya en saf yürekle gönül vermiş menajeri. Kıraç gibi işadamı da değil kılığı, Feris kadar jilet de değil. Biraz göbeği, bakımsız haliyle tam bir sinema insanı… Entellektüel, çok okuyan biri. Ama diğer yandan da son derece buralı, gerçek bir Anadolu insanı. 1920’lerden kimselerin adını duymadığı bir filmi de bilir ama yeri geldiğinde ağız dalaşında lan’lı lun’lu da konuşur. Kendini olduğundan başka göstermek gibi bir derdi yok. Sinema- Tv okumuş. En büyük hayali yapımcı olmakmış ama çeşitli badirelerden sonra kendini menajer olarak bulmuş. Halinden memnun. Hala arada sırada bağımsız bir filmin yapımcılığını yapmanın hayalini kuruyor. Ama menajerliği de çok seviyor. Ona kalsa sadece sinema filmlerine oyuncu vermek ister, ama tabii hayat öyle akmıyor mecburen sektörün her alanına iş yapıyor. Diyarbakırlı. Mühendis bir babanın, öğretmen bir annenin çocuğu. Sinema okumak istemesi evde tepkiyle karşılanmış. Ama Çınar inadından vazgeçmemiş. Duygusal biri, bunu da çok saklama ihtiyacı duymuyor. Kıraç ve Feris’in yanında en az sert olanı. Tahammül edemediği tek şey, sevdiği, değer verdiği filmlere kötü bir şey söylenmesi. Müşteri ile ilişkisi de aynı duygusallık üzerinden gerçekleşiyor. Onları para kazandığı bir kapı olarak değil, daha çok arkadaşları olarak görüyor. Bu bazen doğru kararlar vermesini zorlaştırıyor.

        20

        Feris Dikmen (Canan Ergüder):

        Feris, güzel olmaktan ziyade karaktere sahip bir yüze ve sabırlı bir spor hayatının ödülü fit vücuda sahip bir kadın. Kendine has, maskülen denilemeyecek ama asla kadınsı da olmayan bir giyimi var. Kaskatı özgüveni giyiminden, yüzünden, saçlarından fışkırıyor. Gereksiz duygusallıklardan hoşlanmıyor, kendini dümdüz ifade ediyor. Bağımsızlığına düşkün, yapış yapış ilişkileri, ağdalı aşk cümlelerini katlanılmaz buluyor. Bu yüzden olacak ilişkileri pek uzun süreli olmamış. Ama şimdilerde 40’larına yaklaşmışken birden geç mi kalıyorum paniğine kapıldı. Yani çocuk yapmaya, düzenli bir hayat kurmaya, işte kendisi dışında hemen herkese normal gelen, doğal ve hatta olması gereken sayılan hayata… Kafası karışık bu yüzden… Git geller yaşıyor, hayatını olduğu gibi seviyor çünkü, kendinden başka biri gibi davranmak istemiyor ama ya bilmediği tarafta kaçırdıkları da sevebileceği şeylerse. Feris’in aşk hayatı bu iki duygunun arasında gidip gelecek. Bir yandan vaktinin azaldığından korkacak ve daha yerleşik bir hayatı deneyecek bir yandan da tutkusunun peşinden gidip gitmemek arasında kalacak. Sert bir kadın, tuttuğunu koparmaya alışkın, Kıraç’ın aksine bunu bir hırsla değil daha çok bir çeşit aşkla yapıyor; sinema için, idealleri için, hayatı anlamlı kılmak için… Adına ne derseniz artık. İnandığı, bildiği gibi yaşamak konusunda, prensipleri konusunda çok katı, o yüzden aptallığa, beceriksizliğe de pek tahammülü yok… Menajerlik onun için bir çeşit oyun bile sayılır aslında, en iyiyi en doğru kişiyi en doğru ekibe yerleştirmek, ortaya sıfırdan yaratıcı bir şey çıkarmak ona muazzam bir keyif veriyor… Bu yüzden işini ve yaptıklarını aşırı önemsiyor. Gerçek bir işkolik. Karadenizli… İnatçılığı buradan geliyor. Öğretmen bir anne babanın kızı. Boğaziçi üniversitesinden mezun. Uluslararası İlişkiler okumuş. Kitaplara düşkün. Her şeyi ama her şeyi okumayı seviyor, bir tek şiirle arası yok. Düzenli spor yapıyor. Yediğine içtiğine dikkat ediyor, ama onu mutlu eden pis şeyleri yemekten de geri kalmıyor. Hiçbir şeyi takıntı derecesinde yapmıyor. Hayatı keyifle yaşamayı beceriyor.

        21

        Peride Şener (Ayşenil Şamlıoğlu):

        Ajansın en deneyimli ve eski menajeri. Müşterileri daha çok Yeşilçam oyuncuları. Ofiste herkesin çok sevdiği ve aşırı saygı duyduğu bir kadın Peride. Bilgisiyle, deneyimleriyle ayrılıyor diğerlerinden. Görmüş, geçirmiş, hırslarından arınmış. Oyuncuları görece yaşlı olduğu için daha az iş bulabiliyorlar, ama Peride aynı şevkle çalışmaya devam ediyor, her gün işine geliyor yine de. Hiç evlenmemiş, ajansta bazen fısıltıyla eski bir jönle yaşadığı kırık bir aşk hikayesinden bahsedilir. Köpeği Şanel en yakını, çocuğu gibi adeta. Doğma büyüme İstanbul’lu ama öyle alışıla geldik ağır, oturaklı İstanbul hanımefendisi değil. Komik bir kadın. Taşkın bir neşesi yok ama tatlı bir mizah anlayışı var. Hiç konuşmadan, çok defa varlığını bile hissettirmeden gizli kapılar ardında olan biteni çözebiliyor; ne de olsa yılların deneyimi bir nevi insan sarrafı olmuş artık. Nadir, Ego Ajansı ilk kurduğunda onunla bu yola çıkan ilk Peride olmuş. Nadir onun hem yol arkadaşı hem de patronu olmuş. Şimdi Peride, bugünün sinemasında ve dizilerinde yaşlı bir akraba gibi görmezden gelinen Yeşilçam oyuncularına iş bulmak için çırpınıyor.

        Haberi Hazırlayan: Elif Avcı
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ