Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Antik Olimpiyat Oyunları'nda ödül zeytinyağıydı!

        Çok değil daha dün biri bana 10 Metre Havalı Tabanca müsabakasını ayakta izleyeceksin dese boş gözlerle ona bakıp “10 metre havalı ne?” derdim... 80’lerin başında arkadaşımın Almanya’daki akrabalarının getirdiği kaykayın üzerinde ayakta durmaya çalıştığımız günlerde ‘olimpik bir sporcu’ olmanın kıyısından döndüğümüzü nereden bilebilirdik ki! Okul bahçesindeki paslı metalden potada futbol topuyla yaptığımız 3’e 3 basket maçlarının televizyonlarda ‘naklen’ yayınlanacağını bir Allah’ın kulunun tahmin edebileceğini de sanmıyorum... Bir gencin BMX bisiklet kullandığı için ülkesinin bayrağını en yükseğe çektirip milli marşını dünyaya dinletmesini şaşarak izliyorum.

        Son 5 gündür eskrimden kulplu beygire, kurbağalama yüzmeden badmintona 4 yılda bir izlediğim bir dolu spor tarafından esir alınmış durumdayım. Önüm arkam sağım solum olimpiyat olmuş durumda. Dört yıl boyunca yüzlerce kez tekrarladığı ve her seferinde başardığı hareketleri tam da olimpiyatta, en hata yapmaması gereken yerde, yapamayan, barfiksi tutamayarak dizleri üzerine düşen Çinli sporcuyla dertleniyor, 9.9’la en yüksek puanı alarak dünyanın gözü önünde havada duran sörfçüyle birlikte ben de havalara uçuyorum...

        Olimpiyat sarhoşu olmuş bir şekilde internette sporcularla ilgili öyküleri okurken Smithsonian Magazine sitesinde ‘Antik Olimpiyat Oyunları Hakkında Bilmediğiniz 9 Şey’ başlıklı Sonja Anderson imzalı bir habere denk geldim... Modern olimpiyatlar 1896’da başlasa da oyunların tarihinin Antik Yunan’a kadar uzandığın biliyordum ama haberde okuduğum ‘9 şey’i hiç duymamıştım. Bu ilginç bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim...

        İLK OLİMPİYAT OYUNLARI TÜRÜNÜN TEK ÖRNEĞİ DEĞİLDİ

        M.Ö. 776 yılında Yunanistan’ın Olympia şehrinde bir koşu yarışının izlemek için toplanan insanlar olimpiyatların temellerine attıklarını bilmiyorlardı. Birkaç yıl içinde koşu dışında yarışlar da oyunlara eklendi ve yaklaşık bin yıl sürecek ‘Antik Olimpiyatlar’ başlamış oldu.

        Olympia, organize edilmiş atletik yarışmalar düzenleyen tek antik Yunan şehri değilmiş. Birçok topluluk kendi oyunlarını düzenliyormuş ancak bu yarışmaların prestiji farklılık gösteriyormuş. M.Ö. 150 civarında, Yunanistan genelinde yaklaşık 200 ‘ödül oyunu' düzenleniyormuş ve bu oyunlar için Atina, Megara ve Beotia en önde gelen yerler arasında yer alıyormuş. Sporcular, para ve değerli ödüller, örneğin yağ testileri, için yarışıyormuş.

        Olympia'daki oyunlar, başka bir yarışma sınıfının parçasıymış: Kutsal Oyunlar, diğer adıyla Panhellen Oyunları veya Taç Oyunları. Nemea, Delfi, Korinthos İskelesi ve Olympia, yıllık yarışmaları düzenleme sırasını alıyordu, bu da gerçek olimpiyatların her dört yılda bir düzenlendiği anlamına geliyormuş. Kutsal Oyunlar, ödül oyunlarından daha az kazanç sağlıyormuş. Kazananlar ün ve bunun yanında bir yaprak tacı alıyor başka da bir şey kazanamıyorlarmış. Bir sporcunun Yunanistan genelinde kazandığı yarışmalardan bağımsız olarak, bir olimpiyat zaferi her şeyin üzerinde bir saygı görüyormuş.

        OLİMPİYAT BARIŞI YENİ BİR ŞEY DEĞİL

        Paris 2024’te 200’den fazla ülkeden sporcuların yarıştığını düşünürsek ‘olimpiyat ve barış’ kelimelerinin birlikteliği daha da anlamlı hale geliyor. 1994'ten itibaren, Birleşmiş Milletler her Olimpiyat dönemi öncesinde “Spor ve Olimpiyat ideali aracılığıyla barışçıl ve daha iyi bir dünya inşa etmek” başlıklı bir karar kabul etti. Ancak ‘Olimpiyat ve barış’ birlikteliği ta Antik Yunan’a kadar gidiyormuş.

        M.Ö. 9. yüzyılda, Yunanistan'ın Elis şehrinin yöneticisi olan Iphitos, bölgedeki sonsuz çatışmalardan bıkmış. Delfi'deki kahinle görüştüğünde, Apollon'un yeryüzündeki sesi olarak hizmet eden bu rahibe barışçıl bir atletik yarışma düzenlemesini söylemiş. Iphitos ve diğer Yunan kralları—o dönemde savaş halinde olduğu bir kralla birlikte—Ekecheiria adı verilen bir ateşkes anlaşmasını imzalamışlar. Popüler efsanenin aksine, bu anlaşma Yunanistan'daki tüm çatışmaların olimpiyatlar sırasında sona ermesini öngörmüyormuş. Bunun yerine, sporcuların ve etkinliğe katılan diğer kişilerin Olympia'ya güvenli bir şekilde gidip gelmelerine izin veriyormuş.

        OLİMPİYAT MEŞALESİ KOŞUSU OYUNLARIN ETKİNLİKLERİNDE DEĞİLDİ

        Olimpiyat oyunları başlamadan aylar önce Olympia’da yakılan meşale şehirler ülkeler arasında elden ele dolaştırılarak oyunların yapılacağı yere ulaştırılıyor. Bu bir olimpiyat geleneği. En azından biz öyle biliyoruz. Çünkü bu meşale yolculuğu Antik oyunlarda yok! Meşale ritüeli 1936 Berlin Olimpiyatları’nda başlamış.

        Ateş antik olimpiyatlarda önemli bir rol oynamış. Oyunlar sırasında, tanrıça Hestia'nın sunağında sürekli bir ateş yanarmış. Kutsal alevler ayrıca Zeus ve Hera'nın tapınaklarında da yakılırmış. Ancak, meşale koşusu antik Olympia'da hiç yapılmamış.

        ANTİK OLİMPİYATLARDA HERKES YARIŞAMAZDI

        Paris 2024 cinsiyet eşitliği anlamında kadın ve erkek sporculara eşit kota ayırarak tarihte bir ilke imza attı. Antik olimpiyatlarda ise kadınların yarışması açıkça yasaklanmış. (Kadınlara özel olarak düzenlenen Heraean Oyunları, olimpiyatlara alternatif bir etkinlik olarak ortaya çıkmış ancak resmi festivallerin bir parçası değilmiş.) Teknik olarak, her özgür Yunan erkek vatandaşı olimpiyatlarda yarışabilirmiş—ilk Olimpiyat zaferi Coroebus adında bir aşçıya ait olduğu iddia ediliyor—ancak bunu yapabilmek için yeterli zaman ve kaynağa sahip olmaları gerekiyormuş.

        Olimpia, yarışmalara katılan her sporcunun oyunlar öncesinde 10 ay boyunca antrenman yapmasını şart koşuyormuş. Ailelerini geçindirmek zorunda olan çoğu sporcu için bu durum oyunlara katılmayı imkansız kılıyormuş. Bazı fakir ancak yetenekli sporcular, antrenmanları sırasında kendilerini destekleyen zengin erkeklerden sponsorluk alıyorlarmış. Diğerleri ise yetkililerden bir tür spor bursu alırmış.

        ANTİK OLİMPİYAT KÖYÜ İLE BUGÜNKÜLERİN ALAKASI YOK

        Bugünün olimpiyat köyleri sporcuların her türlü konforu düşünülerek yapılırken Antik olimpiyat köyü, modern versiyonuna kıyasla daha az hedonist bir üne sahipmiş. Olimpiyat sporcularının son hazırlık aşaması, Elis adlı askeri bir şehirde zorunlu bir aylık konaklamayı içeriyormuş. Bu şehir, sporcuları yoğun bir antrenman programı için ağırlarken, sporcuların antrenörleri sessizce kenarda otururmuş. Olimpiyat eğitmenleri ve hakemler ise potansiyel yarışmacıları yönetirmiş. Bu kamp düzeni, oyunlar başlamadan önce niteliksiz sporcuları eleyerek grubun kalitesini artırmayı amaçlıyormuş. Ayrıca, katılımcıların birbirlerini değerlendirmesine olanak tanıyormuş. Eğer bir kişi oraya geldiğinde rakipleriyle yarışacak durumda olmadığını fark ederse, utanmadan yarışmadan çekilebiliyormuş.

        Elis oldukça sakin bir yermiş. Ancak tamamen duygusallıktan yoksun da değilmiş: Tony Perrottet’in The Naked Olympics: The True Story of the Ancient Games adlı eserinde tamamen erkeklerden oluşan kamp sakinlerinin "Gündüzleri metal plakalarla bel bölgesini kapatarak, metalin soğuk ve ağırlığının gece boyunca arzularını bastıracağını umarlardı” diye yazıyor.

        ANTİK OLİMPİYATLARDA MARATON YARIŞI YOKTU

        Bugün Olimpiyatlarda yer alan ve dünya genelinde sıkça düzenlenen 42.2 kilometrelik maraton, modern olimpiyatların 1896'da yeniden başlamasıyla birlikte programa dahil edildi; zamanla mesafenin uzunluğu değişti. Ancak antik Olympia'da böyle bir yarış hiç düzenlenmemiş. Aslında, antik olimpiyatlarda tamamlanan en uzun koşu yarışı Dolichos'tu ve bu yarışın uzunluğunun üç mil (5 kilometre) kadar olduğu tahmin ediliyormuş. Yine de maratonun antik Yunan'da efsanevi kökenleri varmış. Efsaneye göre, antik Yunan haberci Pheidippides, Marathon'daki bir savaş alanından Atina'ya 26 mil (44 kilometre) koşarak Yunanistan'ın Perslere karşı kazandığı askeri zaferi duyurmuş ve hemen ardından ölmüş. Koşu, ayrıca en eski olimpiyat etkinliği olarak biliniyormuş. İlk Olimpiyatlar, M.Ö. 776'da yalnızca bir yarışmadan oluşuyordu: stadion, yaklaşık 160 metre uzunluğunda bir tur sprint yarışıymış!

        ANTİK OLİMPİYATLARDA MADALYA KAZANILMIYORDU

        Antik olimpiyatlarda birinci olan sporcular, Olympia, Nemea, Delfi ve Korinthos İskelesi'ndeki Kutsal Oyunlarda sırasıyla zeytin, maydanoz, defne ve çam dallarından yapılmış taçlar kazanırlarmış. (İkinci veya üçüncü olanların yüzüne bakılmıyormuş:) Ancak bu resmi ödüller tek kazançları değilmiş: Günümüzdeki olimpiyat sporcuları gibi, antik sporcular da olimpiyat oyunları için uzak yerlerden gelirmiş. Zafer kazanan sporcular evlerine döndüklerinde büyük bir gururla karşılanırmış ve kendilerine ek ödüller verilirmiş. Örneğin, Atina, olimpiyat etkinliklerinde yerel kazananlara 50 ila 100 amfora (uzun seramik testi) zeytinyağı verilirmiş. Diğer ödüller arasında ömür boyu tiyatro koltukları, emekli maaşları, devlet görevleri, yemekler varmış. Olimpiyat zaferlerinden büyük bir servet biriktiren başarılı bir sporcu gerçekten de lüks bir yaşam sürebilirmiş.

        ANTİK OYUNLARDA SPORCULAR ÇIPLAK YARIŞIRDI

        Antik Yunanlılar, özellikle spor etkinliklerinde kamuya açık çıplaklığa oldukça alışkınmış. Tony Perrottet’in yazdığına göre, olimpiyatlar ‘sosyal sınıfları ortadan kaldırıyormuş’ ve sporcuların sadece fiziksel yetenekleriyle temsil edilmelerini sağlıyormuş. Yunan yazarlar, giysilerin atletik yetenekleri engelleyebileceğini belirtmişler: Bir koşucu yarış sırasında belinden aşağısını kapayan bez çözülüp ayaklarına takılınca düşmüş!

        Bugün tarihçiler, sporcuların çıplak olarak yarışmalarının nedenini hala tartışıyormuş. Perrottet’e göre ise sporcular sadece vücutlarının gösterişini yapmak istiyor olabilirlermiş; vücutlar bolca yağlanır ve böylece tanrılara, seyircilere ve hayranlara sergilenirmiş.

        Antik olimpiyatlarda çıplak olmak zorunda olan tek grup sporcular değilmiş. Bir keresinde, bir dul kadın, oğlunu izlemek için antrenör kılığına girerek stadyuma sızmış. (Evli kadınların seyirci olarak katılması yasakmış, ancak genç kızların etkinlikleri izlemelerine izin verilirmiş.) Bu olaydan sonra, tüm antrenörlerin sporcular gibi çıplak olmaları zorunlu hale gelmiş!

        ANTİK OLİMPİYATLARI MADDİ İMKANSIZLIKLAR BİTİRDİ

        Antik Olimpiyatlar, Yunan tanrılarının kralı Zeus onuruna düzenlenirmiş. M.Ö. 2. yüzyılın ortalarında, Roma İmparatorluğu Yunanistan'ı, dolayısıyla Olympia'yı da kontrolü altına almış. Oyunlar devam etmiş, popülermiş ancak onur ve ün açısından zayıflamaya başlamış. 300'lerin başında Roma, Hristiyanlığı resmi din olarak kabul ettikten sonra Theodosius I bir dizi ferman yayımlayarak pagan dinlerini, ritüelleri ve festivalleri yasaklamış. Bazı gözlemciler, imparatorun emirlerini olimpiyatların sona ermesinin nedeni olarak suçlasa da, tarihçiler bu tedbirlerin Olympia'daki yarışmaları açıkça anmadığını belirtiyorlarmış. Yeni Hristiyanlaşmış Roma ideallerinin oyunların çöküşünü etkilemiş olması ihtimali bulunsa da, yarışmanın gerçek çöküşü muhtemelen ekonomik nedenlerden kaynaklandığı söyleniyor. Tarihçi Sofie Remijsen'e göre, Olympia'nın oyunları bir zamanlar kamu fonlarıyla destekleniyormuş. Ancak dördüncü yüzyılda bu paralar başka yerlere aktarılmaya başlanmış ve etkinliğin desteklenmesi zengin bireylerin sorumluluğuna bırakılmış. Bu durumun sonunda, organizatörler devam edecek mali gücü bulamamış. Bin yıldan fazla bir sürenin ardından, antik olimpiyatlar yavaş yavaş ortadan kalkmış.