Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İSRAİL hükümeti sonunda hedefine ulaştı; 1979 devriminden bu yana geçen 45 yılın sonunda İran'ı kendisine doğrudan saldırtmayı başardı...

Bugüne kadar Irak, Suriye, Yemen gibi üçüncü ülke topraklarında vekalet savaşçıları aracılığıyla dolaylı gerçekleşen iki ülkenin savaşı, dün gece doğrudan savaşa dönüştü.

İsrail'in Şam Büyükelçiliğine yaptığı saldırıya misilleme yapan İran, yüzlerce dron ve balistik füze saldırısı gerçekleştirdi.

İran'ın saldırısı, uluslararası ilişkiler acısından bölge ülkelerinin paradokslarına da sahne oldu.

İsrail ile ikili ilişkileri çok daha iyi olmayan Ürdün ve Irak hava sahasını kapatarak üzerinden geçen İran İHA ve füzelerini imhaya destek verirken, buna Suudi Arabistan da katıldı.

ABD de yaptığı açıklamada İHA ve füzelerin Irak, Suriye, Ürdün üzerinde düşürülmesine destek verdiklerini açıkladı...

İsrail ise diğer ülkelerin desteği ile sayısı azalmış İHA ve füzelerin %99'unu vurduğunu açıkladı.

ABD'nin yanı sıra, AB ülkelerinin ağırlıklı bölümü de İsrail'e diplomatik desteğini açıkladı...

Gazze'de insanlık dışı saldırıları ile ağır eleştirilen İsrail, İran saldırısı sonrası savunulan ülke durumuna dönüştü...

İran'ın BM ofisi de İHA ve füzeler İsrail'e ulaştıktan sonra yaptığı açıklamada, "Bu iş şu an sonuçlandı sayılır. İsrail bir hata daha yaparsa İran'ın karşılığı daha ağır olacaktır" diyerek saldırının durdurulduğunu bildirdi...

Saatlerle sınırlı kaldı gibi görünse de bundan sonraki süreç İsrail'in nasıl bir tutum alacağına da bağlı.

Ancak şu gerçeği de unutmamak gerekir ki İsrail Başbakanı Netanyahu ve ABD Başkanı Biden'ın sorunu Gazze sınırından aşırıp, bölgesel çatışmaya dönüşmesi için ellerinden gelen çabayı göstermeleri sonucu bu noktaya gelindi...

Saldırı sonrası gelen mesajlar da gösterdi ki, İran saldırısı Gazze konusunda İsrail hükümetini yerden yere vuran batılı ülkelerin tutumunu tersine çevirecek.

Bunda Washington yönetiminin katkısı da büyük olacak...

Nedeni de açık, hem Biden hem de Netanyahu, koltuklarını korumanın yolunu arıyor...

Geçmişe dönüp bakıldığında da görülüyor ki her seçim döneminde ABD, Orta Doğuyu sandığının kaldıracı haline getirilmiş...

İsrail de bu kaldıraç mekanizmasının ana taşıyıcı kalası olmuş...

Çok uzağa gitmeye gerek yok, son üç seçim dönemine bakmak yeterli.

Ne zaman ki sandık gelmiş, o ana kadar sakin giden, silahların sustuğu süreci tersine dönmüş ve çatışmaların en ağır yaşandığı dönemi başlatmış.

Bir önceki 2020 seçiminde de en çok İsrail’in Filistin’e saldırısını konuşmuşuz; Kasım’da seçim bitmiş çatışmaların tonu düşmüş.

ÖNCEKİLERDE DE AYNISINI YAPTI…

Ondan bir öncekinde de yani 2016'da da durum farklı olmamış.

ABD 2016 Başkanlık seçiminin hemen öncesi de benzer süreç çalışmış...

Elor Azaria adlı İsrailli askerin, Mart 2016'da Batı Şeria'nın El Halil kentinde 21 yaşındaki Abdul Fettah el Şerif adlı Filistinli'yi savunmasız bir halde kafasından vurarak öldürdüğü sahneler hala hafızalardaki yerini koruyor.

Kamuoyu önünde gerçekleşen bu olay sonucunda Azaria 18 ay hapisle kurtuldu; af başvurusunu İsrail Cumhurbaşkanı affetti.

Olaylar büyüdü, Kasım'a gelindiğinde sakinleşen bir sürece girildi...

Hemen önündeki 2012 seçimi öncesi de durum farklı olmadı...

Hatta devamında gelen 2013-2014'teki olayların da önünü açtı...

Olaylar Filistinli ve İsrailli gençlerin kaçırılıp öldürülmesiyle tırmanan olaylar sonrası İsrail 8 Temmuz’da, “Koruyucu Hat Operasyonu” adı altında yine Gazze’ye saldırmış.

Çatışmalar 51 gün sürmüş ve BM Raporu’na göre 500’ü çocuk olan çoğu sivil 2 bin 142 Filistinli hayatını kaybetmiş.

Yine aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 11 bin 100 Filistinli yaralanmış; 3 bin 106 çocuk sakat kalmış.

Yapılan saldırıların ağırlığı karşısında o gün ABD basını, “İsrail’in bu ağır saldırıları sonrası Gazze’nin yeniden ayağa kalkması 20 yıldan uzun sürer” manşetleri atmış.

ABD o zaman da telkin tavsiyelerini ardı sıra sıralarken, Almanya’nın eski Başbakanı Merkel başta olmak üzere batılı liderlerin çoğu İsrail’in katliamlarını görmezden gelip, Hamas’ı suçlamış.

"ONE MINUTE" ÇIKIŞININ NEDENİYDİ...

Bir önceki seçimde yani 2008'de de durum değişmemiş…

İsrail, Hamas’ın füze saldırılarını gerekçe göstererek Gazze’ye harekat başlatmış.

Dünya’nın gözleri önünde, BM’nin İsrail yönetimini uyarmaları arasında 22 gün insan katliamı yaşanmış, 300’ü çocuk 1400 Filistinli hayatını kaybetmiş.

O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “One Minute” çıkışı ile “Öldürmeye gelince; siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz…” çıkışı da anımsanırsa bu olayların ardından gerçekleşti.

Çıkışın gerisinde yatan da İsrail’in 2008'in ilkbaharında ABD seçimleri öncesi başlatıp, sonrasında önünü alamadığı insanlık dışı saldırıların ardından gelmişti.

O denli ki 2009'a girilen yılbaşı günü de Gazze'de Filistinlilere yönelik katliamlarını sürdürmüştü...

DAVOS MODERATÖRÜ DE İRAN SALDIRACAK DİYOR

O günleri aklımdan geçirirken, tesadüfün bu kadarı olur dedirten bir durum karşıma çıktı.

Davos’ta bu olayın yaşandığı oturumu yöneten Washington Post’un editör yazarlarından David Robert Ignatius’un makalesine denk geldim…

Anımsanırsa, Erdoğan’ın çıkışı sonrası Dünya Ekonomik Formu, tartışmayı iyi yönetemediği gerekçesiyle Ignatius’un moderatörlük görevine son vermişti.

İsrail ve Beyaz Saray yönetimlerine yakınlığıyla bilenen Ignatius makalesinde, Başkan Biden ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Kirby gibi “İran İsrail’e kesin saldıracak…” öngörüsünü dile getirmiş; haklı da çıktı.

Ancak bir adım daha atıp, içinde bulunulan ortamı 1914 yazında Avusturya-Macaristan’ın, Sırbistan’a saldırısı ile başlayan 1. Dünya Savaşı’nın çıktığı günlerdeki koşullara benzetmiş…

Umarım bu öngörüsünde haklı çıkmaz...

GELİNEN NOKTANIN SORUMLUSU KİM?

Dikkat çeken bir nokta daha var.

ABD İran saldırısı öncesi tansiyonu düşürme çabası gösteriyor gibi bir görüntü verdi.

Biden, bir yandan Tahran yönetimine, "Yapma..." derken, diğer taraftan da bu noktaya gelen yolun taşlarını döşedi...

Kasım ayındaki sandık derdine düşmüş olmanın telaşıyla tavşana kaç, tazıya tut politikası izledi...

Savaş hukukuna aykırı şekilde hastanelere, yardım kuruluşunun araçlarını ve elemanlarına, kadınlara, çocuklara, gazetecilere karşı hava saldırısı yapan İsrail hükümetine desteğini arttıracağını ilan etti…

ORTA DOĞU’YA TAKVİYE GÜÇ

Nitekim dün ABD basınında da yer alan haberlere göre Beyaz Saray, yakın zamanda büyük bölümünü geri çekmeye hazırlandığını açıkladığı Orta Doğu’daki askeri güçlerine takviye kararı almış…

Peki önceki gün Hürmüz Boğazı’ndan geçmekte olan İsrailli bir iş adamına ait yük gemisine el koyan, dün akşam da İHA ve balistik füzelerle saldırıda bulunan İran burada durur mu?

Veya İsrail yönetimi saldırıya karşı misillemede bulunur mu?

Görünen o ki doğrudan savaş tekrar vekalet savaşçılarına teslim edilip, Kızıldeniz’de başlayan ticaret gemilerine yönelik saldırılar başka alanlarda da hayat bulacak.

İSVİÇRE ARACILIĞIYLA YAPILAN MESAJLAŞMA

Bir sonraki aşamasının ne olacağı konusunda ise kafalar karışık.

Bu noktaya gelirken de önemli temaslar gerçekleşmiş.

Biden ekibi İran yönetimi ile iki önemli temasta bulunmuş.

Bunun ilki Tahran’daki İsviçre Büyükelçiliği aracılığıyla gerçekleşmiş.

Tahran yönetimine “Aşırıya kaçmasının yaratacağı tehlikeler” hakkında uyarılarda bulunulmuş.

Bu uyarıların Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Irak, Çin ve Suudi Arabistan diplomatları tarafından da İranlı üst düzey yöneticilere iletilmesi ricasında bulunulmuş…

Tahran yönetimi de Çarşamba günü yine İsviçre ve Çin yönetimleri aracılığıyla ABD yönetimine “Biz bir çatışma istemiyoruz…” mesajını iletmiş.

İsviçre aracılığıyla yolladığı mesajı bu noktada kalmamış, İsrail’in, Şam Büyükelçiliği’ne yaptığı saldırıdan ABD’nin sorumlu olduğunu da kayda geçirmiş…

UMMAN BULUŞMASI

Washington yönetimi ise Gazze’deki savaşı kontrol altına almak istediklerini, Şam saldırısı konusunda dahillerinin bulunmadığını belirtmiş; Tahran’a yüz yüze görüşme teklif edilmiş…

Washington ve Tahran yetkilileri arasında yüz yüze görüşmenin gerçekleştiği bilgisi bir süredir Türk diplomatların da verileri arasındaydı...

Irak savaşı döneminde Ankara'nın tutarsız tutumuyla tanıdığı ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Doğu Direktörü Bett McGurk, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Bagheri Kani ile Ocak ayında Umman’da buluşmuş…

Bu buluşma Umman liderliğinin girişimi ile ayarlanmış.

MacGurk, İran Bakan Yardımcısı Kani’ye Yemen’deki İran destekli Husi isyancılarının Kızıldeniz’de yük gemilerine saldırısına devam etmeleri halinde ABD donanmasının misilleme yapacağını bildirmiş.

Beklentinin tersine Husi milisleri ertesi gün gemilere yönelik saldırılarını arttırmış.

Biden yönetiminin Tahran’ın saldırıda bulunacağı öngörüsünü dile getirmesinin gerisinde de bu İran'ın bu tutumu yatıyor; nitekim misillemede bulunacağı tahmininde haklı da çıktılar...

Hemen belirteyim ki Washington yönetimi, İsrail'in saldırıya karşılık vermesini doğru olmayacağı görüşünde olduğu, eğer bir saldırıda bulunursa ABD'nin yanında yer almayacağı, sadece koruma görevini üstleneceği bilgisini de Körfez ülkeleri aracılığıyla Tahran'a iletmiş...

TAHRAN YÖNETİMİNİN İKİLEMİ

Tahran yönetiminin de saldırısını doğrudan sürdürmesi beklenmiyor...

Çünkü vereceği karşılığın ağırlığı Tahran yönetiminin uluslararası zeminde geleceğini de şekillendirecek...

Hafif bir karşılık vermiş olsaydı itibarını zedeleyecek, daha ağır misillemesinin mesuliyeti de aynı ağırlıkta olacaktı...

O nedenle dün orta yol sayılabilecek karşılıkla yetindi; iç kamuoyunun da gazını aldı...

Bu noktaya da ABD yönetiminin seçime giderken, İsrail’i sandık kaldıracı kullanmasının sonucu gelindi...

Aynı oyuna devam etmenin ne gibi sonuçlara yol açacağı da dün gece net görüldü...

Umarım gerilim bu noktada kalır; bölgesel savaşa dönüşmesi halinde nelere mal olacağı dün gece itibarıyla anlaşılır...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar