Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Vatanlarında savaş tutsağı oldular…

        GÖRÜNTÜLER üç yıl önceki Kabil Havaalanı’nın korkunç sondan bir önceki haline benziyor.

        ABD, İngiltere, Fransa’nın başını çektiği birçok batılı ülke, vatandaşlarına “terk edin…” çağrısı yapınca, binlerce kişi havayollarına akın etmiş…

        Buna neden ülkeden çıkış için diğer yolların çok yüksek risk taşıması...

        Çünkü Lübnan’ın güneyinde iktidarı elinde tutan Hizbullah’ın savaştığı İsrail var; giriş çıkışlar tamamen kapalı, hatta geçmenin ölüme mal olacağı da açık…

        Kuzeyi ve Doğusu ise bir diğer çatışma noktası Suriye…

        Batısında ise Akdeniz var…

        O nedenle ülkeden çıkabilmeleri için iki yolu var; Refik Al Hariri Uluslararası Havalimanı’ndan bir uçak bulabilmek.

        Veya sağlam teknelerle Akdeniz’e açılmak...

        Batı medyasında turist olarak gelenlerin de ülkeyi biran önce terk etmek için çabaladığına ilişkin çok sayıda haber, fotoğraf ve video vardı.

        ÇOK AZ HAVAYOLU ŞİRKETİ UÇUYOR…

        Hepsinin dikkat çektiği nokta, Refik Al Hariri Uluslararası Havalimanı’ndan çıkmak isteyenlerin uçak alternatiflerinin düşük kalmasına dönüktü…

        Çünkü Lufthansa, Air France, Royal Jourdanian’ın da arasında yer alan onlarca havayolu şirketi, Hizbullah ile İsrail arasında İran’ın da dahil olduğu bir savaşın çıkma olasılığı gerekçesiyle Lübnan’a uçuşlarını durdurmuş.

        Birçok etnik ve dinsel kesimin birlikte yaşam sürdüğü 3,5 milyon nüfusu ile bir zamanlar bölgenin en cazip ve gizemli turizm merkezi olan Lübnan’da kimse kalmak istemiyor.

        Bunların en kolay çıkış noktaları havayolu olunca uçuşlarını iptal edenlerin dışında çok az sayıdaki firmalardan yer bulmak sorun haline gelmiş.

        Human Right Watch’un aylık ortalama 122 Dolar hane geliri olan Lübnanlının ulusal uçak firması Orta Doğu Havayolu’ndan tek yön Paris uçuşu satın alabilmesi için 300 Dolar ödemesi gerekiyor.

        Bölgede uçuşunu iptal etmeden çalışmasını sürdüren THY ile İstanbul tek yön uçuş için seyahat firmalarının talep ettiği bedelin ise 500 Dolar olduğu belirtiliyor…

        Bir zamanlar en büyük gelirini sağladığı turizm bugün Lübnan için can simidi olmaktan çıkmış, turistler için çileye ; vatandaşlarını da kendi ülkelerinde savaş tutsağına dönüştürmüş…

        TAHLİYE İÇİN TEKNE KİRALIYOR

        Washington Post’ta yer alan bir habere göre ABD vatandaşlarını çatışma bölgelerinden tahliye etme konusunda uzmanlaşmış Grey Bull Rescue Foundation da devreye girmiş.

        Kurucusu Bryan Stern, ABD’lilerin tahliyesi için tekneler kiraladıklarını, uçaklara erişimlerini güvence almak için uğraştıklarını belirtirken, içinde bulundukları zorluğu da “Biz son çareyiz ama savaş bölgesi Uber’i de değiliz…” diyerek aktarmış.

        Bölgede zaten var olan gelişmelerin üzerine bir de Washington’un bölgeye asker gönderme kararı eklenmiş, bu savaş beklentisini daha da arttırmış.

        Zaten paradoks burada başlıyor.

        ABD yönetimi bir taraftan çatışmaları önlemek için kendisi İsrail hükümeti üzerinde baskısını yükseltip, bölge ülkelerinin de İran’ın ikna etmesi tavsiyesinde bulunurken, diğer taraftan da asker yolluyor.

        Bu da Hamas Siyasi Lideri İsmail Haniye ve Hizbullah liderlerinden Fuad Şükür suikastları ile durumu daha da ağırlaştıran İsrail’in aymazlığını yükseltiyor.

        HERKES GİTMEK İSTİYOR

        Habertürk muhabirleri Alihan Tok ve Onur Özel'in dün öğleden sonra başarılı bir canlı yayınla tüm gerçeği göz önüne koydukları gibi Lübnan'ın güneyinde Hizbullah ve İsrail arasındaki çatışmalar var gücüyle sürüyor.

        Çatışmaların mavi hattan çıkıp, Hayfa, Akka ve Beyrut'a taşınma olasılığı da yüksek görülüyor.

        Bu da Beyrut’ta yaşam sürenlerin kaygılarını ve korkularını yükseltiyor.

        Her ne kadar Beyrut’un genetiğinde bulunan, bir sokakta ağır çatışma olurken, bir sonrasında eğlencenin dibine vurulduğu hayatın normal akışına etki etmediği söyleniyor.

        Ancak uçaklara olan talep durumun eskisi gibi yürümediğini, alttan alta ciddi korkunun yaşandığını da göstermeye yetiyor.

        Farklı medya organlarında görüşlerine yer veren gözlemcileri de tam bu nokta buluşturuyor.

        Hemen hepsi, Hizbullah’ın üç İsrail askerini öldürüp ikisini kaçırmasıyla 2006’da çıkan savaşta görülenden çok daha ağır yıkımın yaşandığına vurgu yapıyor…

        “Herkes biran önce Lübnan’ı terk etmek istiyor; Lübnanlılar dahil…” cümlesini sıklıkla tekrarlıyor.

        Ancak Dünya Bankası verilerine göre nüfusunun %44’ünün derin yoksulluk içinde bulunduğu Lübnan halkı için gidebilmek için ödeyebileceği bir birikim yok…

        Birikimi olanlar da tatillerini yarıda kesip, yakın Akdeniz ülkelerinden kiraladıkları teknelerle Lübnan limanlarına yanaşıp evlerini taşımaya başlamış…

        TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT

        Washington’un Orta Doğu’da yoğun diplomasi başlatıp, İran-İsrail savaşını engelleme çabası ise tavşana kaç, tazıya tut demeye benziyor.

        Bir yandan İsrail’e tepki göstermiş gibi davranıyor, ama diğer yandan öfkelendiğini söylediği Netanyahu hükümetinin çatışmayı kışkırtıcı tutumunu engellemekte zorlanıyor.

        Tam bir paradoks içinde bir politika yürütüyor; kendisi İsrail’i engelleyemezken, Orta Doğu ülkelerinden İran’ı engellemesini talep ediyor…

        Esir değişimi ve ateşkes konusunda olduğu noktadan geri adım atmadığını Dışişleri Bakanı Blinken ve Savunma Bakanı Austin’in ağzından açıklarken, İsrail’i korumak hedefiyle F-22 jetleri ve deniz muhriplerinden oluşan bir filosunu Akdeniz’e kaydırmış bulunuyor.

        ABD Merkez Komutanlığı Başkanı General Michael E. Kurilla’nın hafta başı askeri liderlerle görüşmek için İsrail’e gitmiş olması da Netanyahu hükümetinin sırtını dayadığı bir güvence olarak görülüyor.

        Nitekim çatışmacı söylemleriyle ortada dolaşan İsrail Savunma Bakanı Gallant, General Kurilla’nın ziyaretini “ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin doğrudan eyleme dönüştürülmesi” diye tanımladı.

        Daha ilerisi bölgeyi “savaşa sürükleyecek tepkileri kışkırtan tutumunu” da devam ettirdi.

        BÖLGE ÜLKELERİNİN DE ÇABASINI ENGELLİYOR

        Türkiye, Mısır, Ürdün ve Arap ülkeleri gerilimin düşmesi için gayret göstermeye devam ederken bu gelişmelerin yaşanıyor olması da arabulucuların işini zorlaştırıyor.

        Örneğin her şeye karşın savaş çıkmaması uğruna 20 yıl aradan sonra Tahran’ı ziyaret eden Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen el-Safadi’nin girişimini boşa çıkarmaya yetti…

        Benzer şekilde Türk ve Mısır yetkililerinin İran ile yaptığı görüşmeleri açmaza soktu.

        Washington’a göre İsrail hükümetinin, “taktiksel olarak parlak ama stratejik olarak akıllıca olmayan” bu tutumu bölge ülkelerinin de bütün bu nedenlerden dolayı şevkini kırıyor.

        Bölgede gerilim gün geçtikçe daha da ağırlaşıyor…

        Bunun bir savaşa dönüşme olasılığı ise şu aşamada çok yakın görünmüyor.

        Ama unutulmamalı ki burası Orta Doğu; olmaz denilen birçok şeyin olduğu geçmişe sahip…