Mansur Yavaş’ın Ankara’da aldığı rekor oy İstanbul’un gölgesinde kaldı. Coğrafya kaderdir. Sonuçta İstanbul her zaman birinci, Ankara da ikinci şehir olmaya mahkum. Herkesin gözü İstanbul’da olduğu için en geç 2028’de yapılacak bir genel seçimde de daha şimdiden potansiyel lider adayı olarak Ekrem İmamoğlu gösteriliyor. İstanbul’un ülkenin en önemli şehri olması, Türkiye demografisini Ankara’ya kıyasla daha doğru yansıtması, yönetmesi ve kazanması daha zor olması gibi unsurlar İmamoğlu’nun zor olanı başardığı izlenimini doğuruyor. Bir de tabii 1994’te belediye başkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra oluşan “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır,” ezberi var.
Dünyanın neresinden bakarsanız bakın İstanbul’u yönetmek bir Avrupa ülkesini yönetmeye benziyor. Ankara belediye başkanlığı ise, adı üzerinde, sadece Ankara belediye başkanlığı. Ancak Ankara’nın ikinci şehir olması Mansur Yavaş’ın Türkiye’nin geleceğinde “ikinci adam” olmaya razı olacağı anlamına da gelmemeli.
İKİSİ BİRBİRİNDEN FARKLI
Daha seçimin üzerinden birkaç gün geçmişken Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasında bir tercih yapmak için biraz fazla mı erken? Bunu bana değil, İmamoğlu’nun yakın çevresine sormak gerek.
Seçimin son haftasına girildiğinde İmamoğlu’na yakın haber sitelerinde Mansur Yavaş’ı yıpratacak haberler çıktı. Çoğu kişinin gözünden kaçtı; zaten Yavaş birkaç olumsuz manşetle kapanmayacak kadar açmıştı farkı.
Buna rağmen özellikle iktidar destekçileri “İmamoğlu-Yavaş savaşı erken başladı,” diye bu haberlerden yola çıkarak ortalığı köpürtmeye çalıştı. Belki de iktidarın beyhude bir farkı kapatma çabasıydı bu haberlerin servis edilmesi. Öyle ya da böyle, şimdilik apar topar halının altına süpürülse de manzara İmamoğlu’nun ekibi açısından şık değildi. Daha da önemlisi bu haberleri sadece potansiyel bir çekişmenin ilk işareti olarak yorumlamak mümkün.
Seçmenin muhalefete umut olan iki kişiyi şimdiden yarıştırma arzusunda olduğunu zannetmiyorum. Ama bu mukayeseler seçim gecesinden başladı. Başlaması kaçınılmazdı, zira iki belediye başkanın da gelecekteki siyasi hedefi sır değil.
İki adam birbirlerinden bu kadar farklı olabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yetersiz muhalefet adayı, kendisine akan veriler kaybedeceğini gösterdiği halde onları son dakikada biraz da yıpransınlar diye ekranın önüne sürdüğünde, iki belediye başkanı mecburen sahte umut dağıtmak zorunda kaldığında da bunu gördük. Ekrem İmamoğlu daha heyecanlı, duygularını daha fazla belli ediyor. Mansur Yavaş soğukkanlı, adeta eski Türkiye’nin devlet geleneğinin ürünü. Ama bu “memur karizması” ya da eksikliği değil; işini iyi yapan bir devlet adamının, bir teknokratın ağırlığı.
Bir özelliği daha var Yavaş’ın. 2014’te Ankara’ya aday olduğundan beri hiç kimse ona ideolojik olarak bakmıyor. Ülkücü geçmişten olması bir yerde merkez bir parti seçmeninde aleyhine işlemeliydi, ama o kendisini ideolojiden sıyırmasını bildi. Kimliklerin altının daha da kalın çizildiği kutuplaşmış bir ülkede bunu sağlamak belki de en büyük başarısı.
Yavaş özünde sadece işine bakıyor; pazarlamayla, şovla, satmakla ilgisi yokmuş gibi görünüyor. Yakın çevresini çok kapalı tutması, medyayla hemen hiç ilişkisinin olmaması da onu potansiyel bir kirlenmeye karşı koruyor.
Beş sene önce Ankara’da seçildiğinde kentin o berbat logosunu değiştirip Hitit Güneşi simgesine dönülmesi çağrıları yapılıyordu. Bir önceki dönemin bütün çirkinliğini yansıtan bu logonun tarihe gömülmesi sadece Ankaralının değil, ülkenin başkentini Hitit Güneşi ile tanımış herkesin özlemi. Ayrıca gelir gelmez logonun değiştirilmesi muhalefetin karşı tarafa atacağı bir gol, bir ferahlama da olacaktı. Ancak Yavaş kısa tatmindense uzun vadeli başarıyı önemsediği için tribünden gelen çağrıya karşılık vermedi. “Bu iş Belediye Meclisi’nin işi,” dedi, “ve şu anda çoğunluk bizde değil.” Beş sene sonra Ankara’yı rekor oyla bu sayede yeniden kazandı. Yakıp yıkarak değil, sağlam adımlarla taşları teker teker inşa ederek.
BUNDAN SONRASI İÇİN FORMÜL
Ankara’nın değil de İstanbul’un belediye başkan adayı olsaydı yine de kazanır mıydı, yine de böyle bir fark atar mıydı? İmkansız senaryolara kafa yormak insanı tuzağa düşürebilir. Ancak Ankara da artık memur kenti olmayan, son 25 yılda aldığı göç ve paranın el değiştirmesiyle demografisi çeşitlenmiş bir kent. Bu yüzden özellikle Kürt siyasi partisinin bir önceki seçimde şımarıkça “Oy vermeyiz,” demesinin aksine herkesten oy alabilecek bir aday olduğunu kanıtladı.
Aslında Yavaş sadece Ankara ve İstanbul’da değil, New York veya Londra’da da belediye başkanı seçilebilme potansiyeline sahip. Siyasette çıta küresel ölçekte düşerken işini iyi yapan, şovdan uzak duran, dürüstlüğü sadece bir siyasi imajdansa gerçekten karakteri olan icracılara talep bitmeyecek—sadece işini yaparak bir yere gelinebileceğine inananların sayısı azalsa da.
Önümüzdeki beş sene boyunca muhalefetin iki potansiyel adayının geleceğe yönelik yaklaşımlarındaki farkı daha net göreceğiz. İktidarın değişmesi özleminde olanlar da bu iki farklı yaklaşımdan birini tercih edecek.
Ama bu demek değil ki Yavaş ve İmamoğlu illaki birbirlerine rakip olmalı, kendi aralarında savaşmalı. Pek çok seçenek mevcut. İngiltere’de Tony Blair ve Gordon Brown arasında olduğu gibi koltuk devir teslimi için kendi aralarında anlaşabilirler. Gerçi bu anlaşma iki adamın birbirleriyle kavga etmesiyle sonuçlanmıştı, ama Medvedev ve Putin arasında bir sorun olmadı. Fransa’da olduğu gibi bir yarı başkanlık formülü düşünülebilir: Cumhurbaşkanı genel çerçeveyi çizerken Başbakan bütün işleyişten sorumlu. İstenirse her zaman çözüm bulunur. Burada kilit kelime istenirse.