Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugün Amerika’daki Kamala Harris rüzgarının bir benzerine 2016’da Hillary Clinton seçime girdiğinde tanık oldum. Amerikan siyasetinin en önemli markalarından biriydi Clinton. Seçim gecesine kadar bütün anketler yüzde 98 oranında onun kazanacağına işaret ediyordu. Karşısında kontrolsüz, kadınlara düşman, her haliyle yetersiz bir başkan adayı vardı. Clinton belki herkes tarafından sevilmiyordu, ama bu rakibin karşısında kaybetmesi mümkün değildi. Bir aralar Türkiye’de de dendiği gibi seçmenler sevmese de tıpış tıpış gidip oy verecekti. Başka seçenekleri yoktu.

        Amerika’daki Demokratlar o yıllardan biraz ders aldı. Clinton’ın aksine partinin şimdiki başkan adayı Harris kazanılması gereken eyaletlere yoğunlaştı. Onun da sicili aslında çok parlak değil, özellikle savcılık yıllarında cezaya çok meyilli olması…neyse bu konuları şimdi konuşmuyoruz. Çünkü seçmenin elinde şu an için daha iyisi yok. Kontrolsüz, çabuk sinirlenen, kapasitesi sınırlı gibi gözüken Donald Trump’a karşı daha bir başkanvari gözüküyor. En azından ağzı laf yapıyor, yaşlı ve bunak değil. Ama bütün bunlar seçimin şimdiden kazanıldığı anlamına da gelmemeli.

        TELEVİZYONDA KAZANDI AMA

        Neredeyse bütün—Demokrat—yorumcuların ortak kanaatine göre televizyon tartışmasını kazanan Harris’in kamuoyuna vermek istediği mesaj tam da buydu: Trump’ı delirtmek, kontrolden çıkarmak, bozuk plak gibi aynı konulara takılmasını sağlamak. Böylece kendisi daha olgun, işine hakim, dersine çalışmış bir öğrenci olarak aradan sıyrılacaktı.

        Kamala Harris dersine biraz fazla çalışmış gibi. Ezberlediği cümleleri, özenle çalışılmış surat ifadesini ustaca doğrultulmuş bir silah gibi kullandı. Her hamlesinin Trump’ı kızdıracağını, kızgın Trump’ın da oy kaybedebileceğini hesaplıyordu. Bu açıdan, evet, kazandı.

        Ama ekran başındakilerin Kamala Harris’ten bir başka beklentisi vardı: kendisini açıklaması. Bir buçuk saati aşan televizyon tartışması boyunca kendi siciline dair tatmin edici yanıtlar vermedi. Ekonomiyi nasıl düzlüğe çıkaracağına dair gelen ilk soruyu bir şekilde başka bir konuya, kendi çocukluk hikayesine, döndürmeyi başardı.

        Tarihin en sevilmeyen başkanlarından biri olarak—şimdilik—algılanan Joe Biden’ı reddedecek miydi, üç buçuk sene görev yapmasına rağmen kendisini nasıl “yeni olanın” ve “değişimin” temsilcisi diye sunacaktı? Trump’a saldırarak bütün bunlara gerek kalmadı.

        New York Times yazarı David Brooks’a göre kültürel iklim şu anda Harris’e hazır. Amerikan seçimlerinin nasıl kazanıldığına dair 14 maddelik kriterler hazırlayan American University öğretim üyesi Allan Lichtman da Harris’in seçimi kazanacağını düşünüyor. Lichtman modelini geliştirdiğinden beri neredeyse eksiksiz bütün seçimleri doğru tahmin etmesiyle biliniyor. 2020’de Biden ve 2016’da Trump dahil.

        Harris’in kazanamayacağını düşünen bir tek ben miyim peki? Anketlere göre ülke genelinde geçen hafta—tartışma öncesi—Trump bir puan farkla öne geçmişti. Seçimin kaderini tayin edecek kararsız eyaletlerde Harris ve Trump ya başa baş ya da biri diğerinin hata payı dahilinde ilerisine. 2016’da aynı eyaletlerde Hillary Clinton’ın epey bir farklı göründüğünü de eklemem gerek. Pennsylvania, Wisconsin, Michigan gibi işçi sınıfının ağırlıkta olduğu eyaletleri Biden da 2020’de kıl payıyla kazanmıştı.

        EKONOMİDEKİ ÜSTÜNLÜK

        Anketler ne derse desin Trump’ın bir üstünlüğü kamuoyu araştırmalarında seçmenlerin çoğunluğunun ekonomiyi onun daha iyi yöneteceğini düşünmeleri. Yine aynı araştırmalara göre Trump enflasyonu düşürebilme konusunda daha becerikli görünüyor seçmene.

        Geçen hafta New York’taydım. Brooklyn’de tezgahta satılmadan bekleyen ve belli ki Ağustos ayında Kamala rüzgarıyla alelacele üretilmiş t-shirt’ler adeta ilk kadın başkana dair heyecanın dindiğinin göstergesiydi. En azından televizyon tartışmasında ya da seçime kadar Harris’in açığı kapatacağını, seçmeni ikna edeceğini düşünüyordum. Ama akılda kalıcı tek bir vaat vermeden bugünlere geldik. Kimi eyaletlerde de erken oylama şimdiden başladı.

        Seçmen kalıcı ve somut planı olmayan bir adaya oy verir mi? Belki gerçekten Trump’ın kontrolden çıktığını hatırlayan, çoğu da şehirlerin ayrıcalıklı mahallelerinde yaşayan eğitimli kadınlar, tıpkı 2020’de olduğu gibi, ondan vazgeçebilir. Harris’in bu açıdan bir avantajı var. Ama bu kendi başarısı ya da planıyla olmayacak. Aksine Donald Trump bu seçimi kaybettiği için kazanacak.

        Silahlı saldırıdan sonra surat ifadesi bile değişen Trump biraz yorgun, biraz isteksiz, sanki bu beladan kurtulmak ister gibi görünüyor. Egosu elbette hiçbir yenilgiyi kabul etmeyecek. Ama televizyon tartışmasındaki kontrolsüz halinden, aklı başında durmaktansa sinir krizi geçirmesine kadar rüzgarı kendi aleyhine dönüştürme potansiyeli var. Öyle ya da böyle 5 Kasım’ın sonucunu adeta VAR sistemi belirleyecek gibi.